Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '17

 
Kategori
Sosyoloji
 

Gerçekten AK Parti Muhafazakâr Kadınların Gözlerini Böyle mi Açtı?

Gerçekten AK Parti Muhafazakâr Kadınların Gözlerini Böyle mi Açtı?
 

Son zamanlarda en çok konuşulan konulardan biri de, Türkiye’deki muhafazakâr kadınların konumudur. Bu konuyu gündeme getiren, öyle zannettiğiniz gibi, radikal sol feminist gruplar değil, radikal muhafazakâr görünümlü kadın yazar-çizerlerdir.

Ne mi demek istiyorum? Ulusal basında köşe yazarlığı yapan başörtülü bir hanım yazarımızın sözlerine bakın, ne demek istediğimi siz daha iyi anlayacaksınız.

“(Muhafazakâr kadınlar için s.e)  üzülmeyin. Kadınlar dünyevi haz almayı öğrendi artık; seyahate çıkıyor, kız kıza eğlenceye gidiyor, sanat yapıyor, şiir yazıyor vs. Siz yeni muhafazakârları görmediniz sanırım. ‘Evinde otur, sadece çocuk bak.’ eskide kaldı, Ak Parti iktidarı kadınların gözlerini açtı.

“Erkekler yıllarca başörtülü eşlerine “uhrevi sorumluluğu” yani dinin yükümlülüğü ve ahlak bekçiliği ve çocuklarının sorumluluğu gibi görevler yükledi. “Ahlak ve erdemin bize zimmetlenmesinden çok mu memnunuz? Bizim onurumuzu zedelenmiyor mu  “İçinde ne yazıyor?” diye bir gün bile bakılmayıp, evlerin duvarına asılan kutsal kitap muamelesi görmek?”

Bu muhafazakâr kadın yazarımız, dini hassasiyetleri olduğu bilinen erkeklerin, ikinci eş olarak başı açık kadınlarla evlenmesini haklı olarak eleştiriyor.  Ancak diğer taraftan muhafazakâr kadınlara dinin yüklediği, onun tabiriyle “uhrevi sorumluluğu” da değersizleştiriyor, kadının, ailenin ahlakını koruma görevini ise, sekülerist bir bakış açısından çok daha  öte sosyalist bir bakış açısıyla “ahlak bekçiliği” kavramı ile değersizleştiriyor, itibarsızlaştırıyor.

Gerçekten muhafazakâr kadınlara neler oluyor?

Muhafazakâr kadınların bu denli radikal feminist çizgiye kaymasında, elbette erkeklerin artan sadakatsizliğinin önemli etkisi vardır. Ancak sadece bununla izah etmek yeterli değildir.

Bunda Türkiye'de yaşanan normalleşme sürecinin, buna sekülerleşme de diyebiliriz etkili oldu. Bu süreçte üzerlerindeki baskının kalktığını hisseden kadınlar,  medya sektörü başta olmak üzere sosyal hayatın birçok alanında görünmeye başladılar. Özellikle 28 Şubat sürecinin etkisiyle geri planda durmak zorunda bırakılan muhafazakâr kadınlar,  AK Parti döneminde adeta geçmişi bir an önce telafi etme sabırsızlığı içinde, olmaları gereken yerden de bir adım öne geçme yarışı içine girdiler.  Daha önce “yok sayılan”, kale alınmayan, gündeme getirilmekten çekinilen bir “güruhken”  şimdi örgüt kurup bir sivil toplum kuruluşu olarak yurt dışı gezilere katılıyor, büyük büyük organizasyonlar yapıyorlar.

Konunun doğrudan bazı muhafazakâr kadınlara bakan yönü de vardır ki işte bu, konumuz açısından çok daha önemlidir. Çükü bu bakış açısında kadınların, muhafazakâr (!) açılımları önemli bir rol oynamaktadır. Daha önce genellikle aynı camiadan, yakın düşünce ve fikir gruplarından olmalarına karşın, “ileri demokrasinin getirdiği özgürlük atmosferinin” sağladığı rahatlıktan olsa gerek, muhafazakâr kadınlar farklılaştılar ve çeşitlendiler. Dış görünüşleri itibariyle “muhafazakâr” giyim biçimini tercih etseler bile, düşünce ve ideoloji olarak birçok eğilim içinde yer alabilecek, hatta feminist kuramlarda ancak gündeme gelebilen düşünceleri rahatlıkla paylaşabilecek bir başkalaşma yaşamaktadırlar.  

Post-modern paradigmanın oluşturduğu yozlaşma kültürü içinde, muhafazakâr kadınların konuştukları konular da değişti. Artık bazıları, “dini duyarlılık temelinde” ele alınan konulardan sıkılmış olmalı ki, reyting getirdiğine inandıkları cinsellik başta olmak üzere, mahrem konularda feminist hassasiyetlere(!) bağlı kalarak açılımlar yapmaya başladılar. “Kadınların dünyevi haz almaya” başlamalarından gururla söz ediyorlar. Uhrevi misyonlarından artık sıkıldıklarını anlatıyorlar.

Bazıları bu reyting ve popülarite hevesine kendisini öylesini kaptırmış ki, renkli ve çok sesli medyamızın ilgisine mazhar olmak için, aile, kadın-erkek eşitliği, annelik gibi konularda ancak en radikal feministlerin gündeme getirebildiği konularda da yorumlar yapmaktadırlar.

Başörtüsü içinde,  erkek egemen toplumda biraz kadın olmaktan gelen özgüven eksikliği ve mahcubiyet duygusu, biraz da edep ve hayâ duygusu ile “kırmızı çizgileri” kalın olan muhafazakâr kadınları medya pek sevmiyordu, şimdi de sevmiyor.   Ancak  “çizgileri silik” olan ve hemcinsleri çağdaş kadınlar (!) ve magazin dünyasının renkli erkek figürleri gibi rahat konuşan, konuşmalarıyla “gündem yaratan” başörtülü kadınlara bunun için daha çok ilgi gösteriyor.

Onlar da ilgiye mazhar olunca dayanamayıp, artık dünyevi zevkleri istedikleri gibi yaşadıklarını tüm cihana haykırıyorlar.

Sn. Cumhurbaşkanı veya muhterem eşleri bu konuya da mi el atsa. Ne dersiniz? Yoksa  Başka türlü olmuyor….

 
Toplam blog
: 81
: 623
Kayıt tarihi
: 18.10.17
 
 

1963 yılında dünyaya geldim. 1985 yılında Atatürk Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde..