Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '12

 
Kategori
Siyaset
 

Gelişen Türkiye mi? Dönüşen Türkiye mi? 2

Gelişen Türkiye mi? Dönüşen Türkiye mi?  2
 

Devlet başa, kuzgun leşe.........


Cemaatin yayın organı Zaman gazetesinde 4 mayıs 2012 tarihli köşesinde Hüseyin Gülerce  korkusunu , “ Silivri yerleşkesinde görülmekte olan  davaları, yüz yıllık bir statükonun, bütün kurumlara, güç merkezlerine yayılmış bir zihniyetin yenilmesi olarak kabul etmiş ve bu dava sonuçlarının istedikleri bir şekilde bitmemesini, demokratikleşmeden yana olanların mücadelede yılgınlığa ve gevşemeye uğradığı an, vesayet( darbeciler) bütün acımazsızlığı,  intikam ve rövanşist duygularla geri dönecektir “ diye dile getirmiştir.

Bu davalarda, Cemaate yakın medya üzerinden sürekli olarak “adalet, masumiyet karinesi, savunma hakkı, delillerin tartışılması ve en önemlisi de gerçeğin aranması” hep göz ardı edilmiş ve yüz yılda ele geçen bu fırsatın devletin dönüşümü yolunda sonuna kadar kullanılması için AKP üzerinde baskıyı ve tehdidi artırmıştır…

Davaları tek, tek ele alıp irdeleyecek kadar hukuk bilgisine sahip değilim, ancak medyaya düştüğü kadarı ile bir yurttaş olarak, sadece iddianamelerdeki iddiaları değil, aynı zamanda izin verildiği kadarı ile yapılan savunmaları da okuyarak bir yargıya varmaya çalışıyorum..

Ortalama bir Türk yurttaşı olarak, en çok korktuğum  ve çekindiğim olgu, kişilerin söyledikleri ile yaptıklarının tamamen zıt olduğunu gördüğüm ve hissettiğim gelişmelerdir. Bu yalan, iki yüzlülük, riya dolu hareketler ve söylemler hangi ulvi hareket için yapılırsa yapılsın, sonuçta sahtekârlıktır. Şeffaf olmayan ve tıpkı illegal örgüt biçimi, hücre çalışmaları gibi bir yapıyı hissettiren her hareket ne demokrattır ve ne de ülkenin hayrına bir harekettir.  

Ülkenin kendini demokrat, aydın, liberal ve özgürlükçü hisseden kimi yazarları, Ergenekon, Balyoz ve benzeri darbe davaları (cemaatin yazarlarının taktığı isim bu) daha en başında, sadece iddianamelere bakarak yargılamışlar ve ilerleyen süreçlerde ortaya çıkan gerçekler karşısında şaşırmış ve her yorumlarında “ tamam davalarda usulsüzlük var ama…”  “ tutukluluk süresi uzun, ama…” diye cümleler kurmaya başladılar. Hiç birisi içine düştükleri çelişkili duruma, halen sahip oldukları mevcut statülerini tehlikeye düşürmemek adına, çeşitli kılıflar arayıp bulma yoluna gittiler. Hiç birisi, masum olduğunu savunmak üzere her türlü suçu çürütecek çaba içinde olan tutuklu sanıklara kulak vermedi. Tarih, bugünkü tavırları ile şeref ve haysiyet cellatlığına soyunan bu tür köşe yazıcılarını elbet yargılayacak ve Türk basınının, mütareke basınından bile bir gömlek daha cellat olan bu güruhunu kötü birer örnek olarak iletişim fakültelerinde ders olarak okutacaktır..

Türkiye bugün aslında gelişmemiş, bilakis dönüşmüştür. Gelişmişlik,  sadece gayri safi milli hasıla, milli gelir veya ihracatın  artması ile ölçülmez, kaldı ki, dış ticaret hacmi sadece dış satım(ihracat) ile tek başına ele alınamaz, dış satımın yanında dış alım (ithalat) yok sayıldığı zaman, müflis tacir gibi sadece aldığı malları satarak, elde ettiği geliri, sattığı malların maliyetini sıfır kabul ederek hepsini kar kabul etmesine benzer bir durum ortaya çıkar, bugün toplam dış ticaret hacminin büyüklüğü kadar, dış alım ve dış satım arasındaki olumsuz büyüklüğü de göz önüne almak gerek, dış ticaretteki net hasıla ülkemiz açısından sürekli negatiftir.

