Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '11

 
Kategori
Bilim
 

Gerçeğin bilgisini edinmeye yönelen süreç : Bilim

Gerçeğin bilgisini edinmeye yönelen süreç : Bilim
 

bilimsiz bilgi doğru olsa bile güvenilir değildir


Gerçek ne kadar korkunç olursa olsun, gerçeği bilmemekten daha korkunç olamaz.

Gerçek, aranan, değer verilen, işe yarar olan, karmaşık olan, bilinmesi zorunlu olan, bilinmediğinde sorun yaratan, çok boyutlu, çok ilişkili olan, bilimin, sanatın, düşüncenin, düşün yüzyıllardır peşinde koştuğu, sonsuzluğun işleyişinin, yasalarını içinde barındıran, küçüklü, büyüklü, bütün boyutları ile bulunduğunda, kavrandığında güzelliği, gücü daha da artan, gizemli, büyük kavram:  Gerçek...

İnsan, doğadaki evrimin doğada benzersiz olarak ürettiği doğaya karşı gelen asi yaratık; bilme gücünü edinen, bu güçle kendisinin ve evrenin ve doğanın sırlarının üzerine korkusuzca yürüyen, doğanın karmaşık bir süreçle kendisinden türettiği,bu nedenle kendisine bağlı olan ama kendisinin olmayan parçası neredeyse doğadaki herşeye karşı üstünlüğünü kabul ettiren; kendisi dışındaki, kendisi gibi olmayan canlıların özelliklerine imrenen, onlar gibi olmadan onlar olan varlık : İnsan...

Gerçek ve gerçeği araştıran insan gerçeği...

“Men aref” sırrına aklı ermeyen
Hakikat küncine postu sermeyen
Varıp gerçeğe boyun eğmeyen
Başına bir torba saman demişler (Mir’ati)
Evren ve insan; bilim, bu ikilinin karşılıklı ilişkisi üzerine doğmuş ve gelişmiştir. İnsan bilmek istemiştir, bilimin özü budur. Başlangıçta, bilmek isteği, temel insan çıkarlarına dayalı zorunluluklardan değil, salt merak, bilgi susuzluğu, anlamak dürtülerinden yola çıkmış, giderek insan gereksinimlerine doğadan yanıtlar bulmak  ve sorunlarını çözmek amacına yönelmiştir. Niteliği gereği de, konusu; evrende, doğada ve doğanın ürünü olan düşünce ve toplumda gerçekleşen olgular ve olaylardır. İnsan düşüncesini, deneyimlerini ve etkinliklerini yoğurup, yeniden yorumlayan bir kurum, bir yöntem, bilgi birikimi, üretimin sürekliliği ve gelişmesinde  önemli bir etken, evrene ve insana ilişkin inanç ve tutumları biçimlendiren kollektif ve örgütlü bir sosyal formdur bilim. Bernal (1976), “bilim tarihi incelendiğinde görülen şudur; bilim, bir yönüyle, düzenli teknik, bir başka yönüyle (rasyonelleşmiş) ussallaşmış mitolojidir” demektedir.
Kesintisiz ve canlı bir gelenek olarak süregelen bilim, tarihte Rönesans ve Reform olarak adlandırılan, özünde, özgürlük akımlarından sonra dinsel öğretilerin ağırlığını yıkarak, insan düşünce biçimini köklü olarak değiştirmiştir. Sosyal Bilimler ve sanat insan türünün tinsel, düşünsel ve yordamsal yeti ve özelliklerini geliştirip,onu ve düşünme araçlarını dönüştürerek, mitoloji,din/dogma gibi geleneksel zincirlerden arındırırken, uygulamalı bilimler, dışsal yaşam biçim ve özelliklerini kolaylaştırıcı ve güzelleştirici işlevler görmüştür. Mendeleyev, değil 10 milyar insan, bunun pek çok misli daha  bu dünyada besin bulacaktır, yalnız emek harcayarak değil, bilgiyi yöneten sürekli keşifler sayesinde bulacaktır. Benim kanımca, besin yetersizliğinden ürkmek düpedüz saçmadır, yeter ki halk kitlelerinin barış içinde aktif olarak buna katılmaları sağlansın.

Nesnel dünyayı (evreni) kendi maddi ve dinamik gerçekliği içinde doğru dürüst kavrayan, yasaları önceden formüllendirilip hazırlanmış tezleri olmayan, yoklanabilecek, deneye vurulabilecek bir bilginin içeriği olan her şeyin; bu arada doğa, toplum, insan ve düşünce üstünde kesin ya da yaklaşık olan nesnel bilgilerin neden sonuç ilişkilerinin ifade edildiği dizgesel (sistematik) bilgiler birikimidir.

Victor Hugo, bilim sonsuz bir devinim arar. Onu bulmuştur da : Bilim devinimin ta kendisidir Onda her  şey değişir, her şeyler şeyi yalanlar, her şey her şeyi yıkar, her şey  her şeyi yaratır. Her her şey her şeyin yerini alır. “Bilim insanın dört bir yanında tedirginlik içindedir.”  Bilim, toplumun bir işlevidir, bir kişinin değil, sosyal tarih açısından bilim yararcıdır. Ama bu bilimcinin problemlere yararcı bir açıdan yaklaşır demek değildir, hayır. Bilginlerin çoğunda bilgi edinmenin bir tutku halinde olduğunu görürsünüz. Bir bilginin bulduğu şey ne kadar önemli ise, o bulgunun kılgısal (pratik) sonuçlarını önceden görme yeteneği de o ölçüde azdır.

Evreni inceleyip duran ve daha dün bir avuçken, bugün sayıları gittikçe kabaran bütün bu insanların amacı, tek bir amacı vardır : öğrenmek. Gerçekte,bilim, gerçek bilim çıkar gözetmez; bir sorunla karşılaşınca, bunu çözümlemekle işe yarar bir sonuç alınır mı, alınmaz mı diye uğraşmaz. Onun derdi başı, bilinmeyen bir şeyin yerine bilineni, bir sırın yerine bir kavrayışı koyabilmektir.

B.Russel, bilimler, umulanın tam tersi bir düzen içinde oluşmuşlardır. Bizden en uzak olanlar ilk kez yasalara bağlandı, sonra da sıra daha yakın olanlara geldi: Önce gökler, sonra yeryüzü, sonra hayvanlar ve bitkisel yaşam, sonra insan bedeni; onu da (şimdilik yarım yamalak) insan aklı izledi.  Sanıldığı ya da kimileyin söylendiği gibi “bilim yapmak”, bilimsel buluşlar gerçekleştirmek olağanüstü yollar ve mucizelerle gerçekleşen olağanüstü olaylar zinciri ve olağanüstü bireylerin güçleri ile ilgili değildir. Bilim olağanüstü değildir. Bilim ve bilimin bulguları, bilimin birikimleri olağan olan ile ilgilidir. İnsanların olağanüstü dedikleri bilimsel bulgular, evren yasalarında-doğa yasalarında- olan ve bilimsel süreçle ortaya çıkarılan gerçeklere ilişkindir. Bu bulgular için de olağanüstü demek doğru değildir, çünkü, bunlar doğada olağan işleyen süreçlerin yasalarıdır.

Beklemek yok artık, bakıp durmak öteye;

Ölümün bile hakkını vermek özlemine

Yer var ancak; ve elleri yadırgamasın diye

Bizi, bilmeye dünyayı bütün bütüne. (Rilke)

Bilim insanları için belki, olağan olmayan insan nitelemesi yapılabilir. Ancak bu niteleme salt bir gerçeği vurgulamak için kullanılabilir. Gerçeğin özü bu değildir. Bilim insanlarını diğer insanlardan ayıran temel yan: onlar çıkarsız, beklentisiz, günlük yaşamın gereksinimlerini, hazlarını, güzellik ve gereklerini çoğu zaman erteleyerek, evrende-doğada-insanda bir gerçeğin/gerçeklerin yasalarını ortaya çıkarmak için tüm yaşamını harcamasıdır. Küçük bir gerçek, büyük bir yaşamdır onlar için. Günümüzün bilimsel birikiminin, hayranlık verici düzeyi bu kişilerin ürünüdür kuşkusuz. Bilimcilerin gerçeğin ortaya çıkartılmasındaki aldıkları haz, bilimci olmayanların bütün yaşam sürelerindeki aldıkları değişik hazlar gibidir. Gerçeği bulmanın,ortaya çıkarmanın, sunmanın verdiği haz... Bunu bilimciler yaşarlar. Sanatçılar da benzer duygulanımları, hazları farklı alandaki bulguları ile yaratıları ile yaşarlar. Yaşamımızı anlaşılır, gerçekçi, hazlı, güzel, doğru  yaşamamızı sağlayan üç insan tipi vardır, bilimciler, sanatçılar ve işçiler....

Şöyle buyurdu ki Yusuf

Dört kitaptan daha büyük :

Demek bu hayat

Önce sana bana yük

Demek su kimin

Toprak kiminse

Motor, elektrik, ve ışık kiminse

Demek sultan odur

Demek insan bölük bölük

Yaşıyorsan ölüyorsun demek

Nasıl yaşıyorsan

Öyle düşünüyorsun demek

Demek insan

En yüce mertebede hayvandır

Yeni anladım

Alet kullanan ve yapan

Tilki tarlayı masallarda sürer

Manyetoyu çeviremez tavşan

Devril başımdaki kader

Dökül dilimdeki yalan

Tutuş beynimdeki kibrit

Kirtim kirt

Kirtim Kirt

(E.Gökçe)

Nedir?

Neden Öyledir?

Nasıl ?

Yaşamanın sırlarının bileydin

Ölümün sırlarını da çözerdin;

Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:

Yarın, aklısız, neyi bileceksin?

(Hayyam)

İşte bilimin soruları.

NEDİR ? sorusunun yanıtı evrenin ve tüm olguların anlaşılmasını, NEDEN ? sorusunun yanıtı ise açıklama ve kuram oluşturmaya kaynaklık eder.

Kuram, bilimsel araştırma ve bulma sürecinden sonra, yüksek düzeyde bir entellektüel güç ve zihinsel çaba sonucu oluşturulan soyut genellemelerden oluşan ve özgün kavramlarla açımlamalar yapılmasıdır. Bir tür, araştırmanın sürecinin ve sonucunun özetidir. Yeni gözlem, deney ve sınamalara açıktır ve aynı zamanda yeni araştırmalara yol açar.

NASIL sorusunun yanıtısı uygulanan bilimsel yöntemi verir. Bilimsel yöntemin, eylemsel (gözlem, deney ve ölçme) ve düşünsel (kuram oluşturma-kavramsal ) ve gerçekleşme olarak  üç  boyutu vardır.

Bütün bu süreç ; bir tek şey içindir, bilinmeyeni bilmek. Bu nedenle, bilim, var olan, gerçek olan ama bilinmeyeni bulur, bulgular. Bilim, var olmayanla, düşlemlerle, yoktan var ederek, bulgular gerçekleştirmez. Böyle bir şey zaten yapılamaz. İnsanın bildiği, bileceği evrende, doğada olandır. Bilim evrende, doğada olana ulaşma sürecidir. Olmayanın bilgisi olmaz. Düşselliği araştırmaz bilim. Düş kurar, ama gerçeğin düşünü kurar, gerçek düşü onaylarsa düş gerçeğe dönüşür. Örneğin, Pavlov, “insanın gerçek, tam ve kararlı mutluluğunu bize insan doğasının yasaları ve makanizması hakkındaki bilgiler sağlayabilir” der. Bu hem bir bulgudur, hem de bir sınamak isteyenler için bir düşlem, bir varsayımdır. Bilimin tek ve en büyük kanıtı, evrendeki, doğadaki işleyiştir. Arayışta oradadır, gerçekte orada... Evrimin yasaları, maddenin özellik ve nitelikleri, toplumların gelişimi, dönüşümü, bugünkü durumu, nedenleri ve sonuçları önceden görebilmek, bilmek, önceden görmek ve ona göre hareket etmektir.

