Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Genç beyinler ölüyor

Ne yapmaya çalışıyorsunuz ? Söyler misiniz? Bana mantıklı bir cevap verebilir misiniz? AMacınız nedir bir türlü anlayamadım. KEndimi bildim bileli okula gidiyorum. Ne zaman bitecek onu da bilmiyorum. Aslında bitsin de istemiyorum. Çünkü sonunda çok belirleyici (!) bir sınava gireceğim: adı da öğrenci seçme sınavı! İsminden belli zaten amacı. Ayıklayacaklar bizi! Seçmece karpuz muyuz biz! Hayır biz genciz, gelecek vaat eden insanlarız! Yaşayan bir ülkeyi yaşatacak olan insanlarız biz! Ama sizin yaptığınız ne! Beyinlerimizi köreltmek! Bizi düşünceden, düşünmekten, yaratıcılıktan uzaklaştırıp; kalıplara ve ezberlere yönlendirmek!

Biraz öfkeli başladım bu kez yazıma. AMa haklı olduğumu düşünüyorum. Kendimi kurtaramam ama belki benden sonrakilere bir faydam olur.

Efendim ben 1990 doğumlu lise 2 öğrencisi bir kız çocuğuyum (yasalara göre 18 yaşına kadar çocuk sayılıyoruz). Evin ilk çocuğuyum, ilk göz ağrısıyım yani. Annem ve babam öğretmen. Dolayısıyla daha dört aylık bir bebekken beni annemin okulunun yakınındaki bir kreşe verdiler. Annem teneffüs aralarında gelir giderdi. İşte daha dört aylıkken okul başladı benim için. Çünkü kreş de bir okuldur bence. Herşey saatlidir, disiplinlidir. "Uyku vakti", "Oyun vakti", "Yemek vakti"... Yalnız tabii şu da var öyle düşünürsek okul hayatım embriyo halimden başlamış oluyo. Anne karnındayken. Herkese nasip olmaz anne karnında türkçe- edebiyat dinlemek.

Dört aylıkken kreşe verilen ben kreşin maskotu olmuştum o minik halimle. Beş yaşına geldiğimde anaokuluna gönderildim. Aslında anaokulu bir sene okunurdu: altı yaşında gidilirdi. Ancak ben iki sene gittim. Okulu severdim o zamanlar. Arkadaşalarım vardı bir sürü. Ama babam beni almaya gec geldiği zamanlar çok korkardım. Bir anda o okulda tek başıma kalacağım, okulun beni içine hapsedeceği gelirdi aklıma. Çocukluk işte...

Anaokulu bitti. Yerine ilkokul. Değişen bir kaç şey daha vardı bu kez. Okuma yazmayı öğreniyorduk. Herkesin eline geçmeyen bir fırsattı bu aslında. En büyük değişiklik de 1996 da yılında dünyaya gelen minik kardeşimdi. O doğduktan sonra kendimi daha büyük daha olgun hisseder oldum. Ona küçük annesiymiş gibi davranıyordum. Onun için hep en güzel şeyler olsun istiyordum. İlkokul birinci sınıfta daha okuma yazmayı yeni yeni öğrenirken anneme babama sorularım olsa da sormazdım kardeşimle ilgilensinler ona zamanlarını rahtaça ayırsınlar diye onları rahatsız etmezdim. BU fedakarlık bana büyük bir sorumluluk duygusu kazandırdı. Derslerimi her zaman için kendim yapar hale gelmiştim. Hiç yardım istemez onları bu şekilde meşgul etmemeye çalışırdım. Kendim araştırır kendim yapardım.

Bu sorumuluk duygusu bana ileriki yıllarda büyük başarı sağladı. ASlında dört aylık bir bebek iken kreşe verilmemle beraber yani bir okul çocuğu olmamla beraber ben başarıya mahkum oldum. Belki yanlış bir ifade ama benim başarılarım, çevremdekileri doyumsuz hale getirdi. Ben ne yaparsam en iyisini yapmamı beklediler benden. Hala da bekliyorlar seneye gireceğim esas sınavda ve şu anda girdiğim sınavlarda illa ki yüksek bir başarı.

