Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '12

 
Kategori
Eğitim
 

Gelişmişlik ölçütü ve eğitimin toplumsal işlevi

GELİŞMİŞLİK ÖLÇÜTÜ

Gelişmişlik düzeyinin saptanmasında kullanılan iki temel ölçüt vardır: 1)Geleneksel ölçüt. 2)Çağdaş ölçüt.

Geleneksel Ölçüt

Geleneksel anlamda gelişmişliğin saptanmasında kişi başına düşen ulusal gelir kullanılmaktadır. Bu ölçüte göre kişi başına düşen gelir ne kadar yüksekse toplum da o kadar gelişmiş demektir.

Çağdaş Ölçüt

Günümüzde gelişmişliğin temel ölçütü nitelikli insan gücüdür. Yani bir toplumda nitelikli insan sayısı ve nitelik düzeyi ne kadar yüksekse, toplum da o denli gelişmiş demektir.

Bilişim / iletişim çağında ve küreselleşen dünyada nitelikli insan, dünyaya, olaylara ve olgulara, kendi paradigması dahil eleştirel bakan, bütünü görebilen; gelişme ve değişmelere bağlı olarak kendini yeniden yapılandırabilen, farklılıkları zenginlik olarak algılayabilen; çoğulculuğu ve demokrasiyi içselleştirmiş ve yaşam biçimine dönüştürmüş çağdaş insandır.

Geleneksel gelişmişlik ölçütü artık kabul edilmemektedir. Çünkü yaşanılan coğrafyada yer altı ve yer üstü kaynakların zenginliği  nedeniyle kişi başına düşen ulusal gelir yüksek olabilmektedir. Bazı ülkeler buna örnek gösterilebilir. Ancak bu özellikleri olan birçok ülke, doğal kaynaklarını kendileri üretememektedirler; bilgiyi ve teknolojiyi transfer etmektedirler. Bu bağlamda, söz konusu ülkelerin gelişmiş olduklarını söylemek çok güç, hatta olanaksızdır. Önemli olan doğal kaynakları üretebilmek, bu kaynaklar tükendiğinde yeni kaynaklara yönelebilmektir. Bu da ancak, nitelikli insan gücü ile olanaklıdır. Örneğin, Japonya çelik endüstrisinde dünyada birinci sıradadır. Ancak, çelik hammaddesini başka ülkelerden elde etmekte ve üretmektedir. Çünkü Japonya nitelikli insan gücüne sahiptir. Geri kalmış ya da gelişme sürecinde olan toplumlar doğal kaynaklarını kendileri üretememektedirler. Yukarıda özellikleri belirtilen nitelikli insan gücü bu toplumlarda yok denecek kadar azdır. Bu nedenle, demokratik ve uzlaşmacı toplumlar yerine otoriter, çatışmacı, yalnız kendi paradigması ile dünyaya bakan ve her şeyi bu bakış açısıyla değerlendiren bireylerden (özellikle siyasetçilerden) oluşmuş toplumlar söz konusudur.

EĞİTİMİN TOPLUMSAL İŞLEVİ

Günümüzde eğitimin temel işlevi, yukarıda özellikleri belirtilen nitelikli insan gücünün / beyin gücünün yetiştirilmesidir. Bu nedenle, eğitim sisteminin söz konusu insanı yetiştirecek şekilde yapılandırılmış olması gerekmektedir. Eğitimin üç temel dayanağı vardır: Eğitim-öğretim, yönetim ve yönlendirmedir.

Eğitim-öğretim

Eğitim-öğretimde bireysel ve toplumsal gereksinimlere göre belirlenen eğitim hedeflerine; bu hedeflere uygun bir alt yapıya,  eğitim-öğretim programlarına, araç-gereçlere, çağdaş öğretim yöntem ve tekniklerine ve öğrencileri eğitim hedeflerine ulaştırabilecek donanımlı öğretmenlere gereksinim vardır.

Ayrıca, eğitimde ileriye dönük olarak bir planlama (eğitim planlaması) yapma zorunluluğu vardır. Yani bir meslekte yılda kaç elemana gereksinim varsa o kadar insan yetiştirilmesi gerekir.  Gereksinim duyulan sayının altında ya da üstünde eleman yetiştirmek istihdamda sorunlara yol açtığı gibi bireysel ve toplumsal gelişmeyi de olumsuz yönde etkiler.   

