Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '14

 
Kategori
İnançlar
 

Geleceğin İslam'ı ve Dindarı farklı olacak (10)

Geleceğin İslam'ı ve Dindarı farklı olacak (10)
 

GDO karşıtı protesto gösterisi


İmparatorluklar yok olacak. Globalizmin yerini Global Barış alacak. Savaşlar azalacak

Bireyler için geçerli olan devletler ve milletler için de geçerlidir. Onları oluşturanlar da, aynı Allah'ın kulları olan tek tek bireylerdir.

Kendi çocuklarının lüksü için komşunun bahçesini talan eden baba ile ucuz petrol için başka ülkeye savaş açan aynıdır.

Dolandırıcılık ve hırsızlık kazancını çocuklarına yedirenle, türlü oyunlarla diğer ülkelerin ellerindekini alan devlet baba aynıdır.

Güçlü ve zenginse güçsüze yardım etmek yerine, daha da güçsüz düşürüp elindekini de almaya çalışmak, leş yiyiciliğidir.

Benim ülkeme başkalarının yapmasını istemediğimi, benim devletimin yöneticileri de başkalarına yapmamalı. Babamın hırsızlık yapıp bana haram yedirmesini istemiyorsam, "devlet babam" da aynı şeyi yapmamalı. Ama düzen bunun üzerine kurulu, başarılı politikacıların en büyük başarısı bu konuda diyebilirsiniz.

İşte bu yüzden insanlık tarihinin neredeyse tamamı sadece savaşların tarihi.

Allah yeryüzünü sayısız bitkiler, canlılar, güzelliklerle donatmış, bütün bunların farkında olabilmemiz için “gözler ve gönüller”, bilinç vermiş ki, sevgiyle, minnetle O’nu analım,  O’na inancımızı sevgiyle-saygıyla güçlendirelim.

Allah Dünyayı savaş alanı olarak yaratmamış.

“ sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz” (Maide,6)

“Böyle yapmıştır ki, O'nun kereminden nasip arayasınız ve şükredebilesiniz” (Nahl,14)

“Kullarım içinden şükredenler o kadar az ki!” (Se’be, 13)

İnsanlar gerçekte verdikleri oylarla, seçtikleri yöneticilerle suç ortağı veya hayırların ortağı oluyorlar.

Aynı şekilde, çete beslemek gibi terör örgütü beslemek, çeşitli bahanelerle masumların öldürülmesine olanak sağlamak, cinayetlere ortak olmaktır.

Hem hiç bir suçun cezası ölüm değildir demek, hem de teröristleri haklı çıkarmak için bahane bulmaya çalışmak, yakınlarını kaybetmiş olanların adına yüce gönüllülük gösterisi yaparak teröristleri affetmek hem mantıksız, hem haksızdır.

Kur’an’a göre, elinde silah olsa da karşısındakine doğrultulmamışsa o insanı öldürme hakkı yoktur. Saldırmıyorsa, şu veya dinden olması öldürmek için sebep değildir.

“size selam verene/barış teklifi sunana ‘Sen mümin değilsin!’ demeyin.” (Nisa,  94)

Ancak,

Savaş saldıran için de savunan için de çatışmanın ortak adıdır. Saldırmak yasaktır. Savunmak ise, haktır ve gereklidir.

Açık bir saldırı durumunda saldırganın kimliği değil yaptığı önemlidir. Kimliği Müslüman olsa da kendini savunmak için öldürmek hakkı vardır.

 “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah. Adaleti ayakta tutanları sever.“(Mümtehine,  8-9)

 “ onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin.”(Bakara, 190-192)

“dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun ayetlerindendir.”(Rum,22)

Bu tür benzerliklerle ve farklılıklarla daha yakın ilişkilerin kurulması amaçlanmıştır. Tek bir dünya kültürü, dili, vatandaşlığı gibi bir yaklaşım yoktur. Pratikte bu zaten mümkün değildir. Olsa bile tek seslilik ve renksizlik getirecektir. Seçkinlik ise kültürel veya etnik değil, kişiseldir. Bütün toplumlarda görece iyiler ve kötüler, aptallar ve akıllılar, bütün ülkelerin tarihinde “karanlık sayfalar” vardır. 

“Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanızdır.”(Hucurat, 13)

Bu açıdan bakınca azınlık-çoğunluk, azınlık hakları, etnik milliyetçilik gibi bir kavram yoktur. Hiç bir grup diğerinden üstün değildir ki, diğerlerine bir takım haklar vermek lütfunda bulunsun!

Ayrıca yeryüzünde beş binden fazla etnik grup olmasına rağmen bilinenlere benzemeyen tamamen özgün kültür yoktur. Zaman içinde geriye gittikçe insan da, kültürü de birbirine daha da yakınlaşır.

