23 Aralık '10
- Kategori
- Kültür - Sanat
Geleneksel Türk İslam Sanatı; Ebru
Hikmet Barutçugil'in Simetri Ebrusu
EBRU NEDİR?
Farsça Ebri adını alan yani bulutumsu, bulut gibi manasına gelen kağıtlar yüzyıllar boyunca bu şekilde anılmıştır. Sanat zamanla adını daha ahenkli olan ebru kelimesiyle değiştirmiştir. Esasında halk arasında ortaya çıkan bu isim değişikliği için kimileri de kağıt üzerinde kaş’a benzeyen görüntülere de rastlandığından Farsça ebru kelimesinin özellikle verildiğini kabul etmiştir. Sanatın ebru ismini almasıyla ebruculuk ve ebru kağıdı terimleri kullanılmaya başlanmıştır.
‘Şemseddin Sami Bey, Kamus-ı Türki isimli büyük lugatinde kaş manasına gelen ebru için ayrı bir madde açtıktan sonra, konumuz olan ebru’yu diğer bir madde halinde şöyle izah etmektedir (s.65): Ebru: (Aslı: Farsça Ebri=bulut renginde ve daha doğrusu, Çağatayca Ebre =Roba (elbise yüzü, kürk kabı). Hare gibi dalgalı ve damarlı (kumaş, kağıt v.s.)=(isim) Cüz ve defter kabı yapmak için kullanılan renkli kağıt.
Şemseddin Sami Bey şu ifadesiyle ebru kelimesinin geçen yüzyıl sonlarında ebri’yi unutturacak derecede lugatimize yerleşebildiğineve kelimenin, aslında ebre olarak Çağatayca’dan geldiğine işaret ederken, bu sanatın Türkistan’da Çağatay Devri’ne (15. asır) kadar gidebileceği hususunu da aklımıza getirmektedir.’ (DERMAN, M.Uğur, Türk Sanatında Ebru, 1977:8)
Ebru kelimesinin asıl olarak Ab-ru’dan geldiğin, bunun ise Fars diline göre yüzsuyu değil suyüzü anlamı taşıdığını, çünkü bu sanatın su üstünde icra edildiğini söyleyenler de vardır. (Yazır, Bedreddin Mahmud, Medeniyet Aleminde Yazı ve İslam Medeniyeti’nde Kalem Güzeli, s. 194).
Yazılı ya da yazma olan eski eserlerde kelimenin daima ebri şeklinde geçmesi, bu sonuncu iddiayı doğrulamadığı gibi, bulutumsu manasına da ağırlık kazandırmıştır. Aynı zamanda Üstas Necmeddin Okyay da ebri kelimesini kullanmıştır.
Avrupalılar da bu ebru kağıdına, kağıt üzerinde mermerinkine benzer damarlar görüldüğü için, mermer kağıdı (papier marbre, marmor papier, marbled papaer, …) demeyi tercih etmişlerdir.
Arap aleminde ise varaku’l-mücezza (damarlı kağıt) olarak tanınmıştır.
Ebru yapımında kullanılan araç ve gereçlerin başlıcaları şunlardır; tekne, fırça, boya, kağıt, öd, su, (kıvamlaştırıcı) kiltre, tarak ve diğer malzemeler. Ebru bir suyüzü resmidir. Bu nedenle ebru yapımına başlarken öncelikle su ve bu suyun konulacağı bir tekne gerekmektedir.
TEKNE
İçine özel hazırlanan suyun konulduğu, ebru çalışılacak kaptır. Boyutları; ebrulanacak kağıdın boyutları kadar olmalıdır. Genellikle 25x35 cm ya da 35x50 cm’lik tekneler idealdir. Yükseklikleri 3 ile 5 cm civarında olabilir. Metalden, camdan, tahtadan ve ya galvanizden yapılmış olabilir. Ebru kağıdı suya girdiği zaman genişler. Bu nedenle teknede ile kağıdın boyutu arasında 1 cm fark olmasıyla tüm boya kağıt tarafından emilmiş olut. Ebrulanan kağıdın su yüzeyinde bıraktığı artık boyaları temizlemek için de tekneyi kaplayacak büyüklükte gazete ya da başka bir kağıt kullanılır.
