Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '11

 
Kategori
Deneme
 

Geldim, bulamadım. Gelmiş, bulamamış.

Son zamanlarda yukarda başlıktaki şeyleri çok duyar oldum. Bunları bana söyleyenleri gördükçe sadece gülmekteyim. 

Şehrin tam ortasında, çok işlek caddenin kenarında bir yerde çalışmaktayım. Yani çalıştığım yer öyle sapa yerde değil. Çalışma saatlerimiz zaten belli ve her istediğimiz insana telefon, internet ile rahatça ulaşacağımız bir çağda yaşadığımızda düşünülürse beni arayan insanın “ Geldim seni bulamadım” demesi bana çok mantıklı gelmiyor. 

Sanırım her şeye bahane uydurmak için adeta yarıştığımız ve her olaya negatif yaklaşmanın adet olduğu çağda söylemlerimizin de hep olumlu olmasını beklemek ve insanların bizleri aradığı zaman hemen buluverdiğini düşünmek saf dillik oluyor. 

Bizi seven hatta sıradan bir insanı seven insan onu ne pahasına olursa olsun arayıp bulmaz mı ? Tabii ki arayınca bulunur. Bu konuda “Sora sora Bağdat bulunur” diyen atalarımız ile “ Danışan dağ aşmış, danışmayan düz ovada yolunu şaşırmış” diyen atalarımız her halde ne kadar haklı söylemişler. 

Bulmak, aramak ile doğru orantılıdır. Yani aramayan tabii ki bulamaz. Ya da samimi olarak aramayan bulamaz. Aşklı arayan mutlaka aşkı bulacaksa sevdiği insanı görmek, ondan faydalanmak ve onun sohbetinde bulunmaktan zevk almak isteyenlerde aradığını mutlaka bulacaklardır. Eğer insanı sevmiyorsa arayan tabii ki bulamaz. Bulmak istemezse de bulsa da bulamaz yani. 

Bir insan ilmi ararsa bulamaz mı? Günümüzde okumayı seven bir insanın ne kadar başarılı olacağını hepimiz bilmekteyiz. “İlim Çin’de bile olsa alınız” diyen bir büyük, gene “İlim insanın yitik malıdır, nerede bulursa alır” diye ne güzel söylemiş değil mi? Yani ilim öğrenmek isteyen insan Çin’e bile gitmekte ve aradığını bulmakta, o aradığı ilimi özünü alarak hayatta da başarılı olmakta. Yani insan gerçek manada aradığını arar ve bulur. Ondan faydalanır. 

“Geldim bulamadım” sözü bana ne kadar mantıksız ise “Gelmiş de bulamamış” diye anlatan anne ve babaların da sözü o kadar mantıksız. Bir insan yapmadığı bir şeyi başkasına nasıl anlatabilir. Mesela iş yoğunluğu bahanesi ile halanın oğluna, teyzenin kızına, ya da amcanın oğluna gitmeye zaman bulamadığını iddia ederek gitmiyorsan aynı şeyi oğlundan kızından nasıl bekleyebilirsin? İnsan gitmesi mümkün olan akrabasını ziyaret etmek imkanı varken gitmezken çocuğuna sen git diyebilir mi? 

Gelişmiş ve gelişmekte olan insanlara bizler ziyarette bulunamaz isek, çocuklarımıza da üstü kapalı “ O insana ziyaret edecek kadar değer vermem, o insanı sevmem, o insanı sevmem “ mesajını verirken, sonrasında çocuklarımıza “Sen onu ziyarete git” dememiz sadece çocuklarımızın bizlere güvenmemesine ve o bizim gitmediğimiz ama çocuğumuzun gitmesini de istediğimiz insan hakkında çocuklarımızın beyinlerinde şüphe oluşmasına ve o insandan kaçmalarına sebep olabilir. 

Çok anne ve baba bunun farkına varamazsa da çocuklarımıza bizler sözle değil davranışlarımızla mesaj vermekteyiz. Çok zaman çocuk annenin babanın ne dediğine değil ne yaptığına bakar. Çocuk içinden anne ve babası için “ Annem ve babam o insanı ziyaret etmiyor, rastladıkları zaman soğuk davranıyor ve bana ise nezaketen sen git diyor demek ki o insan ziyaret edilecek kadar< değerli="" değil,="" önemli="" insan="" değil”="" diye="" düşünür.="" bu="" yüzden="" de="" çocuklarımızı="" onlara="" faydalı="" olacak="" insanlardan="" belki="" de="" fark="" etmeden="" uzak="" tutmuş="" oluruz. ="">

Hayatta sözler değil çok zaman insanların davranışları mesajlar verir. Vücut dilimiz çok zaman sözlerimizden daha çok etki bırakır çocuklar üzerinde . 

Yazı yazmaya başladığım ilk yıllardan bu yana 30 sene geçti. Her zaman insanları, sözlerini, davranışlarını büyük titizlikle inceleyerek bulunduğum ortamlarda, caddede yürürken hep izlerim ve kendimce bu gözlemlerden dersler çıkarırım. Bu gözlemler sonucunda bir insan hiç konuşmasa da neler anlatmak istediği konusunda geniş fikir edinerek onun hakkında bir kitapçık yazacak hale bile gelebiliyor insan. 

