Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '13

 
Kategori
Güncel
 

Gerçekten barış istiyor muyuz?

Gerçekten barış istiyor muyuz?
 

AKP ve Öcalan’ın ördüğü “çözüm süreci” Kandil’e takıldı. Başbakan’ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan’ın ifadeleriyle; “Kandil ayak diretiyor”. “Öcalan’ın iradesine gölge düşürüyor

Yalçın Akdoğan “Kandil'den birileri açıklama yapıyor. Karayılan bu sıralarda çok konuşuyor. Kendi pozisyonunu gündeme getirme rol çalma gibi yaklaşımlar. Aslında Öcalan'ın iradesine de gölge düşürecek açıklamalar.”

Akdoğan, “(PKK militanlarının sınır dışına çekilme için yasal düzenleme konusu) Başbakanımız çok net olarak ifade etti. Meclis böyle bir düzenleme yapmayacak. Bu hükümetin işidir. Hükümet böyle bir yasal düzenlemeye kapıyı kapattı..”  diyerek Kürt siyasi aktörlerinin beklentilerine kapıyı tamamen kapatıyor.

Nasıl olacak bu barış?

İlk günlerde toplumda filizlenen barış umuduna giderek gölge düşüyor gibi, kısa zamanda hayal kırıklıkları egemen olabilir.

İktidarın MİT Müsteşarı Fidan aracılıyla Öcalan ile yürüttüğü süreçte Kürt siyasi aktörleri yasal güvence istiyor. Türkiye’de faaliyet gösteren PKK militanlarının sınır dışına çıkması için ortaya Karayılan/Kandil tarafından dillendirilen beklentiler AKP’nin milliyetçi oyları kaybetmeme hassasiyetine takılacak gibi.

İktidar açısından en büyük sıkıntı yasal zeminde TBMM’de yer alan BDP’yi değil Öcalan’ı “muhatap” olarak süreci yürütmesi.

Çok kez yazdım “barış örmek” zordur. Hele Kürt sorunu gibi çok boyutlu ve yerel/uluslararası ayakları olan bir problemde ülkede herkesi kucaklayacak demokratikleştirmeyi tercih etmek yerine sadece Öcalan üzerinden hamle yaparsanız bu hamleniz bir biçimde ayağınıza dolanır.

Kandil’in ayak diretmesi, otuz yıldır Kürtler adına silahlı/siyasi mücadele yürüten Kürt siyasi aktörlerin; AKP iktidarının/Erdoğan’ın olası referandum eşiği için BDP oylarına mecburiyetinden başka bir şey değil. Bunun farkında olan Kürt siyasi aktörlerinin kamuoyuna yansıyan “yasal garanti” beklentileri, TBMM’nin devreye sokulmasını istemeleri; iktidarın/AKP/Erdoğan’ın süreci öngörememelerinin faturası olarak karşılarına çıkıyor.

Geçmişte çok kez  “barış” girişimleri yapıldı, çözüm için hamleler ortaya atıldı. Öcalan/BDP/Kandil/PKK seçim ve referandum süreçlerinde AKP’ye ‘Öcalan’ın Milliyet Gazetesinde yayımlanan İmralı zabıtlarında da altı çizildiği üzere Kürt siyasi aktörleri iktidara destek verdi. Ben de geçmişte bu desteği yazılarımda çokça ifade ettim. Yaşanan başarısız barış deneyimlerden yola çıkan Kandil/Karayılan onun için ayak diretiyor, yasal güvence istiyor diye düşünüyorum.

İşin özeti ipe un sermeden, Erdoğan’ın MİT Müsteşarı Fidan aracılığıyla Öcalan ile görüşerek ortaya çıkan mutabakatın TBMM tarafından yasal güvenceye alınmasını talep ediyorlar.

Çözüm sürecinde KCK tutuklularının son dönemlerde olduğu gibi  serbest bırakılması PKK/Kandil’i yeterince tatmin etmiyor. Kürt siyasi aktörleri AKP’nin mecburiyetinden yola çıkarak yakaladıklarını düşündükleri “tarihi fırsatı” kendi siyasi beklentilerine dönük zafere dönüştürmek istiyorlar.

İktidar ise sadece “akil adamlar”ın  “çözüm süreci” için yeterli olacağını düşünüyor.

Özetlediğim gelişmeler açık. Barış örmek için iktidarda olması gereken siyasi irade ; “Baldıran zehri içme” ironisini karşılamıyor.

Hele MHP’nin Bursa mitinginde ortaya çıkan“Öl de ölelim” lümpenliğ/ilkelliği ortadayken...

Çözüm ne, eyalet sistemi mi?