Bir toplulukta yaşayan her birey için renk, cinsiyet, etnik köken, din ayrımı olmaksızın yerleşme, iş kurma, eğitim, sağlık vb. konularında aynı olanaklar, yasa önünde eşitlik, ülke yönetiminde mahalli idareden en yüksek seviyeye kadar seçme ve seçilme hakkı olmalıdır.

Kişiler özel yaşamlarında ise istediklerini yer, istediği kişilerle istediği dilde konuşur, istediği kişilerle arkadaşlık ederler. Aynı etnik gruptaki veya aynı dinden bütün insanlar ve bütün aileler birbirinin kopyası değildir. Farklı aile yapılarına sahip olmak doğaldır ve toplum oluşturmaya engel değildir.

Öte yandan, diller ve kültürler durağan değildir, koşullara ve zamana bağlı olarak geçmişte de farklılaşmışlardı, gelecekte de farklılaşacaklardır. Hiç değişmesek hala taş devrini yaşıyor olurduk.

Saf ırk yoktur. Saf ırktan oluşmuş bir devlet de yoktur. Buna, kendi içinde birliği sağlamaya çalışırken,  diğer devletleri parçalamaya çalışan büyük devletler de dahildir.

Önemli olan farklılığa saygıdır. Biz kendi annemizi, çocuğumuzu nasıl seviyorsak, herkesin de kendisi için annesinin, çocuğunun değerli olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Global oyuncuların oyununa gelmek, etnik gruplara, mezheplere, birbirine düşman gruplara bölünmek aptallıktır.

“Fitne/baskı ve bozgunculuk, cana kıymaktan daha büyük bir kötülüktür.“(Bakara,  216-217)

Seçilmiş hükümetlerin görevi mal pazarlamak, çıkarı için haksız olan devleti de desteklemek değildir.

Adaletle ve kalıcı barış için doğru ve haklı olanın yanında yer almak, destekleyici politikalar üretmektir.

Servetle ve refahla şımarmış olanların, kendilerini üstün veya ayrıcalıklı olarak görenlerin iş başına geçmesi o düzen için sonun başlangıcı olarak nitelendirilmektedir.

Günümüzde görece bir avuç firma ve güç, globalizm adı altında, tüm dünyayı yönetmeye, ülkeleri ve halkları, tüketim alışkanlıklarını, ahlaki değerleri buna göre oluşturmaya çalışıyor.

Tohumu, enerjiyi, doğal kaynakları kendi denetimi altına almaya çalışıyor. Bu şekilde dünyaya egemen olacaklarını zannediyorlar.

Ancak bu mümkün olsaydı Firavunlar ölümsüz olur, imparatorluklar yıkılmazdı.

Firavunun cansız bedeni mumyalanarak müzelerde turistler görsün diye değil, insanlar geçmişten ders alsınlar, bilgi, güç, piramit sahibi olmakla ölümsüz olunamayacağını, çoğunluk yoksulsa o sistemin çökeceğini bilsinler diye kurtarılmıştır.

“Firavun, (…) biz onları bir ilim sayesinde alemlere üstün kılmıştık.”(Dühan, 31/32)

“Bugün senin cansız bedenini kurtaracağız ki, arkandan gelenlere ibret olasın.”(Yunus, 92)

Ve eğer insanlar tarihi gerçekten ibret almak, önceki yanlışları tekrarlamamak için öğrenselerdi şimdi dünya nüfusunun yüzde onunun, yüzde doksanın yoksulluğu pahasına bu düzeni sürdüremeyeceğini bilirdi.

Bugünün firma imparatorluklarından kalanlar da para üzerindeki piramit resmi ve gökdelenler olacak.

Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın.”(Haşr, 7)

“Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.“(Kasas,5)

“Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.”(İsra, 16)

Sonuçta, adına globalizm denilen imparatorluk hayali bitmeye mahkumdur. Yapılacak şey bunu en az zararla atlatmaya çalışmaktır.

Kur’an’da önerilen, günümüzün düzeni olan globalizm değil, dünya çapında bir barışa gidilmesi, insanlığın toptan barış içine girmesi, hem barıştan yana olanların sayısının çokluğu sebebiyle başarısız olma olasılığını yükselterek, savaş heveslileri için caydırıcı olması, hem de gerektiğinde barışçı olanların karşı koyması ile saldırganlığın kolaylıkla engellenebileceği bir seviyeye indirilmesidir.

Herkesin verdiği oydan veya verdiği destekten, kendi payına düşen barışa veya yıkıma katkısını düşünmesi gerekir:Ya suç ortağıdır, ya da barışın ve başarının ortağı!

Barışseverlik olan bitene seyirci kalmak değildir.Barışseverlerin fitne için çalışanlardan daha aktif olması gerekir ki, hedefe ulaşılabilsin.

“Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun! Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde, nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.”(Nisa, 98/4, 135)

 “Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu takvaya/korunup sakınmaya daha uygundur.”(Maide, 8)

 

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..