Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Gerçeği ararken

Gerçeği ararken
 

Sabah serinliğinde pencere açıktı Oradan kuşların cıvıltısını dinliyordu. Uykudan yeni kalkmıştı. Veli gördüğü rüyaya inanamıyordu. Yılardır düşündüğü şeyi nihayet daha ayrıntılı bir şekilde rüyasında görmüştü. Rüyasında köyün birine gitmiş orada gezerken bir eve rast gelmiş. O evde iki yıl önce ölen anneannesini görmüştü. İşin ilginci Veli anneannesinin kanlı canlı yaşadığını gerçekten hissetmişti.
Veli şimdi ufukta doğmak üzere olan güneşi bekliyordu. Ufuktaki kızıllık Veli’ye ilhamını akıtıyordu. Veli o an kendinden emin olmak için mezarlığa gitmeye karar verdi. Oraya gidip anneannesinin mezarına bakacak, toprağın kazılıp kazılmadığını kontrol öğrenecekti. Geceden kalan karanlık gitmiş yerine ufukta beliren kızıl bir güneş gelmişti. Veli ürperti dolu hislerle mezarlık kapısından içeriye girdi. Adımları sessizdi. Mermerden yapılmış mezar başlıkları ona hortlamış hayalet hissini veriyorlardı. Veli sürekli mezar yazılarını okudu durdu. Anneannesinin mezarı kaybolmuş gibiydi. Oysa aradığı mezarın yerini çok iyi biliyordu. Ama birbirine benzer mezar başlıkları buna engeldi. Veli dikkatini aynı bölgeye verince mezarı birden buldu. Anneannesi ölmüşte olsa varlığı şimdi ona güven veriyordu. Mezarın toprağını dikkatle inceledi. Toprak ne kazılmıştı, ne eksikti, ne de fazlaydı. Veli yinede düşündüğü şeyin gerçekliğine inanmayı bırakmadı. Avuçlarını açtı. Dua okudu. Sonra anneannesinin mezarında ayrıldı.
Veli eve geldiğinde onu annesi karşıladı. Annesi “Nereden geldin oğlum?” dedi.Veli “Mezarlıktan” diye cevap verdi.
“Ne işin vardı orada?”
“Gezip biraz hava alayım dedim. Sonra anneannemin mezarında ona dua okudum.”
Güneş doğalı iki saat olmuştu. Veli kahvaltısını yeni yapmış odasında araştırma yapıyordu. Yazı masasında bir haritayı inceliyordu. Haritada rüyasında gördüğü Belil isimli köyü arıyordu. Ama bulamadı. Zihninde rüyasındaki evlerin mimarisini göz önüne getirdi. Evlerin damı yoktu. Ve o tür mimari yapıdaki evlerin yaşadığı şehre ait olmadığını keşfetti. Bu tür mimari yapıların ancak denize yakın yerleşim yerlerinde olabileceğine karar verdi. Veli haritayı bir kenara bıraktı. Belil isimli köyü internette aramak için bilgisayarını açtı. Çalıştırdı. Sonra arama motoruna Belil Köyü diye yazdı. Çıkan linke tıkladı. Gerçekte Belil köyünün evleri damsızdı. Köy Mersin’e bağlı bir yerdi.
Veli o akşam hep yapacağı geziyi düşündü. Annesinden izin de almıştı. Gezi zamanını pazartesi olarak belirledi. Bu iki gün sonra demekti. Yalnız gidecekti. Eğer ölmüş anneannesinin ufakta olsa bir izine rastlarsa bu gerçekten büyük bir şey olacaktı.
İçindeki inanç kendiliğinden değildi. Kitapta okumuştu. Orta çağda ölüler tabutlukta kendiliğinden diriliyordu. Ve kilise rahipleri buna çözüm bulmuştu. Onlar bu işi ölen kişilerin kalplerine iğne batırarak hallediyorlardı. Veli’nin inancına bu tür bir diriliş uygundu. Diğer taraftan Veli seçilen bir ölünün gizli bir topluluk tarafından, gece yarısı bir vakit, cesedin mezardan çıkartıldığına ve ölünün bilinmeyen bir yere götürülüp orada diriltildiğine inanıyordu. Cesedin yerine de bilinmeyen bir iskelet konuyordu. Dirilen kişi geçmişini hatırlamıyordu. Çünkü geçmişini hatırlarsa onlar ile bağlantı kurabilir ve bu halkta büyük kargaşalıklara neden olurdu.
