Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '11

 
Kategori
Güncel
 

Gerçeği yazmak, yargıyı yargılamak mıdır?

Gerçeği yazmak, yargıyı yargılamak mıdır?
 

Yargıtayın seri yargılama davaları örnekleri


Bu kez giriş falan yok. Olaya balıklama dalıyorum.. 

Muhalif kesim, CMK 102. maddenin yürürlüğe girmesiyle gelişen olayları kendine göre yorumluyor. Devletimizin (varsayımla da olsa) kuvvetler ayrılığı ilkesiyle yönetildiğini hesaba katmıyor. Yargının serbest bıraktığı zanlılardan dolayı iktidarı suçluyor. Bazı televizyon kanalları da buna lojistik destek sağlıyor. 

Uğur Dündar hadisenin acıklı tarafını, Ali Kırca da tahrik tarafını canlı tutmaya çalışıyor. Uğur Bey'in muhabiri bir şehit eşini konuşturuyor. Kadıncağız, Hizbullah zanlılarının bırakılmasından dolayı (haklı olarak üzgün ve kızgın) memnuniyetsizliğini dile getiriyor. Eşini onların şehit ettiğini söylüyor. Ne var ki, tutukluların salıverilme sebebini bilmiyor. Hükümetin af çıkardığını sanıyor ve "Bunlar neden affediliyor?" diye soruyor. 

Muhabir de bu etkili ve güzel konuşmanın iyi reyting yapacağını düşünüyor olmalı ki kadına, "bu af değil!" demiyor. Kadıncağızın (belki de farkında olmadan) yaptığı hatayı düzeltme ihtiyacı duymuyor. 

Sonunda, Uğur Bey ekranda görünüyor ve hüzün dolu yüz ifadesiyle, "olayın ne kadar yürek burkucu olduğu" manasındaki son sözünü söylüyor. 

Ail Kırca ise, dün adliyeye gelmiş bir Hizbullah liderini sunuyor. Bir muhabir, "Yaptıklarınızdan pişman mısınız?" diye soruyor. Adam, "Müslüman pişman olmaz!" karşılığını veriyor. Hizbullah'la islâmı ayrı yerlere koyan ben bile, bu sözden tahrik oluyorum. O şahsa ve onun gibilere olan kızgınlığımı katlıyorum. Çünkü bu söz, hem kamuoyunu geriyor, hem de Hizbullah için iyi bir proboganda oluyor. 

Adamın iddiasının aksine, islâmda pişmanlığın önemli bir yeri vardır. Peygamberimiz, "Tövbe pişmanlıktır" buyurmuştur. İnsan günah işlemeye müsait bir yapıya sahiptir. Pişmanlık, yanlıştan dönmek ve kendine doğru istikamet vermek için vazgeçilmezdir. Pişmanlık duymayanın ruhunda samimiyet yoktur. Böylelerinin dindeki adı münafıktır. 

İslâmın mantıkla bile çözülebilecek en basit kuralından haberi olmayan bir adam "Hizbullah"tan, yani "Allah'ın Partisi"den oluyor, öyle mi? 

Yazık ki insanlar, medyanın ve bir kısım mihrakların dezenformasyonu yüzünden yanlış hedefe yöneliyor. Birilerinin bilinçli olarak kurduğu tezgaha düşüp, farkında olmadan, kendi inancına düşman oluyor. 

Zaten Türk Hizbullahı'nı kuranların esas amacı da budur. Bu örgüt, bir çok samimi ve mütedeyyin dindarı zalimane bir biçimde katletmiştir. İşte açıkça söylüyorum. Allah topunun belâsını versin! 

Evet Türkiye'de Hizbullah diye bir örgüt vardır. Fakat bu örgütün, adından başka Allah'la ve islâmla hiç bir irtibatı yoktur. Kurucuları da bunun bilinmemesi için ellerinden geleni yapmaktadır. 

Biz, bu tarafgirlikle bu, birbirimizin ayağını kaydırma hırsıyla nereye kadar gideriz bilmiyorum. Tutuklu yargılamaya karşı olanlar, bu hususta kalem oynatıp söz söyleyenler esasen, neyin nasıl olması gerektiğini gayet iyi biliyorlar. Ortada ve dürüst olanlar, yerinde ve makul tesbitlerde bulunuyorlar. 

Fakat karşı mahallede oturanlar, yargı kararlarını hükümet uygulamasıymış gibi lanse etmekten ve iktidarı yerden yere vurmaktan bir türlü kendilerini alamıyorlar. Hizbullah davasını 9 aydır karara bağlayamayan Yargıtay'ın ilgili dairesine ise malesef toz kondurmuyorlar. 

