Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '16

 
Kategori
Güncel
 

Gençlik terör ve ötesi

Gençlik terör ve ötesi
 

Gençlik, çoğu insan için yaşamın en zor dönemidir.


Gençlik çoğu insan için yaşamın en zor dönemidir.

Çoğu insan için diyorum çünkü bu dönemi kolay atlatanlar, hatta fazlasıyla tadını çıkaranlar da yok değil. Onlar genel anlamda dünya gençliği düşünüldüğünde azınlık oldukları için o bildik çoğunluktan ayırıyorum.

Çoğunluğa gelince, onlar için gençlik dönemi bunalımlar, soru işaretleri, sisler, baskılar, yoksulluklar ve gelecek kaygıları ile doludur. Hevesleri, umutları, beklentileri vardır elbette ama ne yazık ki oralara giden yollar da dikenler, çukurlar, tümseklerle doludur.

Çarşıda pazarda, toplu taşıma araçlarında, kahvehane köşelerinde, internet kafelerle playstation oyun salonlarında görürüz onları. Birbirleriyle şakalaşırken ya da şaka sonrası kavga ederken görürüz. Giysi, elektronik eşya, kozmetik mağazalarının vitrinlerine bakarken görürüz.

Zar zor, eşten dosttan toplanan paralarla gelip kayıt oldukları okullarda öğrenci yurdu, kredi başvurusu sıralarında görürüz.

Tabii bunlar bizim kent merkezlerinde, ilçe merkezlerinde gördüklerimiz.

Bir de görmediklerimiz var. Kırsalda, köylerde yaşayan gençler. Duruma göre okul yerine çobanlığa giden ve devamsız duruma düşen gençler. İş güç, tarla hayvan var diye okula gönderilmeyen gençler. Eğitimsiz, saf, kullanılmaya elverişli bırakılan gençler. Çocuk yaşta evlendirilen, başı bağlanan gençler ile istemediği adayla evlendirilme baskısı altında bulunan gençler.

Bir kısım yaşıtları en bilinen markalarla giyinirken, altlarında arabalarla gezerken, kız ya da erkek arkadaş edinirken onları izleyen, onlara özenen gençler.

On iki yıl süren eğitim yaşamları boyunca bir meslek edinmedikleri için, üniversite kapısından döndükleri için, işsiz kaldıkları için yani hem ebeveynlerinin hem de işverenlerin gözünde “işe yaramadıkları için” sigaraya başlayan, bunalım şarkıları dinleyen, vücuduna dövme yaptırarak, kulağına küpe takarak, beklenmedik çıkışlar yaparak birilerinin dikkatini çekmeye çalışan gençler.

Bu gençlerin çoğunun anne babaları geçim savaşı verirken iyi eğitim alamadıkları için onları kendi babadan görme yöntemlerle yetiştirmeye çalışırlar. O babadan gördükleri adını disiplin koydukları duruşları ile en asi zamanlarını yaşayan gençleri çoğu kez farkında olmadan kırar, dökerler. Zaman zaman benzer disiplin anlayışı okullarda da eli sopalı öğretmenler şeklinde gençlerin karşılarına çıkar ya bütün bunlarla yüzleşen, sendeleyen gençler.

Evden kaçan gençler, aşk hesaplaşmalarında zarar gören gençler, başka bir kuşağın insanları olan ebeveynleriyle anlaşamadıkları için sürekli bunalımda olan gençler.

Ve elbette dünyanın efendiliğine niyetlenmiş odakların denetimindeki terör örgütlerinin ateşi tutarken maşa olarak kullandıkları gençler.

DAEŞ gibi bir örgüte dini hassasiyetleri kullanılarak çekilen; akılları karıştırılan, beyinleri yıkanan; hayali cennet algısıyla donatılan bu yolla zulümlere, katliamlara alet edilen ve en sonunda da yakından tanık olduğumuz eylemlerle kendi bedenlerini parçalayarak ortadan kaldırılan gençler.

Etnik kökeni, dini inancı, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun, yaşadığı sıkıntılardan yararlanılarak, bunalımları, hevesleri, idealleri, kendilerini gösterme eğilimleri kullanılarak cilalı laflarla, süslü gösterilen örgütlerin çatısı altına çekilip doldurulan, eylemlerde patlatılan; beylerine ışık vermedikleri zaman infaz edilen gençler.

Türk, Kürt, Kırgız, Çeçen, Afrikalı, Avrupalı, Müslüman, Hıristiyan, inançsız, boşlukta olan gençler.

Onlar bizim çocuklarımız, sizin çocuklarınız, onların çocukları. Onlar bu dünyanın çocukları ve ne yazık ki, pek çoğu bu toprakların çocukları.

Onlar için yüreği yanan analar, babalar bu coğrafyanın insanları. Yurttaşlarımız, komşularımız, köylülerimiz.

Onlar bizim meydanlarımızda, hava alanlarımızda vücutlarına bağladıkları bombaları patlatarak; onlarca masumun da kanına girerek yok olup gidiyorlar. Avuçlarımızdan kayıp gidiyorlar.

Onlar bizlerin güvenliğini sağlamaktan, çoluk çocuğunu geçindirmekten, memleketini korumaktan, zorunlu askerlik yapmaktan başka bir derdi olmayan askerlere, polislere saldırıyor, bombalı tuzaklarla zarar veriyorlar.

Onlar adını, cinsini, cibilliyetini bilmedikleri güçlerin maşaları haline gelip tükeniyor, tüketiyorlar.

*

Gün başımızı iki avucumuzun arasına alıp düşünme günüdür.

Gün o gençler evlerinden, köylerinden, ülkelerinden gelip terör örgütlerinin parçası olmadan onları nasıl alıkoyarız, nasıl engelleriz, nasıl geri kazanırız sorularını düşünme günüdür.

Gün, çıkıp gitmiş, bulaşmış, kirlenmiş olanlarını nasıl geri getiririz, temizleriz, kazanırız sorularına yanıt bulma günüdür.

Gün hangi yol ve yöntemlerle gençliğin önünü açabiliriz; bunalımlarından kurtarabiliriz; yaşadıkları ülkenin, toplumun yararlı bireyleri haline getirebiliriz; onlara hangi umutları verebilir, sevgimizi ve şefkatimizi nasıl gösterebiliriz sorularına hep birlikte, her inançtan, her kültürden, her ülkeden insanlar kafa kafaya verip çözüm arama günüdür.

Gün DAEŞ gibi kökü belli olmayan bir örgütün bizim evlatlarımızla birlikte Rusya’nın istilasına direnirken onurlu duruş sergileyen Çeçen gençleri, Arapları ve diğer milletlerden insanları kullanarak; bunlar yetmedi, medyayı kullanarak, hem semavi bir din olan İslam’ı karalamanın; hem de dünyaya efendi olmanın; yani bir taşla iki kuş vurmanın hesabını yapanların çanlarına ot tıkama günüdür.

Oyun, senaryo, amaç başkalarının olsa da gidenler bizim çocuklarımız. Ailelerimizin, ülkelerimizin, dünyanın geleceği olan çocuklar.

Biraz da ötekileştirmeden, lanet okumaktan, küfretmekten vazgeçip işe madalyonun bu cephesinden bakmalıyız.

 

 

02.07.2016

14:46

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..