Eğer Kandil’den yansıyan “ayak direme” ortaklanılmış bir senaryonun sahneye konulması değilse (ki olası değil), AKP/Erdoğan’ın “Baldıran zehri içme” tiradı hoş bir seda olarak kalacak. İsmail Beşikçi’nin ifade ettiği gibi “İslam kardeşliği” ile de çözüm ol(a)mayacağına göre; Kürt siyasi aktörleri bu kez “kuru laflara kulak tıkıyor” diyebiliriz...

Kürt siyasi aktörleri “Öcalan’a özgürlük ve Kürtlere statü” taleplerini sürekli dillendiriyorlar. Gerçekler  ortada. Bu süreçte Başbakan Erdoğan’ın eyalet sistemi üzerine açıklamalarını da not edelim. CNN ve Kanal D ortak yayınında “Demokraside ve özellikle ekonomik kalkınmada güçlü bir Türkiye’den bahsediyorum. Bunlara biz Osmanlı'daki yaklaşımı da ilave edebiliriz. Biz Osmanlı’da özellikle azınlıklar, eyaletler sistemi konusunda o hoşgörüyü hâlâ yakalayabilmiş değiliz. Belediyeyi kabul ediyorsun da, seçilmiş valiyi neden kabul etmiyorsun?”  sorusunu “çözüm sürecine muhalefet” edenlere soruyor.

Dünya’nın nasıl çözdüğüne bakmak lazım...

Etave İra’yı çözen adam olarak’söz edilen İrlandalı Gerry Adams’ın ifadesine göre  barış süreci örmede ön koşul diyalog. Her koşulda diyalog sürecini devam ettirmenin gerekliliğinden söz ediyor.

Şiddeti besleyen en önemli nedenin ‘insanların çıkış yolu görememesi’ olduğunu ifade eden Adams; “İnsanlar şiddete genellikle, alternatifsiz kaldıklarına inandıkları zamanlarda başvuruyorlar. Bir durumu çatışmadan barışa dönüştürmek için alternatif yaratmak gerekiyor. Bunu yapmak çok zor. Karşımızdakinin nedenlerini, nelerden ilham aldığını ve hareketlerini neyin yönlendirdiğini anlamaya çalışmamız gerekiyor.” Diyor.

Kısaca insanları şiddete yönelten nedenleri ortadan kaldırmak gerektiğini ifade ediyor.

Türkiye ile ilgili değerlendirme yapanlar sıklıkla ETA ve İRA sürecine gönderme yapıyorlar ancak;  “gerçek bir barış için” sürecin sonucunda “terör örgütü yöneticisi” olarak görülenlerin parlamentoda görmeyi sindirmekten geçtiğini pek ifade etmiyorlar. ETA ve İRA gerçeğinden çıkarılması gereken asıl ders budur.

Türkiye puzzle gibi zaten bölünmüş!

Türkiye’nin her zamankinden daha fazla toplumsal barışa ihtiyacı var.

Ülke sadece Kürt siyasi ekseninde değil hayatın her alanına yansıyan/egemen olan hukuksuzluk içeren/siyasi davalar ve operasyonlar ekseninde puzzle gibi parçalara ayrılmış/bölünmüş durumda.

Muhalefet eden gazeteciler, öğrenciler, sendikalar, siyasi partiler, STK’lar iktidarın hedefinde. Silaha/şiddete bulaşmayan, dünyanın her ülkesinde demokratik hak olarak görülen yumurtalı protesto eylemlerine katılanların “terör örgütü” muamelesi görmeleri...

Balyoz, Ergenekon, Odatv vb. dava süreçleri...

 

Ne yapılmalıydı?

Toplumun ihtiyacı olan barış ortamını kurmak için herkesi amasız, lakinsiz,  kimsenin şerh düşmeyeceği demokrasi açılımı örerek, herkesi kucaklamak gerekiyordu.

Bir taraftan 40 bin insanın ölümünden sorumlu olan Öcalan/PKK’yı muhatap alıp, diğer taraftan silaha, şiddete bulaşmamış insanların demokrasi hukuk adalet beklentilerini karşılayacak hamleler atmazsanız; Musa Kart’ın meşhur karikatüründeki “ipe dolaşmış kedi”  karikatürü çizim olmaktan çıkar, somut gerçekliğe dönüşür. Kandil’in ayak diremesini oluşturan iklimin anlamı budur.

Sonuç olarak Türkiye’de tün siyasi aktörlerin ve yurttaşların  “gerçekten barış istiyor muyuz?” sorusuna vicdanından aldığı yanıtın “evet” olması gerekiyor.

Yaşanan süreçleri dikkatle izleyen biri olarak ülkede var olan egemen siyasi aktörlerin, gerçek bir barış kurmak istediklerinden emin değilim.

 

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..