Şu anda 11 yaşında olan bir kız kardeşim var. O buna inanmasa da onu herşeyden ve herkesden daha çok seviyorum. Beşinci sınıfa gidiyor. Sene başından beri gitar kursuna gidiyor. Okulunun voleybol takımında. Belirli günler de onun antrenmalarına gidiyor. Boş olduğu günlerde okuldan sonra arkadaşlrına gidiyor öyle oturmaya oynamaya. Ben 11 yaşındayken, babama gitar çalmak istediğimi söylediğimde cevabı şöyle oldu : "İnsan 30 yaşına gelince de gitar çalar. Sen önceliğni derslerine ver." 'Liselere Giriş Sınavı (LGS)'nda yüksek bir puan yapıp buradaki bir anadolu lisesine kaydoldum. Voleybol takımına yazıldım. Babam : "bırak şimdi onları, derslerine konsantre ol" dedi. Peki dedim. 10 yaşından beri saha tenisi oynuyorum. Kendim öğrendim. Ama kendimi geliştirmek istiyordum. Babama söyledim. Burada bu spor pek yaygın olmasa da en iyi hocadan ders almya başladım. Yalnız bu da benim şansım olacak ki sevgili hocam başka bir şehre gitti. DErs de yarım kaldı. Onun dışında çok iyi taklit yeteneğim vardır. Çoğu insan fen matematik bölümünde ne işi olduğumu merak ediyo. Nedense herkes benim konservaturara gitmemin çok iyi olacağını söylüyo: ailem dışında. ONların da mantıklı bi sebepleri var bende zaten buna inandığım için ÖSS ye girceğim: ülkemizde pek de önem verilmiyor gerçek sanata ve gerçek santçıya. Bunu ancak bir hobi olarak yapacağım ilerde. Zaten en büyük isteğim de iyi bir üniveristeyi kazanıp orda ilgili kuluplere üye olmak.

YAni genelde benim derslerdeki başarılarım sosyal hayattaki olası başarılarımı büyük ölçüde engelledi. Ama ben de yılmadım. Öncelikle okulumun tiyatrosuna katıldım. Ancak benim yeteneklerimi yansıtacak bir tiyatro olmayacağını düşündüğüm için çıktım. Şu anda şiir kulubundeyim. Yıl sonunda okulumuzun şiir dinletisinde kendi şiirimi okuyacağım. Bu süper bi duygu. Hem ayrıca kasım ayından beri burada yazdığım yazılar da benim için çok değerli. Benim için ilerisi olan yazılar. Sizin yorumlarınız ve eleştirilernizde ben ayrıca mutlu ediyor.

Ben bu şekilde ezberden, kalıptan biraz uzaklaşıyorum. Özgür düşüncelrimi bu şekilde ifade edebiliyorum. Kalemimin gerçek gücünü gösteriyorum. Bİzi öylesine bir sisteme sürüklüyorlar ki hiç birşey bilmeyen, dünyadaki hiçbir olaydan haberi omayan, yorum yapamayan, itiraz edemyen, konuşamayan bir gençlik yetiştiriyorlar. Peki size soruyorum : Siz kendinizi bu gençlere mi emanet edeceksiniz? Herşeye peki diyen, sürekli emirlere itaat eden bir gençliğe mi güvenceksiniz? Ben güvenmiyorum.

Bizi bir at sanıyorlar. Koşturuyorlar. Sadece rekabet edin diyorlar. DOstunuza çelme takın sizin önünüze geçmesin diyorlar. Ne insanlık ne arkadaşlık ne dostluk! Hiçbir duyguyu beslememize izin yok! Sadece ders! Elindeki kalemi düşüncelrini ifade etmek için değil, soruda beş seçenekten birini işaretlemen için eline tutuşturuyorlar. Sonra da buna eğitim- öğretim diyorlar. Yetiştirdikleri bu boş beyinleri de yeni çıkardıkları sisteme göre 195 dakika boyunca 240 soruyla uğraşmak için bir "sınava" tabi tutuyorlar. Kendilerince iyiyi seçmeye çalışırken gerçekten iyi olanları kaybediiyorlar.

Ben ve benim gibi milyonlarca genç bu sınava giriyor. Bir miyon küsür kişi içerisinden sadece iki yüz bin tanesi yerleşiyor. Kimisi bu eziyeti bir daha çekmemek için istemediği yerlere gidiyor. İstemediği mesleği seçiyor. İşte yine bu sınavın " azizliği" birçok insanın hayatını mutsuz yaşamasına sbep oluyor. Büyük bir çoğunluğu ise istediği yeri kazanıp, okuyup, bitirdikten sonra açıkta kalıyo. Üniversiteli işssizler grubuna dahil oluyor.

Bu sistem sadece En iyilere yarıyor. Onun dışında kimseyi istemiyor. Bence bu tamamen yanlış. Geride kalanları da kazanmalıyız. Onların daha iyi olmasını sağlmalıyız. BU umursamadığınız her insan geleceğimiz. Ama sistem denilen saçmalık en iyileri seçip kalanları bir hiç gibi köşeye fırlatıyor. Hiç bir insan topluluğu da çıkıp bunu yanlış olduğunu savunmuyor.

Gençlere yazık oluyor. Bunun bir an önce farkına varırsanız ve birşeyler yapmaya çalışırsanız emin olun herşey daha iyiye gidecek. Çünkü eğitim sistemi bir ülkede en önemli yapıtaşı. Unutmazsanız seviniriz.

Teşekkür ederim.

Tüm gençler adına...

Sena Miskioğlu 13.02.2007

 
Toplam blog
: 11
: 1135
Kayıt tarihi
: 10.11.06
 
 

16 yaşındayım. Antakya'da oturuyorum. Hatay Osman Ötken Anadolu Lisesi ikinci sınıf öğrencisiyim. Ha..