SU
Ebru çalışılacak suyun ideali damıtıktır yani arı olması gerekir. Bunun için içme suları da kullanılabilir. Eski ustalar ebru yaparken yağmur suları kullanmışlardır. Günümüzde çeşme sularının içine karışan kimyasal maddeler düşünüldüğünde ebru yaparken beklenmedik sonuçlar çıkabilir.
FIRÇA (At Kuyruğu – Gül Dalı)
Ebruculukta geleneksel olarak kullanılan fırçaların kılları at kuyruğundan, sapları da gül dalından yapılır. Kılların sert olmasına dikkat edilmelidir. Bu nedenle yaşlı atların kuyrukları tercih edilir. Kılların düz olmasına dikkat edilmelidir çünkü kuyruk düz değilse böyle bir işlem yapılamaz.
Kıllar önce yıkanır ardından sıkıca bağlanarak ılık bir fırında yanmayacak şekilde fırınlanır. Bu işlemle kıllar düzleşir. Saplarda ise antiseptik özelliğinden dolayı gül dalı kullanılır. Öd ile su karıştığı zaman kolayca bakteri üreten ortam oluşur. Fakat gül dalının antiseptik özelliği bunu engeller. Aynı zamanda gül dalından yapılan saplar, sağlamlığı, esnekliği ve hafifliği açısından tercih edilir.
Fırça yapmanın değişik yolları vardır. Kıllar bant yoluyla ya da bağlanarak gül dalına sabitlenebilir. Gül dalları yaşken kesildiğinde, yaklaşık 25-30 cm’lik parçalara ayrılır. İçlerinden düzgün olmayanlar için de 10-15 tane dal düzgün ve çok sıkı bir şekilde bağlanarak birkaç hafta kurumaya terk edilir.
KAĞIT
Ebruculukta, emici özelliği olan her türlü kağıt kullanılabilir. İdeal olanlar ise elde yapılan asitsiz kağıtlardır. Bunlar ustalık döneminde yapılır. Başlangıçta, teksir kağıdı, üçüncü hamur kağıt kullanılır. Ancak; bu kağıt çok kolay bozulur yani sağlam değildir. Bu nedenle pek tavsiye edilmez, *çıkma ebrularda büyük kolaylık sağlar.
Birinci hamur kağıtlar ebru için idealdir. Ayrıca renkli fon kağıtları ya da diğer kağıtlar da ebruculukta kullanılabilir.
BOYALAR
Eskiden beri ebruculukta toprak boya denilen tabiattaki renkli kaya ve topraklardan elde edilen metal oksitlerden oluşan renkli tozlardır. Bu toz boyaların bir mermer üzerinde Desteseng adı verilen el taşıyla ince ince ezilerek en küçük parçalarına kadar ayrılmaları lazımdır. Aksi takdirde, iyi ezilmeyen boyalar kitreli suyun üstünde duramaz, dibe çökerler.
Desteseng ile ezme işlemi su ilavesi daima merhem kıvamında tutularak ağır ağır ve sabırla devam eder. Ezilen boyaların incelme işi bittikten sonra, ana kap denilen kaplara her bir renk ayrı ayrı konur. Bunlar doğal renkleri içeren doğal boyalardır. Geleneksel olarak Türk ebruculuğunda, suda erimeyen toprak boyalar kullanılır. Boyalar duda erimedikleri için boyalar zamanla dibe çökerler. Ancak bugün, ebru yapımında kullanılan boyalar da çeşitlenmiştir. Suda eriyen, erimeyen, sentetik boya, sulu boya, guaj, akrilik ve mürekkep türü boyalarla ebru yapmak mümkündür. Ebruculukta ayrıca pigment boyar madde grubu da kullanılabilmektedir. Ebru sanatında kullanılan ve artık bir gelenek haline gelmiş çiçek kırmızısı boya da bu gruptandır.