Gelişmişliğin en belirgin verilerinden, ülke içindeki insan hakları ihlalleri,  düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırları ve ya sınırsızlığı ile kişi başına düşen eğitim harcamalarının yüksekliği, araştırma ve geliştirme bütçelerinin yüksekliği, reel üretim miktarının yüksekliği, bilim dünyasına yapılan yeni buluş ve çalışmalar ile yapılan katkının yüksekliği, dünya çapında derecelere girmiş üniversitelerin çokluğu ve genel kabul gören bilimsel makalelerin sayıca ve niteliksel olarak yüksekliği … gibi bir çok ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyleri ülkenin düzeyi hakkında  bilgi vermektedir.

Tüm bu verileri ele aldığımızda Türkiye içinde bulunduğumuz an itibarı ile gelişmiş midir? Yoksa dönüşmekte midir?

Devletten  kabileye dönüşümün en büyük göstergelerinden birisi de, devlet ciddiyetinin ortadan kalkması ve kamu kurum ve kuruluşlarındaki çürümüşlüklerin ön plana çıkmasıdır.

Örneğin 12 Eylül darbe yargılamasında mahkemenin sanıkların mal edinimleri ile ilgili MASAK’ tan(Mali Suçları Araştırma Kurumu) istediği çalışma bir rapor şeklinde mahkemeye sunuluyor; ancak devletin en yetkili mali araştırmaları yapmakla yükümlü bu kurumu öyle bir rapor hazırlıyor ki, evlere şenlik, kapı numarası 16/9 ‘un MASAK raporunda nasıl 169 adet villaya dönüştüğünü ve bu dönüşümün nasıl bir hayal gücünün mahsulü olduğunu düşününüz artık, fakat işin daha trajikomik kısmı ise MASAK başkanının raporla ilgili savunma sözleri  ''Biz kamu kurumuyuz, mali istihbarat birimiyiz. Bizden istenen bir veri var, biz bu verileri derleyip aktarmışız. Durum bundan ibaret. Kim ne almış, ne vermiş bunları biz bilmeyiz''

Son 5 yıldır Silivri’ de ve Beşiktaş’ ta süren davalardaki “Sehvenler”, uydurma dijital belgeler, uzun, uzun yazılmış raporlar, tanıklar, gizli tanıklar, sanık-tanık –gizli tanık  ve iddialar “devlet ve ciddiyet” kavramlarından ne kadar uzak olduğumuza birer delildir.

Devletten kabileye dönüşümün diğer bir göstergesi de parlamenter demokratik bir sistemde yürütmenin bir ayağı olan Başbakan’ ın  fiili olarak başkanlık sistemini uygulamaya koymuş olması ve ülkenin tüm kurumlarında tek yetkili olarak icraatlarını sürdürmesidir. Kim aksini ispat edebilir ki, “ İstişare sünnettir, son söz Emir’indir..”  Kızılcahamam toplantıları, il başkanları toplantıları, MYK toplantıları v hatta bakanlar kurulu toplantıları hepsi aslında “İstişare” ama sonuçta hepsi havada kalan sözlerdir  ve Emir’ in kafasında, ajandasında ne varsa o hayata geçer. Bu sadece AKP’ye has bir durum değildir. Kendine İslam’ı referans gösteren tarihteki tüm partilerin temel özellikleridir.

AKP’ nin “Muhteşem 10 yıl” ı  Başbakanın doğru, yanlış, eksik ve gereksiz bir çok icraatını gösteren sayısız örneklerle doludur. (Devam edecek) 

 
Toplam blog
: 66
: 725
Kayıt tarihi
: 24.01.09
 
 

1976 yılına kadar Adana'da yaşadım. Lise tahsili sonunda Ankara'ya geldim ve halen Ankara'da yaşı..