Bilgenin yüreğinde her dilek,

Anka kuşu gibi gizli gerek.

Damla nasıl inci olur denizde:

Sedefler içinde gizlenerek

(Hayyam)

Bir soru sorar bilimci, çoğu zaman, bilimci olmayanların usuna gelmeyen bir soru, sonra bir bu sorunun yanıtı vermek için, bir düş kurar, böyle olmalı diye.. Sonra, gözlemler, araştırır. Gerçek, onun, böyle olmalı  dediği ile örtüşürse varsayımı, düşü gerçek olur, gerçek olan da bilimsel olur. Çünkü, isteyen herkes, benzer ya da farklı yollar deneyerek, aynı sonuca varabilir. Bu sonuç ilahi bir emir olarak sunulmaz, deneyin, görün, sonsuz kere yanlışlamaya uğraşın diye sunulur.  İşte bilimsel bulguyu diğerlerinden ayıran yan da budur. “Bilimsel anlayış ölçülü ve araştırıcıdır; bütün doğruyu bildiğini ileri sürmediği gibi, en iyi bildiği şeyin bile bütünüyle doğru olduğunu savunmaz. Her öğretinin, eninde sonunda, değişikliği gerektireceğini ve bu zorunlu değişikliğin araştırma ve tartışma özgürlüğü ile gelişeceği” değerlendirmesi bilimin yenilenen yanının bir başka dile getirilişidir.

 Sevgili okuyucu, yazımı, bilimsel düşünce, bilim tarihi ve bilim insanı onuru konuları irdelendiğinde, mutlaka adı geçen, Tanrının sadık köpekleri dediği kilise tarafından yakılan, Giardano Bruona ‘nun aşağıdaki sözleriyle bitiyorum.

 “Otoriteler, doğallıkla ele almaları gereken önemli ve yüce konuları yasaklayarak, akıl ve zekayı zincire vurmuş oluyorlar; böylece insanoğlu özgürlüğünü yitirerek çok değersiz ve kurnazca bir ikiyüzlülüğün kölesi haline geliyor. Bir sorunu küçük hesaplarla çözümlemeye kalkışmak düpedüz önyargıdır, bir başkasının peşi sıra dalkavuklukça gitmek alçaklıktır; boyun eğmek ve teslimiyet, korkaklık, kölelik  özgür insanın onuruna ihanettir; alışkanlıklar ve gelenekler nedeniyle bir şeye inanmak ahmaklıktır; sürünün düşüncelerini benimsemek, cahillikten de beterdir…Biz şu yasaya canla başla uyulmasını istiyoruz : Akıl hem gereken ve hem de doğru yolu gösterir; hiç kimsenin otoritesi , bu kimse ne denli doğru ve yetkin de olsa, tartışılmaksızın kabul edilemez.

Ve böylece biz, göz kamaştırıcı görkemiyle aydınlığa kavuşmuş oluruz; bize seslene bizi çağıran doğayı anlarız; ve her şeyin üzerinde tuttuğumuz bilgeliği ve bütün ruhumuzla ve kalbimizle izleriz.”

 

 

 

 

Kaynakça,

B.Russel, Bilim ve Din, Cem Yayınevi, 1997x İstanbul)

A.Bayet, Bilim Ahlakı, Yorum Yayınları,1993, Cev. Vedat Günyol, İstanbul)

Alaattin Bilgi, Bilim ve Sanat, 43 sayı, 1984, , sayfa 34-36)

Ural Armay, Bilimsel Araştırma  Teknikleri, Der Yayınları, x1981, istanbul

C.O. Tütengil, Sosyal Bilimlerde Araştırma ve Metod, 1978, İstanbul, İÜ:;yayını

Bernal, Bilim Tarihi, Sosyal Yayınlari, İstanbul

 
Toplam blog
: 47
: 781
Kayıt tarihi
: 26.08.11
 
 

"Ya Bilim ya da Kaos ve Ölüm" Türkçe, dil, dilbilim, dil eğitimi çalışma alanlarımdır. Eğitim, kü..