Halbuki bazı daireler CMK 102. maddenin 31 aralık 2010 tarihinde yürürlüğe gireceğini bildikleri için önlerindeki dosyaları sonuçlandırmışlar. Hizbullah davasına bakması gerekenler neden bunu umursamamışlar doğrusu bilmiyorum. On günlük davaların, on yıldır bekleyen dosyaların önüne geçtiğini görmesek, "belki sıra gelmemiştir" deyip, avunacağız. Ancak durum böyle değil. 

Meselâ İlhan Cihaner davası... çabucak görülüp, kendisi ve arkadaşları tahliye edilebiliyor. Mehmet Haberal'ın Ergenekon hakimleri ile ilgili şikâyeti kısa zamanda sonuçlandırılabiliyor. 

Geçmişte, Tayyip Erdoğan'nın Diyarbakır DGM'den aldığı erteleme kararının, 24 saatten az bir sürede Yargıtayca, "yok hükmünde sayılması" ise, yüksek yargının hızını göstermesi bakımından şayanı hayrettir. İşin özü, uygulamaya bakıldığında, iş yükü ve sıra, geçerli bir mazeret olarak görünmüyor. Kısacası, Yargıtay'ın ilgili dairesinin önünde, Hizbullah davasına bakmasına mani bir engel bulunmuyor. 

Diğer taraftan, iki yıldan fazla bir zamandır zanlılara suçlu muamelesi yapmanın, tutuklu yargılamaların ne kadar kötü olduğu hakkında sayamayacağım kadar çok yazı okudum ve tartışma dinledim. Görüldüğü üzere sonunda böyle söyleyenlerin istediği oldu. Cezası kesinleşmemişlerin mağduriyeti bitti. Azami tutukluluk süresini dolduranlar serbest kaldı. 

Nedense, durumdan memnun olması gerekenlerin hepsi ters yüz oldu. Acaba tüm tutuklulara şamil bir yasa farklı biçimde mi uygulanmalıydı? İlgili madde, "kişiye özel" hale mi getirilmeliydi? Zanlıları sıraya dizip, "Hizbullahçı sen dur, seri katil sen geç" mi denmeliydi, doğrusu anlamıyorum. 

Konuşanlar, yazıp çizenler, tutuklular arasında katillerin, hizbullahçıların, PKK'lıların, seri canilerin, uyuşturucu satıcılarının, ırz ve namus düşmanlarının olduğunu nasıl bilmezlerdi? Yoksa acıyıp kayırdıkları başka kimseler mi vardı? 

Şimdi, Hizbullah'çıların, katillerin (vs.nin) serbest kalması bahanesiyle duygusal veya tepkisel haberler yapanların, makaleler yazanların, kanal kanal dolaşıp konuşanların dürüstlüklerini ispat sadedinde bir itirafta bulunmaları gerekiyor. Yani, "Biz tutuklular bırakılsın derken diğer zanlıları değil, sadece Silivri'dekileri kastediyorduk" demeleri icabediyor. 

Açıkçası ben Hizbullahçı, eroinci, katilsever vs. değilim. Ne var ki, eğer bir yasa çıkmışsa, en sevmediğim tiplerin bile bundan yararlanma hakkı olduğunu kabul etmek ve buna katlanmak zorundayım. Ondan sebep, bu iki yüzlü anlayışa, bu omurgasız duruşa ve bu eşitliksiz davranışa sonuna kadar karşıyım. 

Resim: toplumsalhafiza.com
..............
Yargıtay'ın hızlı karar örnekleri: 

1-Eski YARSAV Başkanı Ö.F. Eminağaoğlu: 4 ayda üç duruşma ve berat. 

2-İlhan Cihaner: Davası Yargıtay 11. Ceza Dairesi'ne alındıktan çok kısa bir süre sonra tahliye edildi. Şu anda görevinin başındadır. 

3-Sincan 1. Ağırceza Mahkemesi Hakimi Osman Kaçmaz: "Görevi kötüye kullanmaktan" yargılandı. Dava, 2.5 ayda bitti ve berat etti. Görevdedir. 

4-Yargıtay, 2002 seçimlerinde Tayyip Erdoğan'ın aldığı adli sicille ilgili erteleme karar örneğini özel kuryeyle Diyarbakır'dan getirtmiş ve aynı gün karar vererek, Erdoğan'ın adını milletvekili aday listesinden sildirmiştir. 

5-Mehmet Haberal'ın, kendisini tahliye etmeyen 9 hakime açtığı davayı; 1.5 ayda tamamlamış ve hakimlere 1500 er lira tazminat cezası vermiştir. 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..