Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '14

 
Kategori
Dil Eğitimi
 

Geleceğin dili İngilizce mi?

Geleceğin dili İngilizce mi?
 

Bugün biz Türkiye’de hangi dili konuşuyoruz?  Elbette Türkçe , diyeceğiz. 
 
Peki, biz nereden geldik ? Elbette, biliyoruz ki, döne dolaşa , o Ortaasya bozkırlarından, kona göçe Anadolu bozkırlarına geldik.
 
Nerelerden geçtik ? Siriderya Amuderya arasından bir yerlerden koptuk, hadi bakalım İran içlerine daldık. Oralarda epey oyalandık; sonra Irak’da Emeviler Abbasiler’le epey karıştık, Suriye üzerinden (oralarda atalarımızın mezarları hala duruyor..) düştük yollara, buralara kavuştuk. Ve hatta hızımızı alamadık , Avrupa ortalarına kadar gittik..
 
Daha uzakları karıştırmıyorum. Hun dedelerimiz Hazar gölünün kuzeyinden dolaştılar; Avarlar; Kıpçaklar , Macarlar, Bulgarlar oldular.. renkleri de, dilleri de, dinleri de az mı değişti. 
 
Biz bugün burada Anadolu Türkçesi konuşan Türkler acaba İran Türklerinin, Semerkant Türklerinin dillerini ne kadar anlayabiliriz ki… Ne kadar çok değiştik..! Kaşgarlı Mahmud’un “Divanü Lügat’tit Türk”ü bir karıştırsınlar. Ne kadarını anlıyorlar.
 
Bugün bile değişik diller kullanıyoruz. Bir Tıp doktoruna gidiyoruz da, söylediklerinin yarısını anlayamıyoruz.. “Doktorum , ne diyorsun?” diye soruyoruz. Doktor da kendisine geliyor. Kendi jargon dilini bırakıp, bize işin Türkçe’sini  açıklamaya çalışıyor.
 
Doktorların jargonu öyle çokça Latince, epey İngilizce ve etc.. gerisi de güya Türkçe. Niye öyle? İşte öyle . Tıp’ın dili öyle derler.. Ama bazıları öyle demiyor. Gayet bugünkü dille konuşan Doktorlar da var. Bu biraz da niyete bağlı.
 
Bilim dili İngilizce’ymiş; biz de ister istemez ilerde İngilizce konuşmak zorunda kalacakmışız!
 
Yok öyle bir zorunluluk. Aslında Devlet hangi dili isterse onu konuşuruz.
 
İşte Bulgar kavmi esasında Türk değil miydi? Türk… Şimdi hangi dili konuşuyorlar; hangi dili yazıyorlar… Ya Macarlar… Ya gözümüzün önündeki Azeriler. Onları bile zaman zaman anlayabiliyor musunuz? Daha düne kadar Kiril alfabesini benimsememişler miydi? Günlük dilde bile biraz zorda kalınca işi “Rusça”ya çevirmiyorlar mı?
 
İnsan çevre koşullarının ürünüdür; bir de eğitim sisteminin. Devlet yarın birgün “Ben eğitimden Türkçe’yi kaldırdım. İngilizce’koydum…” derse.. Ne yapacaksınız. Devlet bunu becerebilir mi? Bazen Evet…
 
Örneğin, Avustralyalıların Dili; Yeni Zelandalıların dili; Havai halkının Dili; Alaska halkının dili ; Hindistan’ın dili …500 yıl önce acaba hangi dildi; bu gün hangi dili konuşuyorlar?
 
Bizim halkın da dili , Güzel Türkçe’si elden gitti gidiyor düzeydeydi. Hemen hemen günlük dilin %20’i ancak Türkçe kökene dayanıyordu. Gerisi Farsça, Arapça, İtalyanca, Rumca, Ermenice.. Falan Filan… Atatürk durumu görüp… Aman şu dili kurtaralım, demeseydi, işimiz işti… Elimizde bir Arapça Alfabe, dilimizde Osmanlıca benzeri bir dil… Çevir çevirebilirsen; oku okuyabilirsen… 
 
Onca arılaştırma, zenginleştirme çabalarına karşın dilimizdeki Türkçe oranı %80’ler civarındadır. Bu oran elbette kişiden kişiye değişir. Bazıları hala eskinin Osmanlıcasına vurgun, durmadan lügat parçalarlar.
 
Bazıları da herhalde Türkçe’den çoktan vazgeçtiler ki, “Bilim dili Türkçe olmaz” fetvasıyla gavur dillerine avuç açmaya çok meraklılar.
 
Doğru , İngilizce’yle Türkçe’yi kolay kolay  yarıştıramayız. Bir yanda sözlüğünde bir milyon sözcük olan bir dil (İngilizce) ve karşısında yüz bin  sözcüğü ancak olabilen bizim dilimiz (Türkçe) . Ama kendi dilimizi hiç de küçümsememeliyiz. Olanakları çok fazla olan bir dildir. Ek ve köklerden çok çabuk ve kolay yeni sözcükler üretilebilir. Ama istemiyoruz! Ama korkuyoruz..!
 
İngilizce niye böyle?
 
Bir kere İngiliz diline Shakespeare gibi büyük yazarlar gelmiş ve bunlar dile müthiş katkılarda bulunmuşlar. Şimdi İngiliz dilinden, Shakespeare öncesi İngiliz dili ve Shakespeare sonrası İngiliz dili diye söz ederler. O kadar büyük değişiklikler yapmıştır; katkılarda bulunmuştur. İngiliz dilinin büyük yazarları çoktur. Bu yüzden İngilizce zengin bir dildir.
 
