Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Geniş hayat

Geniş hayat
 

Dünyanın her yanında kötü bir şeyler oluyor. Bir yandan da iyi şeyler oluyor tabii. Karışık işler bunlar. Bazılarımız kendimizce mücadele ediyoruz tüm bu kötülüklerle. Kendimizce protestolar falan yapıyoruz. Çoğu zamansa güzel bir kadın vücudunun kıvrımlarına dalmak ya da bir pembe dizi izlemek daha keyifli oluyor ama. Oysa acı çekiyor birileri bir yerlerde, bizden habersiz, biz onlardan habersiz. Gerçi yine de biliyoruz yaşadıklarını haberimiz olmasa da.

Tüm bu acılara rağmen hayat sürüyor bir şekilde. Kültür, uygarlık gelişiyor. Hayat biriler için daha kolay oluyor sürekli. Eski kolaylıklarda ucuzlayıp yayılıyor diğerlerine. Bu iyi bir şey bir taraftan.

Diğer bir yandan da küçücük bir bez parçasını, sırf öyle kesti diye, on binlerce dolar alırken biri, on binlerce diğeri yarıya kadar eğilip pamuk topladıkları tarlalarda tüm günlerini geçirdikten sonra birkaç dolar alıyorlar. Onların sayısının çokluğu, yaratıcıların azlığı belirliyor bu düzeni, bir şekilde. Bir çeşit arz talep ilişkisi bu. Bir şeyi yapabilenlerin sayısı artıkça alabilecekleri para azalıyor, rekabetten ötürü. İşin ilginç yanı bu mekanizma üretenler yani, emeğini satanlar için işlerken, sermaye sahipleri akıllı anlaşmalarla, tekelleşerek ya da tekel gibi davranarak, kırıveriyorlar bu düzeneği. O halde ortak çıkarları olan insanların birleşmeleri onları güçlü kılıyor diyebiliriz. Zaten sendika fikrinin arkasında yatan da bu olsa gerek.

İşin içine ilginç dinamikler giriyor sonra. Yani bir yandan rekabet her alanda sürüp gidiyor. Çünkü birileri kaynaklara sahip olunca diğerleri ona sahip olmak için daha çok çalışıyor, en iyi ihtimalle. Belki daha iyi bir fikir üretmeye çalışıyor, tabii eğer bu yolla elde edebilirse istediğini. Diğeri de elbette elinde tutmaya çalışıyor sahip olduklarını. Kimi zaman, ki en beklenen insan tepkisi, iş şiddete ve zorbalığa dönüşüyor. İşte bunun içindir ki, insanlar, ülkeler silahlar alıyor kendilerini korumak için. O silahların daha iyisini yapmak böylece istediğin yaptırmak, kaynakları kullanmak üzerine devam ediyor kavga. Yalnız fark edilmelidir ki ülkeler dedik burada. Ya o ülkede güçlü bir otorite yoksa? Ya da/yani insanlar birbirleriyle savaşıyorlarsa o ülke içinde? İşte o zaman o ülke insanlarının bu kaynak mücadelesinde geriye düşecekleri kesindir.

Devleti idare edenlerin, ya da devleti inşa edenlerin, başlıca görevi olmalıdır toplumu bir arada tutmak. Bunu da önce adalet, fırsat eşitliği ve sağlık güvenceleriyle sağlarken diğer yandan geleceğine de yön vermek için en önemlisi eğitimi önemsemesi, eğitimi uygarlığın gelişimine yönelik bilimsel temellere oturtması gerekmektedir. Toplumu oluşturan bireylerin yukarıda sendika örneğinde olduğu gibi birbirlerine tutunmalarını sağlayacak ortak çıkarlar oluşturulduğunda, ulusun topyekün huzur içinde bulunması da sağlanacaktır. Bu noktada eğer idealize ettiğimiz bu ülkeye karşı dış tehlikeler olmasaydı, toplumun farklı kesimlerinin farklı ihtiyaçları karşılamasıyla daha mutlu bir toplum ortaya çıkabilecektir.

Ancak yine de bu toplum içinde bu düzenden ayrılıp diğerlerinin elindekileri elde etmek isteyecek kesimler olacaktır. İşte devlet bu noktada devreye girip otoritesini göstermek durumunda olacaktır. Ancak buradaki hassas nokta rekabet kavramının ortadan kalkmamasıdır. Çünkü rekabet evrimin doğal uzantısıdır ve toplumların gelişmesi için vazgeçilmez bir dinamiktir.

 
Toplam blog
: 2
: 353
Kayıt tarihi
: 25.02.07
 
 

Çok fazla yazacak şey yok aslında. Doğdum, büyüdüm, okul, okul, okul. Bir şeyler düşünüp, bir şeyler..