Bir insanın başka Bir insanı bir defa aramış olup, sanki her hafta ya da sık sık aramışta bulamamış gibi konuşması hem etik olmuyor hem de samimi görünmüyor. Bir insanı bir defa aradığımız ama bulamadığımız zaman sanki her zaman aramış da bulamamışız gibi hava estirmek onu küçümsemek , onu önemsemek ile eş değerdir. 

Bizim yanına gitmediğimiz ya da, gitmek istemediğimiz insanların bizim yanımıza gelmesini beklemek de hakkımız olmayan şeydir. Gitmediğimiz insanın bize gelmesini beklemek bizim kendimizi ondan her zaman üstün ziyaret edilmesi önemli bir insanmışız gibi kendimizi önemsememiz havası verir ki , bu da etik olmayan “ her insan mevki makam olarak farklıdır ama onur ve şeref yönünden eşittir” ilkesine de aykırıdır. Yani biz önce gidelim ki, sonrasında başkalarından bizim yanımız gelmesini beklemek hakkımız olsun. 

Kimse kimseyi ziyaret etmek zorunda değil tabii ki.. Ama ziyaret etmek istemediği halde ziyaret etmek istermiş görünmek de hiç ahlakı değil. İnsanlar birbirlerini de sevmeyebilir. Normaldir. Herkes herkesi sevmek zorunda da değil. Ama çevre baskısı ile sevmediği insanı sevdiğini söylemesi de hiç mantıklı değil. 

Bir insan aynı şehirde oturduğu halde, akraba ya da arkadaş olduğu halde, sadece rastladığı zaman konuştuğu, sonrasında da göstermelik olarak bir “ Hoş Geldin” diyerek elini sıkarak kaçtığı insanı başkası sorduğu zaman sevdiğini söylemesi de ne kadar mantıklı ve ölçülü sizce* Ama bu tutumlara her zaman rastlamaktayız. Hem de en muhafazakar ve en milliyetçi olduğunu söylediklerini iddia eden insanlar tarafından bu davranışlar sergilenmekteyse ben bu toplum adına kaygılar taşımaktayım her zaman.. 

İnsanlar anne veya babaların baskısı ile sevmediği insanları ziyarete zorlanmamalı. Eğer anne ve babalar çocuklarının faydalanacakları insanları ziyaret etmesini istemekteyseler ve o insanları hakiki manada seviyorlarsa öncelikle kendileri tek başına veya ailece o insanları iş yerlerinde veyahut da evlerinde sık sık , her fırsatta ziyaret ederek sevdiklerini göstermeli ki çocuklarda “ annem ve babam bu akrabamıza, komşumuza, yakınımıza gerçek manada değer vermekte ve ondan faydalanmakta . Bu faydalanma ile onları sık sık ziyaret etmekte. Annem ve babam faydalanıyor ki, bende ziyaret ederek o insandan faydalanayım” diye düşünsün ve bu mesajı alsın. 

Sevmek sevdiğimiz insanı ziyaret etmeyi, onların sorunları ile ilgilenmeyi, eğer çözecek güçleri varsa o sorunların çözümü için sadece akıl vermeye kalkmadan o sorunları da çözmeye bakmaları hayatlarını kolaylaştırmaya da bakmaları gerekmektedir. “İşim çok, zamanım yok, meşgulüm” bahaneleri sevgiyi göstermeye engel değil ve geçerli mazeretler de değil. 

Özde ve sözde bir olmayan tutumlarımız ve davranışlarımız sadece çevremizde güvenilmez, yalan söyleyen, insanlara dayatan bir insan olarak tanınmamıza sebep olmaz, çocuklarımız da özde ve sözde bir olmadığımızı gördükleri zaman bizlere karşı saygı ve güvenleri yavaş yavaş kaybolabilir. İnsanlar kolayına kaçarak, sıkıştıkları zaman herkese “seni seviyorum “ diyerek bunu davranışları ile ispatlamadıkları zaman hem gülünç olurlar hem de karşısındaki insana güven vermedikleri gibi onların var olan güvenini de kaybederler. 

Samimiyet , özün ve sözün bir olması ile olan bir şey. Her şeyi karşımızdakinden beklemek de tembel olduğumuzun , cimri olduğumuzun , bencil olduğumuzun ve sadece kendimize değer verdiğimizin ve çevremizin de sadece kendimize değer vermesini istediğimiz hoş karşılanmayan bir durumdur. 

Seversek adam gibi sevelim ve gitmek istediğimiz insanı sadece bir kere değil her zaman ziyaret edelim ve eğer gerçekten görmek istersek onu aradığımız zaman mutlaka bulacağımıza inanarak bu tutumumuzu hayatımıza yansıtırsak hem samimiyetimize çevremiz inanır hem de gülünç olmayız. 

Arayan, samimiyetle arayan her zaman aradığını bulur bela bile olsa bela arayanı bulur. 

İnanmıyorsanız arayın. 

TURAN YALÇIn-TOKAT 

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..