Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Gerçek nedir?

Gerçek nedir?
 

Ünlü bilim adamı Albert Einstein, kendi dönemine kadar doğanın temel yasalarıyla ilgili bilinen her şeyi altüst etti. Görüşleri, fiziğin yanı sıra hayatımızda da gerçeğin değişkenliği hakkında önemli ipuçları veriyordu. Onun sayesinde insanlık; zaman, hız, hareket ve görünenin göreceli olduğunu öğrendi. Einstein'a göre, evrende hiçbir şey sabit değildi. Ve bir hareketin durumu, farklı hareket sistemleriyle kıyaslandığında değişik sonuçlar ifade ediyordu.

Bu yüzden mutlak gerçek yoktu. Tıpkı duygu ve düşüncelerimizin algılanmasında olduğu gibi. Hareketin hızı, zamanı ve boyutu hakkında bir şey söylemek için, kesinlikle bir 'referans noktası' gerekiyordu. Hangi noktanın referans alındığına bağlı olarak durumumuz değişik haller içeriyordu. Hayat da böyle değil mi? Bir duygu akışının, bir bakışın, bir sözün, bir davranışın altındaki gerçeği kim bilebilir? Hangi yorum bizi kesin doğruya ulaştırabilir?

Bazen acımasızca yargılanırız. Duygu ve ifadelerimize saldırılır. Hiç akla gelmeyecek yorumlar alırız. Çünkü referans noktalarımız farklıdır. Birimizi kendi içinde haklı çıkartan düşünce, herkese aynı doğruyu kabul ettiremez. Kimseyi suçlayamayız. Yine Einstein'a göre hız arttıkça cisimler daha küçük görülür. Öyle ki kimi durumlarda kendi duygu ve düşüncelerimizin hızına bile yetişemediğimiz için fırtınanın büyüklüğünü algılayamadığımız olur. Aklımız hep sonradan gelir başımıza, hep sonradan anlarız...

Evrende değişmeyen tek şey ışık hızıdır. Onun hızına ulaşıldığında ise varlıkların kütlesi sonsuzluğa ulaşır ama ne yazık ki görünmez olurlar. Dahi adam, burada bir acı gerçekle daha buluşturuyor kaderimizi. Her şey değişmez bir gerçeklik haline geldiğinde, aynı anda ortadan kaybolmuş oluyor. Çaresizliğin sonsuz bir yoğunluğa ulaştığı anda, çözümü içimizi susturmakta bulduğumuz gibi. Mezarlar, yanılgıların yükünü kaldıramayacak hale geldiği için intiharı seçen insanlarla doludur. Tükenişten kendilerini ölümün kurtaracağına ve bu yolla bir gerçeğe ulaşacaklarına inanmışlardır. Çünkü ölüm tartışılmazdır.

Aslında bizi yok olma eğilimine sürükleyen korkunç gerçek, 'referans noktamızı' yitirmemizdir. Evet, anlaşılmak ve sevilmek çok önemlidir. Anlamak ve sevmek de öyle... Ama yüreğimiz bir tanedir ve onu herkesin anlayabileceği biçimlere dönüştüremeyiz. İyi niyetli bir davranışın doğurduğu sonuçlar bile, bazen kimseyi memnun etmeyebilir. Sevdiklerimizi şaşırtır ve üzebiliriz. Çevremizdeki en yakın gözler birer duruşma salonundan farksızlaşır. Hakkımızdaki hükümlerin dayanılmaz yoğunluğu altında ezilebiliriz.

Einstein'ın dediği gibi, duruyor sandığımızda bile hareket halindeysek, bizim için en temel gereklilik değişimdir. Kimse hakkında mutlak bir gerçeğe ve sarsılmaz doğrulara varmanın imkanı yoktur. Mutlakıyetin sınırları belirlenemez. Bu yüzden her durumda kendimize ait bir referans noktamız olmak zorunda. Dayandığımız düşünce ve inançların doğruluğunu değil, bunların varlığına ihtiyacımız olduğunu bilmek önemlidir. Bakışlar da nasılsa yer değiştirecektir, iyi hiseddene kadar acılarımıza ve hayatımıza sahip çıkmalıyız. Işık hızına ulaşamayız.

 
Toplam blog
: 8
: 773
Kayıt tarihi
: 21.08.08
 
 

Söyleyeceklerim içimde kalırsa, bildiklerim ne anlam ifade eder ki... 1973 İzmir doğumluyum ve bu ke..