Diğer yandan İngilizler Bilimde ve Teknolojide her zaman önde giden ülkelerdir . Bizse o konularda Maşallah nal topluyoruz.  Ve icat ettikleri her araç, her yöntem ve parça için yeni bir terim bulmuşlar ve bunu İngilizce’ye katmışlardır ve güle oynaya kullanırlar. Yani kendi dillerinde binlerce sözcük icat ederler ki, bu onların hiç garibine gitmez. “Biz ne yapıyoruz; uyduruyoruz..!” demezler. Uydurmak çok doğal bir işlemdir onlar için…
 
Diğer yandan, dış ülkelerden hoşuna giden bir sürü sözcüğü, terimi de hiç çekinmeden alıp kendi dillerine katmışlardır. Yani İngilizce hiç de saf bir değildir; dünyanın en karışık, karmaşık dillerinden biridir. Her dilden yüzlerce terim, sözcük elini kolunu sallaya sallaya İngilizce’ye  girmiştir. Ve İngilizler (Amerikalılar) da hiçbir zaman bundan yakınmazlar ve arılaşmak yoluna gitmezler. Çünkü onların mantığı öyle çalışır.
 
İşte bu yüzden İngilizce zengin bir dildir ve özellikle “terim” açısından baş edilemez. Her bilim alanında çok zengin dil kaynakları, jargonları vardır. Onu rahatlıkla kullanırlar. Bu yüzden diğer dil sahipleri de ister istemez, İngilizce’nin bilimsel jargonlarını kullanmak zorunda kalmışlardır. Sonuç , milyonu aşan terim ve sözcükleriyle gayet zengin bir dil.
 
Bunun karşısında Türkçe fakir midir? Hiç de fakir sayılmaz. Özellikle ,  Atatürk’ün kurduğu TDK sayesinde bizim dilimiz de gerçekten  oldukça gelişmiştir. Ve bizim her istediğimizi anlatacak yeterliktedir. Ama yine de bilimsel terimler açısından istediğimiz düzeyde olduğu söylenemez. Çünkü bilimde yerimizde saymakta ısrar ediyoruz. Bunun sonucu olarak da teknoloji geliştiremiyoruz; yeni bir şey icat edemiyoruz.
 
İngilizce’nin  böylesine devasa gelişmesini gören Avrupa dilleri de kendi dillerini geliştirmek gerekliliğini duymuşlar ve Almanlar “Alman Dil Akademisini”; Fransızlar da “Fransız Dil Akademisini” kurarak kendi dillerini zenginleştirmek yoluna gitmişlerdir. Ve bu kurumların kendi dillerine katkısı büyük olmuştur. 
 
İngilizce’deki Telephone  karşılığı, Almanca’ca da = Fernsprecher, diyorlar. Uydurmuşlar. Biz hala “Telefon” deyip duruyoruz. Böyle binlerce sözcük uydurmuşlar..
 
İsrail’liler , bir Dil Akademisi kurdular; kendilerine yepyeni bir Yahudi dili yarattılar.
 
Biz utanıyoruz, sıkılıyoruz. Kelime uydurmak olur mu!? diyoruz. Oysa elalem uydurup duruyor. Dilimizi hala bilinçli olarak işlemeye korkuyoruz. 
 
Hadi işlemek yerinde kalsın, Osmanlıca’ya dönüp , geri gitmek istiyoruz… Osmanlıca nedir? Esperanto gibi uyduruk bir dil.
 
Adam , “Türk'e söylesen Türk anlamaz, Acem'e söylesen Acem anlamaz, Arap'a söylesen Arap anlamaz" deyip, kesip atmış. Yok öyle bir dil ama, bazıları dünyadan bi haber oldukları için, bu karmaşık lügaz yığınına dil demişler. Kullanmaya kalkmışlar. Ama olmamış… Hala bu hatada israr edenler var.
 
Güzelim Türkçe’miz varken, ona özen göstereceğimize, sahip çıkacağımıza… Şimdi de İngilizce’ye göz kırpmalar. 
 
İngilizce , artık bir dünya dili.. Ticaret Dili; Sanat Dili; Bilim Dili… Toplantı Dili…  Dünyanın ortak bir dili olup çıktı.  Bu bir “Gerçek” ; bunu yadsımanın imkanı yok. Bunun karşılığında yapılacak şey , elbette İngilizce öğrenmek ve öğretmektir ama kendi dilimizi de zenginleştirmek, bir dünya dili haline koymak için  elimizden geleni yapmak gerekir. Onu olduğu yerde mi bırakacağız?
 
Ben şu ticanileri; şu “Paralel Yapıcı”ları bunun için seviyordum. Bıraksan, adamlar bütün dünyaya neredeyse Türkçe öğreteceklerdi. Gerçi mollalarının dilini eşek arısı soksun ama… Allah bilir Türkçe açısından çok yararlı işler yaptılar.. Neyse!
 
Nerede kalmıştık… aman bana yine ne söylediğimi unutturdunuz..!
 
Şu Türkçe var ya, şu Türkçe Osmanlıca değildir. Osmanlıcayı isteyene … ama Türkçe’yi herkese öğretin. O da zorla , sopayla olmaz.. Güzellikle, oyunla, şarkıyla, şiirle… Yolunu, yöntemini ortaklarınızdan öğrendiniz işte… Daha ne? 
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..