Endüstriyel boya üreten firmaların zaman zaman boyar maddelerdeki kimyasal maddeleri değiştirmeleri boyaların suda hiç öd kullanılmadan çok açılmasına ya da dibe çökmesine neden olabileceğinden ebrucunun toz (toprak) boyadan başlayıp tüm işlemi kendi kontrolünde yapması daha iyi olacaktır.
*çakma ebru: Ebrucunun teknesini yeni açtığında astarın kıvamını, boyaların öd ve su ayarlarını bulmak için yaptığı denemelerdir.
ÖD (SIĞIR ÖDÜ)
Ebru yaparken teknedeki kitreli suyun yüzündeki boyaların çökmeden yayılmasını sağlamak için, sığır ödü kullanılır. Ebruculuğun sırrı esasında bu sıvıdır. Sığır ya da başka hayvanlardan elde edilen öd, astarın yapışkan halini yani yüzeysel gerilimini (satıh aktif) kırıp boyanın su yüzeyinde kalmasını sağlar. Öd, yüzey aktif bir maddedir. Yüzey gerilimini oluşturur. Ebru yaparken mutlaka boyalara öd katılmalıdır. Öd katılmayan boya açılmayarak dibe çöker. Boyalara az ödün konulması boyaların az açılmasına neden olurken, çok ödün koyulmasıysa açık renklerin elde edilmesini sağlar.
Renklere katılan öd miktarları için belli bir ölçümleme yapılması güçtür. Çünkü renklerin pigment ve mineral yapılarının farklı olması öde duydukları ihtiyaç miktarını da aynı oranda değiştirir. Mesela sarı renge beş damla öd konulurken mavi renk için sekiz damla öd gerekebilir. Önemli olan renklerin suda istenilen büyüklükte açmasını sağlayacak kadar öd koymaktır.
Sığır ya da koyun ödü mezbahadan temin edilebilir. Ödün kötü kokusunu engellemek de öd daha tazeyken iyi filtre edilerek mümkündür.
KIVAMLAŞTIRICILAR (ASTAR)
Duru suyun üzerinde ebru yapılabilse de desen vermek ve çiçek yapmak mümkün değildir. Suyun üzerinde hareketi kolaylaştıracak çok çeşitli maddeler kullanılabilir. Bunlar; sahlep, deniz kadayıfı, hilbe (boy tohumu), keten tohumu, bamya, ayva çekirdeği, çeşitli selülozlar ve kitredir.
Ebrunun tarihsel sürecine bakıldığında, kıvamlaştırıcı olarak 19. yüzyıl’da Avrupalılar Macar ebrucu Joseph Hafler’in geliştirdiği yöntemle, deniz kadayıfını yaygın bir biçimde kullanmışlardır. Türk ebrucuların da ebruda geçmişten gelen ve halen devam eden kitre kullanma geleneği vardır.
KİTRE
Üstüne boya serpilecek suya yapışkan bir koyuluk (lüzucet) vermek için kitre zamkı kullanılır. Bazı astragalus türlerinin gövdesinde meydana gelen bitki zamkıdır. Özellikle Türkiye, İran, Kafkasya ve Afganistan’da elde edilmektedir. Bu bitki yabani olarak dağlarda yetişir kelebek gibi sarı, pembe ve beyazdır. Yastık gibi kümeler halinde görülürler.
.Kitre zamkı elde edilen bu bitkinin Türkiye’de 380 kadar çeşidi vardır. Bunlardan genellikle iki tip kitre elde edilir; yaprak kitre ve tragakanton.
Kitre hazırlanışının ilk aşamasında, geniş bir kabın içine yaklaşık 2 lt suya aktarlarda bulunan 8-10 gr kadar iyi kalite kitre konur ve iki gün bekletilir. Bu süre içinde zaman zaman karıştırılarak ve el ile yoğrularak erime işlemi hızlandırılır. Sıcak su erime işlemini hızlandırır. Astarın iyice erimesiyle içinden gözle görülmeyen küçük parçaların elenmesi için bir tülbent yardımıyla süzülür. Süzme işlemi birkaç kez tekrarlanabilir. Astarın kıvamını da teknenin içinde el gezdirmek ya da çizgi çizmek suretiyle anlaşılır. Eğer çizgi düzgün çiziliyorsa astar doğru kıvamındadır. Astarın yüzeyi ebru çalışmaya başlamadan önce birkaç defa gazeteye emdirilerek temizlenmelidir. Normal oda sıcaklığı olan 18-20 derece ebru çalışmak için idealdir. Eski ustaların ‘yazın tekneler kapatılır, ebru yapılmaz’ demeleri bundandır. Çünkü astarın sıcak havalarda bozulacak olması ebru çalışmasını engeller.
YARDIMCI ALETLER
Tarak, bir tahtanın üzerine belli aralıklarla çakılmış çivilerden oluşan ve desen yapmaya yarayan bir alettir. Tarakların boyu tekneni boyuna ve enine uygun olmalıdır.
Çeşitli desenler ve çiçek yaparken boyayı taşımak için kullanılan bir mil, bir demir parçası, bız gibi ince, orta ve kalın olmak üzere en az üç kalınlıkta aletlere ihtiyacımız vardır. Bunlar genellikle metalden yapılır.
Ebru yapımında gerekli olan bir diğer malzeme de kurutma rafıdır. Üzerine sineklik ağı gerilmiş olan raflar da ebruların kuruması için idealdir. Ayrıca ebru kağıtlarını çamaşır ipi gibi asmak da mümkündür.
Bir diğer yardımcı malzeme de gazete kağıdıdır. Teknede kalabilecek boya artıklarını temizlemek için kullanılır.
EBRU SANATININ KISA TARİHİ
‘Sırlar alemini suya yansıtan, aşk dolu, neşe dolu bir sanat olan ebru; yoğunlaştırılmış su yüzeyinde yüzdürülen boyaların kağıda alınmasıyla oluşur. Yüzyıllar önce Orta Asya’da başlayan Ebru Sanatı, İran üzerinden Anadolu’ya geldi, ‘Türk Kağıdı’ adıyla Avrupa’ya gitti. ’(BARUTÇUGİL, Hikmet, Suyun Rüyası Ebru, 2001)
Ebru sanatının bilinen ilk adı, Orta Asya dillerinden Çağatayca’da ‘hare gibi, damarlı’ anlamına gelen EBRE kelimesi olmuştur. İpek Yolu ile İran’a gelmesiyle sanat burada ‘ABRU’ (Su Yüzü) ve ya ‘EBRİ’ (Bulutumsu, bulut gibi) olarak isimlendirilmiştir. Ardından Türklerle birlikte Anadolu’ya gelen sanat, ‘EBRU’ olarak anılmıştır.
Ebru sanatının nerede ve ne zaman başladığı henüz kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Ebru, başlangıcından günümüze kadar kağıt ve kitap süsleme sanatı olmasının yanı sıra cam, seramik, ahşap, kumaş hatta çeşitli filmlerde ilginç görüntüler elde etmek için fon olarak kullanılmıştır. Bunun en bilinen örneği ‘2001: A Space Odyssey’ isimli filmdir (Uzay Yolu).
Ebru Sanatı tarihsel çerçevede ele alındığında pek çok bölgede izine rastlanabilen bir sanat olma özelliğini içinde taşımaktadır. Bunlara Mısır’da bulunan M.Ö. 1365 tarihli cam şişelerde taraklı ve gel-git ebrularını andıran desenleri, Çin’de Sung Hanedanlığı zamanından kalma (960-1279) bazı çömleklerde battal ebrularının benzeri görüntüleri ve (10.-12. yy.) Japonya’da; Sumi ressamlarının fırçalarını temizlemek için batırdıkları suyun yüzünde biriken boyaların başka bir kağıda alınarak bulunduğu tahmin edilen ‘Suminagaşi’ tekniğini örnek verebiliriz.
Ebrunun uzakdoğudaki bu ilk örnekleri ile daha sonra Türkler, İranlılar ve giderek batılılar tarafından geliştirilen biçimlerin arasında bir ilişki olup olmadığı bilinmemektedir.Ancak bugün bilinen modern ebrunun 13. yüzyılda Türkistan’da, Semerkan’ta ve 14. yüzyılda İran’ın doğusundaki Herat yöresinde yapıldığına ilişkin bazı raporlar bulunmaktadır.Dolayısıyla ebrunun da aynı ipek ve diğer ticaret yolları gibi doğudan batıya yayıldığını söyleyebiliriz.
OSMANLI’DAKİ EBRU SANATINA BAKIŞ
Orta Asya’da, İran’da ve Türkiye’de yapılan ebruların kökeni hakkında bugün çok az şey bilinmektedir. Ancak Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bu tür dekoratif kağıtları yaygın olarak kullandığını, siyasi ve idari hayatta önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir.Ebru sanatı Türklerin en güzel sanat eserlerini ortaya çıkarmaları için bir ortam yaratmıştır.
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde birçok ebruzen yetişmiştir. Bu ustaların yapıtları zengin evlerin duvarlarını süslemiş ya da bir sultandan, paşadan, soylulardan bir diğerine hediye olarak gönderilmiştir. Zamanla ebruzenlerin yaptığı bu çok güzel pastel ve açık renkli desenli kağıtlar devlet belgelerinde ve resmi yazışmalarda zemin olarak kullanılmaya başlanmıştır. Esasında bu işlem estetik değerlerin yanı sıra tahrifat girişimini engellemeyi amaçlamaktadır. Günümüzdeki çek, senet ve kağıt paralar üzerindeki karmaşık desenlerin mantığına dayanmaktadır. Bu arda yaygın olarak kullanılan *aherli kağıt sahtekarlığa uygun olduğu gerekçesiyle Osmanlı kanunlarına göre yasaklanmıştır. Ahersiz ebrulu kağıt, üzerinde daha sonra yapılacak herhangi bir değişiklik fondaki ebru desenini bozacağı için daha güvenli bir ortam oluşturmaktadır. Sanatta sır saklama geleneği de batıdaki sanatçılarda zaten mevcuttur. Hatları süslemek için ebrulu kağıtlar; zemin, pervaz ve ya cetvel olarak yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Şablonlama tekniği ve ya arap zamnkı kullanarak aynı kağıt üzerine birden fazla desen almak suretiyle (Akkase) hat şaheserleri verilmiştir.
Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel, siyasi ve sosyal yapısının bir manası da ‘bulutumsu’ olan bu sanatın parlamasına uygun bir ortam yarattığı açıktır.Bu gelişme uzun zaman sürmüştür. Süleymaniye Kütüphanesi’nde ve Topkapı Sarayı’nda 15. ve 16. yüzyıllardan kalma el yazmalarında çok güzel ve gelişmiş örnekler bulunmaktadır.
‘Süleymaniye Kütüphanesi’nde 100.000’nin üzerinde el yazmasının çoğu ebru ile süslenmiştir.’(EASTON, P.J., Marbling, a History and a Bibliography, 1983). Topkapı Sarayında bulunan, tarihi tesbit edilmiş en eski ebru 1447 yılına aittir. Bu eserden hem M. Ali Kağıtçı hem de U.Derman bahsetmiştir. O günlerden bugüne kadar şüphesiz pek çok isimsiz ebruzen, birçok güzel eserler vermiş ve vermeye de devam etmişlerdir. 1920’lerde Beyazıt Meydanı’nda ve Sahaflar Çarşısı’nda bir çok ebru atölyesi olduğu söylenmiştir. Ancak elimizdeki bilgiler kısıtlıdır ve birçok eserin ustaları bilinmemektedir.
Bilinen ve literatürlerde adı geçen Türk ebru ustalarının çoğu 19. yüzyıl ve sonrasında yaşamış ustalardır. Diğer birçok İslam Sanatı gibi ebru da tekkelerde geliştirilmiştir.
