Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '13

 
Kategori
Psikoloji
 

Gerçeklik olgusu ve yok ettiği duygular

Gerçeklik olgusu ve yok ettiği duygular
 

Matematiğin farklı bir boyutu var benim için. En fazla ilgi duyduğum konular istatistiksel hesaplar, insan davranışlarını ve olayları kategorize etme vs. Pek çok kişinin aldırış etmediği birçok ayrıntı durup dururken kendiliğinden merak ve ilgi kaynağım oluveriyor.

Yüksek rakamlarla ilgili algılama eksiklikleri olduğunu düşünüyorum. Milyonlar deyip geçmek bazen çok kolay geliyor. Bir de o milyonları saymaya kalksak, kaç insan ömrü gerek acaba? Çevremizdeki az sayıda örneği ölçü kabul ederek her yerde aynı düşünce sistemleri veya olaylar olduğunu zannetmek de bir başka yanılgı. Sayıları hafife almak, beklenmedik zamanlarda içinden çıkılması güç durumlar yaratabiliyor. On beş yıl kadar önce sağlık bilgisi derslerinde öğrencilerle küçük çaplı açık oturumlar oluştururduk. Konumuz nüfus artışı olurdu bazen. O zamanlar en çok dikkatimi çeken, zeki insanların az sayıda çocuk sahibi olması ve bu durumun gelecekte ülke potansiyelinde yaratacağı sonuçlardı.  

Lisede okurken matematikten ilk kez on aldığımda (benim zamanımda onluk sistem vardı) hocamız şaşırmıştı. Benden bu notu beklemediği gözlerindeki ifadeden anlaşılıyordu. O kadar çalışkan değildim çünkü. Ders dinlemeyi sevmediğim için biraz ezberciydim. Fakat matematik diğer derslerden biraz farklı. Çalışmadan ve dershaneye gitmeden girdiğim üniversite sınavında da bu ders sayesinde başarılı olmuştum galiba.

Branşım biyoloji ve şu an itibarıyla sistemdeki ağır matematik konuları beni aşar. Sadece bazen eğlence olsun diye kız kardeşimle test kitaplarındaki havuz problemlerini çözebilme yarışı yapıyoruz. Kötü olan ise tembelliğimin devam etmesi. Hâlâ ayları parmakla sayacak kadar zihinsel bir üşengeçliğim var. Beynin çalışması tam bir muamma zaten. Bir konuda alabildiğine işlerken, başka bir konuda insanı eksik zekâlı konumuna düşürebiliyor.

Matematiğe olan ilgim son bir yıldır daha da arttı. Fakat dediğim gibi, farklı bir boyutta ilgimi çekiyor. Sayılarla fazla meşgul olmaya başladım örneğin. Nedenini bilmiyorum ama her şeyi sayısal düzeyde düşünüyorum ve o şekilde ölçüyorum. Her konuda ilk yaptığım olasılık hesapları oluyor. Bir yere gitmek, yeni bir şey satın almak gerektiğinde bile tuhaf bir biçimde matematiğe başvuruyorum.

En yakın arkadaşım sonunda çileden çıktı. Birkaç gün önce sohbet esnasında “sende hiç duygu kalmadı” dedi bana. “Gittikçe otistik olmaya başladın.” Bu yorum etkileyici bir olaya dışarıdan bakarak etkilenmeme başarısını gösterebilmek için zihnimi nasıl kullanabileceğimi hesaplamam yüzünden gelmişti. Doğal olarak onun da etkilenerek üzülmesini istemediğimden ayrıntılı olarak düşüncelerimi açıklama ihtiyacı duymuştum. Sonuçta bana otistik demesinde yüzde kaç haklılık payı olduğunu anlamak için bile matematiğe başvurmak zorundaydım!

Gerçekçi olmak olgunlaşmayla birlikte artıyor. Bir de yaşı ilerlediği halde hep o çocuksu duygusallıklarını koruyanları görüyorum. Ben ise her öğrendiğimi birbirine ekleyerek ve ders çıkararak devam ettiğim içsel yolculukta son sürat gidiyorum maşallah! Şu realite, bu yanlış diyerek beynime yüklediklerim yüzünden gerçeklik duygusu çoğaldıkça, mantıklı olgular duyguları silindir gibi ezip geçiyor. Örneğin ortada önemli bir durum yokken ağlayan birini gördüğüm zaman elimde olmadan şöyle düşünüyorum. “Şimdi kendine olan acıma duygusu devrede. Onu sonlandırdığı anda ağlaması bitecek.” Ya da depresyondaki bir arkadaşıma, beynini bilgisayar gibi yeniden programlayarak depresif duygulardan kurtulması için telkinlerde bulunuyorum.

Off, bunun sonu yok galiba! Zihinde aşırı duyarlılık ve aşırı mantıksal doğruların bir arada olmaması lazım. Daima çarpışmalarını sürdürerek zihinsel yorgunluk yaratıyorlar. Delilik ve akıllılık kavramları üzerine de çok düşünürüm zaten. Nerede başlarlar, nerede biterler, sınırları nedir, kim akıllı ya da kim deli gerçekten belli midir? Psikiyatristler deli sözcüğünü kullanmıyorlar tabii. Her rahatsızlığın bir adı var. İçlerinden yazımı okuyan biri varsa şu anda çoktan bana da bir teşhis koymuştur bile! Uzmanlık alanım değil bu konu, yalnızca ilgi alanım. 

Sakin sakin oturarak uzaktaki bir yerleri seyreden insanlara hep imrenerek bakmışımdır. Bir de “kafanı yorma bunlara” diyerek hiçbir şeyin hesabını tutmayanlara hayranım. Gerçekten ne mutlu onlara! Param fazla değil, fakat parayla alınabilseydi eğer böyle sakin bir mizaç satın almak isterdim. Ben ise başka bir işle meşgul olmadan televizyon bile seyredemiyorum. Beynin sürekli olarak hiperaktif bir şekilde çalışmasının pek çok yan etkileri de mevcut. Sigaraya aşırı bağımlılık, tırnak kemirme gibi kötü huylardan vazgeçmek çok zor. Bu durumun sadece bir tek avantajı var. Ne kadar fazla yemek yense de daima aynı kiloyu muhafaza etmek. Çünkü düşünürken ya da yazı yazarken beyin normalin üzerinde kalori yakıyor. 

       

 
Toplam blog
: 27
: 1563
Kayıt tarihi
: 22.09.13
 
 

Ege Üniversitesi mezunu. Emekli öğretmen. Yayımlanmış romanları ve deneme kitapları var. ..