Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '08

 
Kategori
Sosyoloji
 

Geleneksel ve çağdaş toplumlarda din

Bir önceki bloğumda, dinin toplumsal bir gerçek olduğunu vurgulamış ve bu gerçekliğin uzun bir süre daha değişmeyeceğine değinmiştim.

Dinin toplumsal gerçekliği değişmiyor ama, bu gerçeklik toplumun sosyal ve kültürel yapısına göre farklılık gösterebiliyor. Bu bloğumda da, bu farklılığı aktarmaya çalışacağım.

Geleneksel Toplumlarda Din

Gelenekçi ya da geleneksellik, toplumsal kurumları ve inançları, daha çok geçmişten süregeldikleri için/gibi benimseyen, saygın tutan, destekleyen, yeni kültür öğelerine kuşkuyla bakan ya da değer vermeyen tutum ve öğreti olarak tanımlamak mümkündür.

Böyle toplumlarda din, egemen sınıfların çıkarlarının korunmasında en etkin bir değer olarak kullanılabilir. Gerçekten de geleneksel toplumlarda - bir aşama daha geri gidersek, geri kalmış toplumlarda- "bir hırka, bir yudum ekmek" felsefesi ile kaderci bir kültür yapılanması, "halk" yığınlarının sosyal eşitsizliğe karşı çıkmalarını engeller.

Bu engelleme, dinsel inançlara uygun olmadığı için insanların kendileri tarafından yapıldığı gibi; egemen gücün ya da yönetimin, bu yöndeki inandırmaları ve manevi baskıları ile de oluşabilir.

Yani egemen sınıf ya da yönetim, dini kullanarak telkin ya da baskı ile halkın sosyal ve ekonomik eşitsizliğe karşı olan tepkisini ortadan kaldırabilir.

Din, bu anlamda, egemen sınıfın ya da yöneticilerin halkı alıştırdıkları -Karl Marx'ın deyişi ile "halkın afyonu" dur.

Yanlış anlamalara meydan vermemek için, yeri gelmişken Karl Marx'ın, dine bir bakış açısı olan bu nitelemesine kendimce bir yorum getirmek istiyorum.

Marx'ın, "din halkın afyonu"dur şeklindeki görüşünü, dine yönelik olumsuz bir niteleme olarak değilde; dini, çıkarlarına alet edenlerin, halkı tepkisizleştirmek ve dinin içinde kalıp çevrelerindeki olup bitenleri görmelerini ve anlamalarını engellemek için kullandıkları bir araç olarak gördükleri şeklinde anlamak gerekir diye düşünüyorum - ki Marrx, bemim düşündüğüm gibi düşünmese bile. Yani dinin, bizzat kendisi "afyon" değil; ancak toplumu yönlendirenler, dini bir "afyon" gibi kullanarak toplumu uyutmaktadırlar.(Dini ile afyonu benzetmesini istemeyenler onun yerine başka bir uyuşturucu ya da sakinleştirci adı da düşünebilirler).

Bu arada şunu da açıklamak gerekir diye düşünüyorum. Henüz İslam dinin konu etmiyorum; burada konu edilen din kavramı geneldir. Herhangi bir dini ifade edebilir.

Daha sonraki dönemlerde de, dinin iktidara gelmek için kullanıldığı süreç başlar.

Çağdaş Toplumlarda Din

Geleneksel ve bu geleneksellik içinde yoğun biçimde yaşanan dinsellik dürtüsü ile yaşamın tek amacının varsayılan öteki dünya için olduğu doğrultusunda koşullandırılmış bulunan insan, bağımsız düşünce aşamasına ulaşamadığından, içinde bulunduğu durumu kabullenerek daha iyi bir yaşamın özlemini duymamıştır.

Çağdaşlaşma, en basit tanımıyla, bireyin ve toplumun çağın değerlerine, gereklerine uyması ve kendilerini o değerler ve gerekler çerçevesinde yenilemesidir. Çağdaşlaşmanın kültürel boyutu da, toplum bireylerinin, hür ve bilimsel düşünce gücüne ve geniş bir dünya görüşüne sahip olmalarıdır.

Böyle toplumlarda, toplumsal ve kültürel alanda meydana gelen aşırılıklar, insanların dine bağlanmalarının bir nedeni olurken, öte yandan akılcılığın ve bilimselliğin etkisi ile dinde sorgulamalara da neden olabilmektedir.

Bu durum iki görüntü vermektedir:

Biri, çağdaş yaşamın ve ekonomik refahın neden olduğu dinden uzaklaşmalar; diğeri de, toplumsal yaşamda gerek sosyal, gerekse ekonomik bakımdan bir yer edinemeyenlerin ve mutlu olamayanların, dini bir kurtarıcı olarak görmeleridir.(Almanya'ya işçi olarak giden işçilerimizden, Alman toplumuyla uyum sağlayamayanların genelde, gurp halinde yaşadıkları ve Türkiye'de olduklarından daha çok dine sarıldıkları gözlemlenmiştir)

Bu ikinci durum, dinde köktenciliği artıran ve irticaya yol veren bir neden olabilmiştir.(Almanya'daki vatandaşlarımızın bu durumundan yararlananlar, orada yüzlerce dini dernek kurmuşlar ve ve Almanya'daki vatandaşlarımızı sömürmüşlerdir. Hafızanızı biraz canlandırıp gerilere doğru gittiğinizde, Almanya'da halifeliğin bile ilan edildiğini hatırlarsınız.)

Bu iki görüntü yanında, insanların çağdaşlığın ön plana çıkardığı akılcı düşüncelerinin gereği olarak, "pozitivist" düşünce ile yaptıkları yorumlar sonucunda "deist", "ateist" ve "agnostik" olmaları da üçüncü bir görüntü olarak ortaya çıkmaktadır.

Sonuç : Yetkin ve bütüncül bir dinsizlik, insanın zihinsel etkinliğinin gelişmişliği süresinde, belki hiçbir zaman var olmamıştır ama, insan aklının sorgulayan özeliğinin aşama gösterdikçe dinin bütünlüğü giderek çözülecek mi, yoksa aksine insanlık, dinselliği daha da sıkıca sarılacak mı bilemiyorum.

cdenizkent

__________________ :

Pozitivist : Olgulara ve deneylerle kanıtlanmış bilgilere inanış; başka bir deyişle, deneylerle kanıtlanmamış bilgilere inanmamak. Günümüzde, pozitivizmin gerçekleri bulmaya yetmediği öne sürülebilmekte; gözlem ve deneylerle kanıtlanmayan bazı metafizik olaylara da inanılmaktadır. Artık doğruyu değil, yanlışı kanıtlamak yönüne gidilebilmektedir.

Deist : Tanrı'nın varlığını kabul eden, ama "vahyi" inkar eden ya da "vahye" inanmayan dolayısıyla da peygamberliği kabul etmeyen görüş sahibi.

Ateist : Tanrıtanımazlık

Agnostik (İng. agnostic) : Bilinmezcilik, Tanrı'nın ve ahiretin var olup olmadığını kesin şekilde söylemenin mümkün olmadığına inanan kimse.

İnsan zihninin mutlağı kavramasının imkansızlığını ileri süren; şeylerin, kökeni ve geleceği konusunda hiçbir bilgimiz olamayacağını savunan felsefi görüş.(Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Cilt-4)

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..