‘18.yüzyıl ortalarında III.Mustafa ahşap olarak tekneyi inşa ettirmiş. Tekke, haremlik, selamlık bölümleri, mescit ve semahane ile kagirden yapılmış mutfak ve sarnıçtan oluşan bir iç bahçeyi çevreleyen yapılardan ibarettir. Kurtuluş Savaşı sırasında bir Kuvay-ı Milliye kalesi vazifesi gören tekke, tarihi içinde birçok sanat ve zenaatın uygulandığı, öğretildiği bir okul işlevini de görmüştür. Mescidin altındaki odalar, farklı şeyhler tarafından farklı çalışmalar için atölye olarak kullanılmıştır.
Dergahtaki kabir kitabesinden 1846’da vefat ettiğini bildiğimiz Şeyh Sadık Efendi’nin, ebruculuğu Buhara’da öğrendiği ve iki oğlu Edhem ve Nazif Edendilere de öğrettiği bilinmektedir (DERMAN, M.Uğur, Türk Sanatında Ebru)
Hezarfen ünvanı ile anılan İbrahim Ethem Efendi’nin birçok becerisinin yanı sıra ebru alanındaki şöhreti, saraya kadar ulaşmış ve eserleri devrin padişahı Abdülaziz’i de etkilemişti. Bu dönemde tekke öylesine bir ebru okulu haline gelmiştir ki Necmeddin Okyay, Sami Efendi, Abdülkadir Efendi, Süheyl Ünver gibi büyük ustalar yetiştirmiştir. ’(BARUTÇUGİL, Hikmet, Suyun Rüyası Ebru, 2001: 36-37-38)
Süleymaniye Kütüphanesi’nde 765 nolu defterde adı bilinmeyen nice ebru ustalarından biri olan Bekir Efendi’nin adı geçmektedir. Ciltte yazdığı şu şekilde yer verilmiştir;’o tarihte kağıt piyasasında ebru yapıp satan bir Bekir Efendi. Bu piyasanın sonuncusu (halen Üsküdar’da çarşıda aktarlık yapan Necmeddin Efendi’nin cilt ve ebrudan hayr-ül halefi Mustafa da dükkanında yaptığı ebruları birer lira mukabilinde satmaktadır).Battal dediğimiz cinsten ebru yapıyor ve çok satıyorlar.
*Aher, genellikle hattatların kullandığı kağıtlarda yazıda düzeltmeye imkan verdiği için kağıdın nişasta ve ya yumurta akı ile terbiye edilmesidir. Böylece hem kolay yazı yazılır hem de çok düzgün bir yüzey elde edilir. Ayrıca yazı kolaylıkla (tükürükle) temizlenebilir. Usta hatatlar için ‘Az mı mürekkep yaladı.’ deyimi buradan gelmektedir.
Zira resmi daireler bundan çok alıyor. Ciltlere bez kaplamak adeti daha umumileşmemiş. Resmi defterlerin üstüne bunları yapıştırıyorlar. Sattığı bezir isi mürekkebi de meşhur… Bekir Efendi çalışmış ve öğrendiklerinden hayatını kazanmış bir zat. ’(BARUTÇUGİL, Hikmet, Suyun Rüyası Ebru, 2001: 39)
Son Osmanlı ebru ustalarının en önemlilerinden biri olan Necmeddin Okyay (1883-1976) üstadı Ethem Efendi gibi birçok hünerlerin (okçuluk, mürekkepçilik, ahercilik, hattatlık, mücellitlik, gül yetiştiriciliği…) ustasıydı, ve Hezarfen lakabı ile anılırdı. Çiçekli ebruların ilk uygulayıcısıdır.1916 yılında Medreset-ül Hattatin’de başladığı ebru hocalığını Güzel Sanatlar Akademisi’nde 1948’e kadar sürdürmüştür. Merhum ustanın hayatı ve serleri kitaplar dolduracak kadar zengindir. Ebruculuğu oğulları Sami ve Sacit ile yeğeni Mustafa Düzgünman’a öğretmiştir.