Ülkemizde eğitim sisteminin yukarıda belirtilen özelliklere uygun olarak yapılandırıldığını söylemek çok güçtür. Okulların açılması, eğitim hedeflerinin saptanması, derslerin ve konuların seçimi, eğitim sisteminde yapılması düşünülen değişiklikler bireysel ve toplumsal gereksinimlerden çok, siyasi amaçlara göre olmaktadır. Örneğin Türkiye öğretmen yetiştirme konusunda oldukça deneyimli bir ülkedir ve kendi toplumsal gelişim düzeyine uygun özgün kurumları olmuştur; Köy Enstitüleri, Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları gibi. Ancak bu okullar tamamen kaldırılmıştır. Eğitim Fakültelerinin kurulmasında, bu deneyimlerden, toplumsal bellekten hiç yararlanılmamıştır. Bu nedenle de kurumsallaşma engellenmektedir ya da çok geç olmaktadır. Günümüzde de aynı şekilde davranılarak, hemen hemen Eğitim Fakülteleri dışındaki tüm öğrencilere “Öğretmenlik Meslek Bilgisi” dersleri verilerek öğretmen olmaları sağlanmaktadır. Dolayısı ile öğretmenlerin istenilen nitelikte olmaları engellenmektedir.

Eğitim sistemimiz ezberci bir temele dayanmaktadır. Ezber,  yalnız rakamların, adların, formüllerin, yabancı dilde sözcüklerin ezberlenmesinde işlevseldir ve zamandan tasarruf sağlar. Bunun dışında ezber, bir öğrenme aracı olarak kullanılmamalıdır. Çünkü beyin ilişkilendirmediği, örgütlemediği bilgileri süpürmekte, yani atmaktadır.

Günümüzde eğitim sistemi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda şu basamaklardan oluşmaktadır:

1) Kreşler ( 0-3 yaş)

2) Okulöncesi ( 3-6 yaş)

3) Anasınıfı ( 6-7 yaş)

4) İlköğretim ( 7-12 / 15 yaş)

5) Ortaöğretim ( 12-18, 15-19 yaş)

6) Yükseköğretim (20-22 /24 yaş)

2)Yönetim

Yönetsel anlamda, uzlaşı kültürüne dayalı, uzun erimli fakat ulusal ve evrensel değişme ve gelişmelere açık, esnek bir eğitim politikasına gereksinim vardır. Bu politikalar, bireysel, grupsal ve hatta siyasal paradigmaları aşan, bütünü içeren;  hem bireysel hem toplumsal, hatta evrensel gereksinimlere yanıt veren bir içerik ve yapıda olmalıdır. Kısaca eğitim bir devlet politikasıdır, kişisel ya da siyasal anlamda oluşturulan bir politika değildir ya da olmamalıdır.  Nitekim J. Piaget yıllar önce “eğitimin temel işlevinin evrensel insanı yetiştirmek olduğunu ileri sürmektedir. Çünkü, küreselleşen dünyada insanlar yalnız kendi bölge ve ülkelerinde değil, başka ülkelerde de çalışabilmekte, orada yerleşebilmektedirler. Özellikle eğitim politikaları bütünü görmeyi gerektirir; hiç kimse ağacın altında oturarak ormanı yani bütünü göremez. Özellikle üst düzey yöneticilerin, bu bilinç ve uzlaşı anlayışı ile hareket etmeleri gerekmektedir. Oysa, Türkiye’de eğitime ilişkin kararlar daha çok siyasal ve bireysel nitelikte olmaktadır.  

3)Yönlendirme

Yönlendirme yalnız mesleki yönlendirme değildir daha geniş kapsamlı bir kavramdır.  Yönlendirmede ilk aşama, çocukların potansiyellerinin (genetik özelliklerin) ortaya çıkmasını ve gelişmesini sağlamaktır. Bu amaçla hazırlanan eğitim-öğretim programlarının, araç-gereçlerin, kullanılan öğretim yöntem ve tekniklerin onların olgunlaşma ve gelişme düzeylerine uygun olması gerekmektedir. Gelişim düzeylerinin altında ya da üstünde olan uygulamalar öğrencilerin hem öğrenmelerini güçleştirir hem de gelişmelerini olumsuz yönde etkiler. Yönlendirmenin ikinci aşamasında öğrencilerin kişilik özelliklerini (zeka, yetenek, ilgi, vb.) tanımamızı sağlayan araçlar uygulanır. Böylece öğrencilerin kişilik özellikleri tanınır. Bu özellikler kendilerine ve ailelerine tanıtılır, ayrıca meslekler hakkında bilgi verilir. Kişilik özellikleri ile meslekler arasında ilişki kurulur. Öğrencilere başarılı olabilecekleri, gelişebilecekleri, uyum sağlayabilecekleri meslekler tanıtılır. Mesleki yönlendirme bu aşamadan sonra yapılır.

