Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '20

 
Kategori
Sosyoloji
 

Genç İşsizliği Yapısaldır!

Türkiye’de işsizlik büyük bir yara/sorun…

Özellikle “genç işsizliği” ülkemizin kanayan yarası…

Resmi rakamlara göre, gençlerimizin toplam nüfus içindeki payı 13 milyon. Bu bağlamda bu 13 milyon genç, nüfusumuzun yüzde 15’ini oluşturmakta.

Yine bu sahip olduğumuz genç nüfus, bugün pek çok Avrupa Birliği ülkesinin nüfusundan daha fazla.

Yine Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, “her dört gençten biri işsiz.”

 

Sosyal Demokrasi Vakfı(SODEV), 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla bir araştırma yapmış.

Araştırmada, gençlerin “hayata bakışlarında” önem sıralamasını, eğitim fırsatları ve olanakları, işsizlik, fırsat eşitliği ve sosyal güvencesizlik oluşturmuş.

Burada araştırmaya yer vermeyeceğim. Açık kaynaklardan araştırmanın sonuçlarına ulaşmak mümkün.

Araştırmanın öne çıkan en önemli boyutu, gençlerin “özgürlüklerine” yüksek düzeyde ehemmiyet vermeleriymiş.

Aslında, konuya hem sosyal boyuttan hem de iş hayatı boyutundan bakmak gerekiyor.

Türkiye’deki işsizlik sorunu, genel olarak söyleyecek olursak “yapısal” bir durum arz ediyor.

İşgücü piyasasının talepleriyle işgörenin beklentileri eşanlı süreçte kesişemiyor!

İşsizliğin varlığı toplumlar için de büyük yük. Böyle durumlarda aileler gerçekten de işsiz bir birey için önemli bir işlevi görür:

Her şeyden önce, ailenin işsiz bireyin yanında olması, ona moral destek vermesi ve yine gelir transferinde bulunması…

İşsizliğin daha uyumlu geçirilmesine neden olur.

Sanki Türkiye’de gençler mutsuz algısı yaratılıyor. Ya da gerçekten de gençler mutsuz mu? Sokağa çıkıp tecrübe ettiğinizde, köşe başlarında olsun, kahvehanelerde olsun, boş boş gezen gençlere rastlamak mümkün.

 

Yine acaba gençler umutsuz mu? Yarınları hakkında ne düşünüyorlar? Esasında, toplum olarak gençlerin bu umutsuzluğunda büyük payımız var. Toplum olarak gençlerle yeterince ilgileniyor muyuz?

Gençlerin işsizliği üzerinde durup çözümler üretmek zorundayız. Dünya tarihine baktığımızda, Tarım Devriminden Sanayi Devrimine geçişle üretim biçimlerinden tutunda üretim ilişkilerine kadar büyük bir değişim yaşandığı görülmüştür.

Tarım döneminin motor gücü, toprak ve o zamanın ilkel üretim araçlarıydı. Tarım döneminde daha fazla emek gücü ve toprak üretim aracı olarak ön plana çıkıyordu.

Batılı toplumlar, tüm bu aşamaları tecrübe ederek geçirmiştirler. Tarım toplumundan sanayi topluma geçiş, işçi sınıfı ve burjuva tarafından yönlendirilmiş ve sosyal hayatta bu sınıflar etkili olmuştur. Sanayi toplumunun modern zamanlarında, üretim devasa fabrikalarda, aşırı iş bölümü ve uzmanlaşmanın olduğu süreçlerde sürdürülüyordu.

Sürekli tekrara dayanan ve birörnek üretim sanayi toplumlarının karakteristik özellikleriydi. Özellikle ikinci dünya savaşı sonrası soğuk savaş döneminde, devletler silah ve petrol sektöründe yoğunlaştığından, üretimin ana girdisi klasik iktisat öğretileri etrafında şekillenmişti.

Yirmi birinci yüzyıl artık post-modern toplumlarının çağı. Yani bilgi toplumu da denebilir. Bilgi ekonomileri de denebilir. Neden bu kadar uzun ve gereksiz yazdım? Türkiye’deki işsizliğin yapısal olduğuna değindim ya, acaba diyorum, ileri ve yüksek teknolojinin ana motoru olduğu bu bilgi toplumunun gerekleri, gençlerimiz tarafından yeterince etüt edilebilmiş midir?

 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..