Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gelin Tanış Olalım

Her şey gizli bir hayranımın yazdığı maile cevap verirken başladı. Zaten bu minvalde ilham gelmesi evvelce de müşahade edilmişti. İlham bu ya, ne zaman ne yaparken geleceği de belli olmuyor zaten. Geldi mi geliyor!

Hiç unutmam malum vazifeyi yaparken çok duygusal bir şiir bile yazmıştım. Yahu orada duygusallık olur mu demeyin. Oluyormuş! Aşık olunca oluyor işte. Aşk zaman ve mekan dinlemiyor ki azizim. Tabi o şiirin hangi şiir olduğunu söyleyemem muhatabıma. Zaten ben de unuttum galiba.

Bir keresinde de rüyamda şiir yazdım. Baya bildiğiniz rüyada şiir yazdım. Yanlış hatırlamıyorsam 5 kıtadan müteşekkil idi. Sürekli de tekrarladım unutmamak için. Uyandım. Vakit gece yarısı. Tabi uyku tatlı geldiğinden yeniden uyumuşum. Sabah kalktığımda aklımda tek satır bile kalmamış.

Gerçi rüyada şiir dışında da atraksiyonlarım oluyor. Bir kısmını hatırlayamasam da bazıları hafızama kazınmış durumda. Anlatsam deli damgası vururlar.

Lafı uzatıyorum ha bire. Konuya girsek gerisi gelecek amma giremedik bir türlü… Hayranlarımdan biri (en fanatiği) mail göndermiş, biraz gecikmeli de olsa cevap yazıyordum. Prensibimdir, gelen her maili cevaplamaya çalışırım. Çok anormal bir durum olmadıkça da bir kaç paragraftan az olmaz yazdığım. Kimi zaman birkaç sayfa bile olur.

Bu kendime ve karşımdakine duyduğum saygı gereği böyle. Üstelik yaptığım işe olan saygımın da bunda rolü var. Yani bir emek harcayarak üç beş satır bir şeyler yazıp ardından gelen olumlu ya da olumsuz tepkilere kayıtsız kalmak bize yakışmaz. Ha bazen ekstrem durumlar olabiliyor. O kadar kusur olsun artık.

İşte cevap yazarken konu kendiliğinden ortaya çıktı ve bundan bir blog yazısı olabileceği kanaati bende hasıl oldu. Nitekim oluyor da. Meselenin özü şu idi. Sevgili hayranımın kafasında benimle ilgili kimi şeyler net oturmamış. Yani bazı tereddütleri varmış. Ancak son blogumu okuduktan sonra o şüpheleri de bertaraf etmiş. Bunu da açık yüreklilikle bana yazmış.

Çok sevindim. Kafasındaki şüphelerin gitmesine değil, düşündüklerini açıkça yazmasına. İnsanoğlu her ne kadar olumlu-olumsuz her eleştiriye açığım dese de olumsuz eleştirilerde biraz burulur. Bu fakir burulmak şöyle dursun sevinir oldu bu eleştirilere. Zira bir insan dört dörtlük olmaz. Fikriyle zikriyle muhakkak eksik ya da hatalı şeyler bulunur.

İşte bu nedenle olumsuz da olsa fikirlerin açıkça yazılmasından hoşnut oluyorum.  Cevap maili yazarken şöyle demişim:

“Bu güzel ve anlamlı mail için evvela can-ı gönülden teşekkür ederim. Açıkçası beni tanımak zordur ama kolaydır. Öyle bir eşik vardır ki hakkımda bildiklerinizden şüphe eder ama bir o kadar da "yok canım" dersiniz. Galiba siz o eşiği aşmak üzeresiniz ya da aştınız. Ben bile daha kendimi tam tanıyamamışken başkasının hakkıyla tanımasını da bekleyemem zaten. Ama az kaldı kendimi tanımak üzereyim ben de. O eşiği aşmışım yani :) Bak bundan blog yazılır şimdi..”

İşte bunu bugünkü blogta işleyecektim (Sanki ders anlatıyorum da, konu işleyeceğim). Ancak laf lafı açtı başka şeylerden bahsettik. O zaman buraya bir virgül koyalım, sonra devam edelim.

Sevgi ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

Denizli/ 3 Kasım 2011

Twitter.com/murathacioglu

murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..