Bazı ülkelerde yatay geçişler yasaktır, yani öğrenciler kişilik özellikleri doğrultusunda eğitim görmek zorundadırlar(Almanya’da olduğu gibi). Bazı ülkelerde ise, seçim hakkı öğrencilere bırakılmaktadır; yani sen şu alanlarda başarılı olur ve kendini daha iyi gerçekleştirebilirsin, ancak istediğin alanı seçebilirsin denir (Amerika’da olduğu gibi). Bazı ülkelerde ise, tamamen raslantılara, ailenin ya da siyasetçilerin istek ve beklentilerine göre olmaktadır. Türkiye daha çok bu üçüncü kategoride yer almaktadır.

4+4+4 EĞİTİM SİSTEMİ

Söz konusu eğitim sistemi yukarıda açıklanan özellikler bakımından değerlendirildiğinde bazı sorunların ve olumsuzlukların olduğu / olacağı ileri sürülebilir. Bunlar:

1)   Eğitim sisteminin kademeli olması: İlköğretimde eğitimin kademeli olmasının pedagojik açıdan sakıncalı olduğu kanısındayım. 8+4 daha doğrudur. Komisyon kararlarında da bilimsel bir gerekçe yoktur.

2)İlköğretimin beş yaşında başlatılması, birinci sınıf ders programlarının okulöncesi programlarına yaklaştırılması.

-  İlköğretimin 7 yaşında başlatılmasının bilimsel bir gerekçesi vardır. Çünkü çocuklar ilköğretimdeki eğitim-öğretim programlarını anlayabilecek bir olgunlaşma ve gelişme düzeyine ancak 7 yaşında gelmektedirler. Daha önce, ilköğretime başlama 6 yaşına indirilmişti. Fakat öğrencilerin başarısızlık göstermeleri sonucu tekrar 7 yaşına çıkarıldı.

- Okulöncesi 3-6 yaşlarını kapsamaktadır. İlköğretime 5 yaşında başlanması sonucu okulöncesi iki yıla mı indirilecektir? Okulöncesi tüm dünyada 3-6 yaşlarını kapsamaktadır ve okullaşma oranı bazı ülkelerde çok yüksektir. Örneğin İskandinav ülkelerinde % 100 (özellikle Finlandiya’da); ABD’de ve Japonya’da % 75-80 dolayındadır. Türkiye’de anasınıfı dahil  % 25-30 dolayındadır. Türkiye’de de okulöncesi eğitimin 3-6 yaşlarını kapsamak koşulu ile hem nitelik hem de sayısal bakımdan gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarılması hedeflenmelidir.

- İlkokula başlayan çocukların farklı yaş gruplarından oluşması, hem onların başarı düzeyini hem de psiko-sosyal gelişmelerini olumsuz yönde etkileri

3) İlköğretimde ( İkinci kademede) seçmeli derslere yer verilmesi:

- İlköğretimde amaç öğrencilere temel bilgileri kazandırmaktır. Daha yeteneklerin ve ilgilerin tam olarak ortaya çıkmadığı ve henüz kişilik özellilerinin farkında olmadığı bir dönemde seçmeli derslerin konması doğru değildir.

- Eğitim sistemimizde, alt basamaklarda öğrencilere kazandırılması gereken bilgi ve beceriler yeterince  kazandırılamadığı için öğrenciler üst basamaklara sorunları birikmiş olarak çıkmaktadırlar. Örneğin, bu gün üniversite öğrencilerinin çoğu Türkçeyi bile konuşma ve yazı dili olarak istenilen düzeyde kullanamamaktadırlar. Örnekler artırılabilir.

- Yukarıda da açıklandığı gibi sekiz yıllık temel eğitim döneminde, temel bilgilerin kazandırılması yanında öğrencilerin kişilik özellikleri tanınmalı, kendilerine ve ailelerine tanıtılmalı, yönlendirme bu aşamadan sonra başlamalıdır. Kısaca, seçmeli derslerin temel eğitim döneminde verilmesi, alınması gerekli bilgi ve becerileri engellemektedir.

- Mesleki yönlendirmenin erken yaşlarda başlatılması doğru değildir. Yönlendirme 15-16 yaşlarından önce başlatılmamalıdır. 

SONUÇ

Eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasına gereksinim  vardır. Ancak bu yapılandırma, daha kapsamlı ve ayrıntılı araştırmalardan sonra olmalıdır. Eğitime bir devlet politikası olarak bakılmalıdır.  Bu bağlamda, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren eğitimin, hiçbir siyasi partinin, bir grubun ya da kişinin kendi siyasi düşünce ve inançları doğrultusunda yapılandırılması doğru değildir.

Prof. Dr. İbrahim Dönmezer

 
Toplam blog
: 3
: 1704
Kayıt tarihi
: 14.05.12
 
 

28.4.1945 Hatay doğumluyum. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi mezunuyum. Uzmanlık al..