Ethem Efendi’nin öğrencilerinden olan Şeyh Aziz Efendi (1871-1934) amatör olarak ebru çalışmalarını sürdürmüştür.
Zamanın en çok bilinen hat ustalarından olan Sami Efendi (1838-1912) Hezarfen Edhem Efendi’nin arkadaşıdır.Ebruculuğu ondan öğrenmiş fakat meslek edinmemiştir.
Edhem Efendi’nin babası Şeyh Sadık Efendi günümüze gelen zincirin ilk halkasıdır.
Ebru tarihimiz içinde bilinen en önemli ustalardan biri de Hatip Mehmet Efendi’dir. Çiçekli ebruların atası sayılan günümüzde ‘Hatip’ adı ile anılan ebru türünü çokça kullandığından bu adla anılır olmuştur.
Ebru tarihimiz içinde tespit edilebilen en eski ebrucu ‘şebek’lakabı ile bilinen Mehmet Efendi’dir. Ebru yapımı ve terkiplerini anlatan en eski belge niteliğindeki ‘Tertib-i Risale-i Ebri’ adlı eserde adı geçer ki ‘Allah rahmet eylesin’ duası ile anılır. Ebrucunun ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir. Ebru sanatının o günkü düzeye gelebilmesi için birkaç yüzyıllık geçmişinin olması gerekir. Yeni bulgular da bu sanatın tarihini 11. yüzyıla kadar götürmektedir.
Günümüzde bu sanatı devam ettiren ustalar arasında Niyazi Sayın, Fuad Başar, Alparslan Babaoğlu, Timuçin Tanasan, merhum Nusret Hepgül, Feridun Özgören ve daha birçok genç sanatçı mevcuttur. Günümüzde geleneksel sanatlarımıza ilgi oldukça artmıştır. Bu anlamda Kültü Bakanlığı’nın yanında birçok kurum ve kuruluş bu sanatımızın gelişip devam etmesi için büyük destek vermektedir. Bunların en önemlilerşnden biri de IRCICA (İslam, Tarih, Sanat ve Kültür Merkezi) dir. Özellikle hat sanatımız için büyük bir çaba göstermiştir. Prof.Ekmeleddin İhsanoğlu’nun gayretleri ile hat sanatımız uluslar arası boyutlara ulaşmıştır. İstanbul’da da İstanbul Ebru Evi, Ebristan kurulmuştur. Yaşayan bir ebru müzesi olarak hizmet vermektedir.
1997 yılında Ebristan’ın düzenlediği uluslar arası ebruzenler toplantısına yaklaşık 80 yabancı ebruzen katılmıştır. Verilen bildiriler ile bu sanatın arkasındaki felsefe anlatılmış en eski ebru örnekleri müzelerde ve kütüphanelerde ziyaret edilerek ebrunun vatanının bu anlamda İstanbul olduğu kanıtlanmıştır.
Ankara Konutkent’te de ebru çalışmalarını usta ve öğrencileriyle sürdüren bir ebru atölyesi ‘Ebruhane’ bulunmaktadır. Ebruhane’de genç ustalardan Begüm Arıkonmaz her yaştan ve kesimden öğrencilerine geleneksel ve modern ebru dersleri vermektedir. Şahsi olarak uğraştığım ebru sanatınındaki deneyimlerim, katıldığım ebru derslerinin öğretileri ve hazırladığım bu yazı neticesinde ebrunun gerçek bir Türk Sanatı olarak büyük bir önem taşıdığını ve bu anlamda da kişi, kurum ve kuruluşlarca yaşatılması gereken, evrenle uyumlaşma sürecinde kişiyi huzur, uyum, neşe ve özgürlükle bütünleştirirken benlik ve bencilliğinden uzaklaştıran, içinde hoşgörü, alçak gönüllülük, güzel ahlak ve erdemi barındıran ahenkli, coşkulu ve aşk dolu Geleneksel Türk İslam Sanatı olduğunu söyleyebilirim.