O gizli topluluk özellikle askerde şehit olanları, ömür boyu hastalık çekenleri ve dininde samimi olanları diriltiyordu. Böyle şeyler neden olmasındı. Kuran bunu müjdeliyordu. Kutsal kitap “Allah yolunda ölenlere ölü demeyiniz” diyordu. Veli şimdi bunun daha da ötesine ulaşmıştı.
Pazartesi çabuk gelmişti. Veli gezi için hazırlıklarını yaptı, bitirdi. Yanına bir miktar para almış, çantasına da üç gün yetecek kadar yiyecek koymuştu. Veli evden çıkarken annesine
“Anne geri döndüğümde yanımda anneannemde olacak” dedi
Veli’nin annesi “Hadi oradan yalancı. Sen evliya mısın da anneanneni getireceksin?” dedi.
Veli” Neyse beni düşünmeyin. Gideceğim yer bir köy. Yarın belki tekrar burada olurum.” Dedi. Evden ayrıldı.
Garajdaydı. Otobüse binerken heyecanı hat safhaya çıktı. Çünkü anneannesini bulacağına adı gibi emindi. Bu his ona kutsal kitaptan ve inandığı şeyin isabetinden geliyordu.
Otobüs hareket etti. On dakika sonra Mersin kavşağına geldi. Ve Mersin’e ilerlemeye başladı. Aradan bir hayli zaman geçmişti. Veli mavini çağırdı
“Belil köyüne yaklaştık mı?” diye sordu
Mavin “Az kaldı. Gelince otobüs orada duracak. Merak etmeyin.” Dedi.
Veli’yi bir ürpermedir sarmıştı. Anneannesini görmek onu birazda olsa korkutuyordu. Çünkü gerçeği ararken bulacağı şey onu bilinmeyen bir şeye mahkum edebilirdi. Otobüs bir süre sonra durdu. Veli aşağıya indi. Sonra hareket eden otobüsün yanından uzaklaştı. Köye girdi. Belil köyü ağaçlıklı bir yerdi. Adeta her taraf ormandı. Tuğladan yapılmış evlerin damı yoktu. Veli bir süre köyü gezdi durdu. Aradığı evi bulamadı. Bir kahvehaneye rast geldi. Boş bir sandalye bulup oturdu. O an oradaki yaşlı bir adan yerinden kalkıp Veli’nin yanına oturdu. Veli’ye adını, ne iş yaptığını sordu. Veli hepsine cevap verdi. Sonra “Döndü diye yaşlı bir kadın arıyordum. Burada yaşıyormuş. İki yıl önce buraya taşınmış.” diye konuştu.
Yaşlı adam “Öyle biri yok burada ama bir soralım bakalım belki yaşıyordur.” Dedi. Bir süre beklediler. Kısa zaman sonra kahvehanenin önünden yaşlı bir kadının geçtiğini gördüler.
Yaşlı adam “Emine aba bu çocuk anneannesini arıyormuş. Adı Döndü’ymüş.” Dedi.
Yaşı kadın “ Döndü diye biri yok ama Nigar diye bir yaşlı kadın iki yıl önce buraya gelip taşındı.” Dedi.
Veli duyduğu şeye sevindi. Aldığı iki yıl cevabı Anneannesine işaret ediyordu. Nigar adı ise teyzesinin ismiydi. Veli anneannesine çok yaklaştığını hissediyordu. Yerinden kalktı. Yaşlı kadının ile kahvehaneden uzaklaştı. Bir evin yanında durdular. Veli buranın rüyasındaki ev olduğunu gördü. Yaşlı kadın kapıyı çaldı. “Nigar.” Diye seslendi. Kısa bir süre sonra kapı açıldı. Veli gördüğünü tam anlayamadan “Oğlum Veli sesini duydu. İşte Veli’nin karşısındaydı. Aneannesi şimdi onu kucaklıyordu. Veli içeride uzun uzun anneannesini dinledi. Anneannesi ona “İyi ki geldin. Bak unuttuklarımı yavaş yavaş hatırlıyorum” dedi. Sonra bir gün kendini nasıl tanımadığı bir yerde uyanırken bulduğunu ardından, yaşlı bir adamın yardımı ile Belil köyüne gelişini anlattı. Sonra Veli’ye “Annen ne yapıyor?”
Veli “Sen ölünce çok ağladı.” Diye konuştu.
“Ben öldüm mü ki?”
“Ölünce seni mezara koyanlar arasında ben de vardım. Anneanne bu yaşadıklarımız esrarın ta kendisi. Bunlara şimdilik kafa yormayalım. Yarın olunca seninle evimize geri döneceğim.” Sabah olmuştu. Veli anneannesi ile garaja gitti. Ve otobüse bindiler. Artık gerçeği Veli’nin annesi de öğrenecekti. Kapı zili uzun uzun çaldı. Veli’nin annesi kapıyı açınca kendini bıraktı. Hüngür hüngür ağladı. Annesine sıkıca sarıldı.


Tuna M. Yaşar

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..