Genetiği değiştirilmiş organizmalar

Hürriyet 5 Mayıs 2008’den:

“Genetik tarımın yıllık cirosu 2010’da 25 milyar dolar olacak. Türkiye 10 yıldır Biyogüvenlik Yasası’nı çıkaramadı.”

Dünyada 114 milyon hektar alanda (1, 14 milyor kilometre kare ki türkiye’nin alanından büyük bir alan ediyor) genetik tarım yapılıyormuş. 2009’da bu alanın % 20 artış göstermesi bekleniyormuş.

(Ayşegül Akyarlı Güven yazmış.)

Tüm bunlar olurken Türkiye’de neler oluyor?

Genetiği değiştirilmiş bitkisel tohumlarla ürün alınıyor mu? Alınıyor. Denetimi kim yapıyor? Hiç kimse.

Avrupa’da genetik tarım yasakmış ama biraraştırma birçok Avrupalı’nın yaşamında birden çok kez bu ürünlerden kullandığını ortaya çıkarmış. Yani, onlar da bizim zihniyette, onlarda da bizde de bu yasakçı zihniyet tutmuyor.

Genetiği değişitirilmiş tüm organizmaların (GDO) en büyük çevresel etkisi, onların genlerinin, toprağa, havaya ve suya karışıp, oradan da insan bedenine girmesi. Yoğun genetik tarım yapılan bölgelerde bunun yaşandığı kanıtlanmış. Ancak sonucun ne olacağı belli değil. Yapay ve hızlandırılmış bir mutasyon ortamına girdik. Ancak, binlerce nükleer reaktörün ve yüzlerce atom bombası denemesinin çevrelerinde yaşayanlar için de aynı durum sözkonusu, üstelik onyıllardır...

Bitkilerin genetik manipülasyon sonucu, daha verimli, daha dayanıklı olduğu kesin. Ancak bir risk var: Kırılgan ve yayılabilir bir mutasyon, tüm dünya topraklarını vurabilir. En büyük tehlike bu. Toprağın kuraklık sonucunda da, çok sulama sonucunda da, verimsizleşmesinden farkı yok bunun.

Türkiye’de bu yasa çıkmadıkça, başka adlar altında zaten GDO’lar giriyor kalacak. Hiç olmazsa, işin içine bilimsel kurumların denetimi girsin ama onlar da işin cılkını çıkarmasınlar. Sigaranın üzerinde öldüreceği yazılı ama millet püfür püfür tüttürüyor. Nasıl olsa, GDO’lu gıdanın da üzerine öldüreceğini yazsan, meyvenin rengi güzelse, kütür kütür yiyecektir halkımız. Bedava deney malzemesi olacağız, Çernobil’de olduğumuz gibi...