Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Genel bir tahammül havası…

Genel bir tahammül havası…
 

Tahammülün kırılma noktası...


Kelime anlamı “İnsanın kötü, güç durumlara karşı koyabilme gücü, kaldırma, katlanma” şeklinde açıklanıyor tahammülün.

Farkında bile olmadan gün içersinde tahammül ettiğimiz, dayanma sınırlarımızı zorlayan neler var.

Peki, tahammül etmeye bizi mecbur bırakan sebeplerin başında ne geliyor.

Bir günde tahammül ettiklerimizi sayarsak bulabiliriz belki.

Kendi adıma;

Sabah erken kalmaya tahammül ediyorum her şeyden önce.

Ne için, para için.

Yine geciktim kaygısıyla, telaşla iniyorum evin merdiven basamaklarını.

Kışın soğuğuna, yağmuruna, yazın sıcağına aldırmadan, işe gidebilmek için köşe başında servis beklerken, kendi halime şükrederek bakıyorum otobüste ayakta uyuyarak yol alan balık istifi insanlara.

Dalmışım, servisin kornasıyla irkiliyorum.

Sonra yolların bozukluğuna tahammül ediyorum.

Trafik çilesi başlıyor.

Trafik sıkışsa bir dert, sıkışmasa benim için ayrı bir dert.

Bizim şoför soldakileri bile sollamaya çalışıyor, yolu açık bulunca hız sınırlarını aşıyor.

Benim de yüreğim ağzıma geliyor.

Hani desem biraz yavaş gitsen diye, gözlerini kapa, bir şey olmaz diyor.

Oysa ben her akşam 7.30 haberlerinde dehşet içinde izliyorum kanlı trafik kazalarını.

Şehir içi yolları yarış pistine çeviren arabalara, trafikte hız kontrolünün yapılmamasına tahammül ediyorum her gün.

Ne için, bilmiyorum.

Sağ salim işe geldim diyelim…

Sabah kahvaltısında, beyaz bir masa örtüsünün üzerinde şöyle tereyağında pişmiş bir yumurta, birkaç dilim kesilmiş beyaz peynir ve nar gibi kızarmış ekmek dilimlerini zeytinyağına ve kekiğe banmak varken, telaşla kaşarlı bir tost yerken buluyorum kendimi.

Kahvaltı da sağlıksız bir öğüne tahammül var, ne için, para için.

Ve ben bunları yaşarken hala uyanamadığım için tahammül ettiğimin farkında bile değilim belki…

Sonra başlasın iş stresi…

Herkesin farklı farlı mesai saatleri içinde tahammülleri…

Kimileri müşterilere, kimileri patrona, kimileri durmadan çalan telefonlara, kimileri dağ gibi yığılmış dosyalara…

Ne için, para için.

Oysaki benim tahammül olarak nitelendirdiğim şeylere şükretmelisin diyor patron, iki sene sonra yüzde beş zammı yaparken.

Ya yapmasaydık!

İşsizleri düşünüyorum, emeğimin karşılığını alamadığıma şükrederken…

Bir lokma ekmek bulamayanlar var Dünya’da, kaşarlı tostuma şükrediyorum.

Şükrederken isteklerimizi azaltıyoruz, olanakları arttırmak yerine.

Ne için, adaletsiz düzen için.

Bütün bir insanlık sonsuza dek kandırılacak mı böyle…

Yoksa uyum yeteneği en fazla olanlar dayanacak bu düzensizliğe, uymayanlar Darwin’in söylediği gibi yok olup gidecek mi?

Akşam oldu diyelim, herkes evine…

Belki de tahammül sınırlarımız hâlâ zorlanmaya devam ediyordur evde de…

Kimi karısından, kimi kocasından, kimi kayınvalidesinden (kayınpederinden pek çeken yok gibi), kimi komşusundan…

Mesela, sıcak bir yaz akşamında, gün batarken, günün yorgunluğunu ve stresini üzerimden atmak için, evimin balkonunda rahatça akşam yemeğimi yemek istiyorum.

Karşı komşum çıkıyor terasına, afiyet olsun diyor önce kibarca.

Sonra beslediği tüm güvercinleri salıyor kafeslerinden, yemeklerimiz kuş tüyleri içinde kalıyor…

Balkonu da olmayanlar var deyip şükrediyorum içeri geçerken…

 
Toplam blog
: 106
: 1384
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Bir yaz gecesi hatırasıyım. Haziran doğumluyum. Bilirler haziran doğumlular. Hele ki haziranın tam..