- Kategori
- Gündelik Yaşam
Genç polisler neden rahatsız!...
Başlık bir şeyler çağrıştırıyor değil mi?... Bu ülkede "genç subaylar" ın rahatsızlığı üzerinden ne fırtınalar koparıldı bilmiyor değiliz...
Bu defa da "genç polisler" rahatsızmış; ama bu rahatsızlığın nedeni başka... Şöyle ki:
Kimi eski öğrencilerimden, kimi de onların arkadaşları olan genç polislerle bir araya geldik geçen gün... Hoşbeşten sonra, benim burada blog yazdığımı da bildikleri için, ısrarla "3600 sorunlarını" yazmamı istediler.
Ben de bu 3600'ün ne olduğunu sordum, anlattılar: Meğer, emsallerine göre polislerin maaş ek göstergelerinin 3600 getirilmesi gerekirken bu hak bir türlü verilmemiş... Oysa, assubaylar bu hakkı almışlar...
Malum polisler bu devletin yükünü taşıyan bir kaç meslek grubundan biridirler... Sadece yaptıkları işin niteliği yönüyle değil, niceliği yönüyle de ağır işçilerdir.
Son yıllarda çeşitli iyileştirilmeler yapılmasına rağmen, gece gündüz demeden; bayram, tatil bilmeden milletin can ve mal güvenliği için ömür çürüten polisler bu 3600 ek göstergesinin verilmemesi yüzünden şikayetçiler.
Aslında, üst rütbeli polis müdürlerinin Başbakan'a derli toplu bir çalışma götürmedikleri, bir bakıma arkaik TC zamanlarının rütbe-maaş saplantıları yüzünden polis katrosunun bu haktan mahrum edildiğini düşünüyorlar...
Bu nedenle seslerini basın yoluyla duyurmak istiyorlar. Bu genç polislere, bizim sadece kendi halinde blog yazarı olduğumuzu, bu memleketin kelli felli gazetecilerine dertlerini anlatmalarını önerdim... Ne var ki, kimi öğrencim olan bu gençler benim yazmam konusunda ısrarcı oldular...
Ailemde çok sayıda emniyetçi var... En alt memurluktan başlayıp Emniyet Müdürlüğüne gelmiş yakınlarım var... Bu bakımdan Emniyet mensuplarının yaşadıklarını iyi bilirim.... Aslında "yaşadıklarını" yerine "yaşayamadıklarını" demem lazım:
Herkes bayram yaparken onlar görev başındadır... Herkes stadyumlarda futbolcuları izlerken onlar sırtları sahaya dönük seyircileri izlerler (Futbol güvenliği polislerden alınıp özel güvenliğe verilince neler oldu malumdur; bu yüzden Başbakan Erdoğan yeniden stadyum güvenliğini resmi polislere vermeyi düşünüyor)... Herkes günde sekiz saat çalışırken onlar on iki saat çalışırlar...
Bir de sokak olaylarında, gösterilerde iki fırt biber gazı sıktı diye, toplumun bir kesimi tarafından "kötü adam" ilan edilmeleri vardır... Kendi başına bir iş gelince "Nerde bu devlet, nerde bu polis?" diye bağıranlar, kendi bir suç işleyince "Hemen insan hakkı savunucusu" olurlar ya... İşte, polisler bunların kahrını da çekmek zorundadır.
Elbette, her meslekte olduğu gibi polislikte de mesleğini kötüye kullananlar olabilir... Ama özellikle son yıllarda polisimiz her yönüyle mesafe kat etmiştir... Bu gerçektir!
Kısacası, her memurun emeğinin karşılığı verilmelidir amma polislerinki mutlaka verilmelidir. Hak ve adalet bunu gerektirir...
Umarım şu kısa yazı da onların sesini duyurmada mütevazı bir katkı sunmuş olsun...
Önemli olan sesin gürlüğü değil, kulağın hassasiyetidir nihayetinde...