Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '06

 
Kategori
Sinema
 

Gerçekten bir Süpermen'e ihtiyaç var mı?

Gerçekten bir Süpermen'e ihtiyaç var mı?
 

Dün, evden çıkamayacak kadar kendimi kötü hissettiğim için, bütün günümü televizyonun başında uzanarak geçirdim. Mevsim yaz, günlerden de pazar olunca TV ekranlarında hep magazin ağırlıklı programlar vardı tabii... Magazin deyince "Bu yaz günü acaba Bodrum'da kim kiminle ne yapmış?" merakının ötesinde aklına bir şey gelmeyenlere söyleyecek sözüm yok.

Gerçek magazin, aslında insanı eğlendiren, dinlendiren, bilgilendiren ve düşündüren bir konuma sahiptir. Kanallar arasında gezinip dururken böyle iki ayrı konuya rastladım. Biri 1968 Meksika Olimpiyatları'yla ilgiliydi. Diğeri de bu hafta gösterime giren Süpermen filminin çekimini anlatıyordu.

120 milyon dolar harcanarak yapılmış bir filmin, ciddi bir prodüksiyonu olmaması düşünülemezdi elbette. Ama bu insanların nasıl canla başla çalıştıklarını, bir ibadet huzuruyla bağlanark yaptıkları işe kendilerini ne kadar verdiklerini görünce, yaptığımı sandığım pek çok işten utandım.

Yıllar sonra Süpermen'in dönmesi gerekli miydi, sorusunu cevaplamak için geliştirdikleri öyle ilginç varsayımlar vardı ki, gerçekten müthiş bir zihin jimnastiği... Zaten dünya sineması, olağanı aşan düşüncenin olağanüstü boyutlara ulaşmasıyla kendisine bir yer buluyor. Yoksa sıradan bir hikayeyi sıradan bir teknikle beyazperdeye aktarmanın, hepimizin hatıra diye çektiği video kasetten ne farkı var?

Sonra ben kendimi film ekibinin fikirlerinden soyutlayıp, düşünmeye başladım. Gerçekten bir Süpermen'e ihtiyaç var mı? Ya da ne zaman böyle bir ihtiyaç kendisini hissettiriyor?

Bir kere kabul edelim ki, Süpermen iyi bir insan, fakat olağanüstü bir insan. Olağan şeylerin içinde olağanüstülüğe yer yoktur ve olmamalıdır da... O zaman haksız rekabet gündeme gelir. Zaten zor şartlar altında sağlanmaya çalışılan adalet, böyle bir dengesizlik karşısında iyice altüst olur.

Normal şekilde halledemediğimiz işlerle karşılaşınca, anormal güçlere başvurmaya kalkışıyoruz. Eğer her şey yerli yerindeyse, adalet mekanizması çalışıyorsa, herkes hakkını elde edebiliyorsa, bizim isteğimizin normal şartlarda yerine gelmemiş olmasının bir sebebi olmalı.

Bu sebebi bulup tesbit etmek, onu ortadan kaldırmaya çalışmak yerine, kısa yoldan sonuca ulaşma çabamızın altında yine bencillik yatıyor. Haketmediğimiz bir şeye kısa yoldan ulaşmamız, onu anormal bir şekilde elde etmemiz, başka insanların hakkını yemeden mümkün olamayacaktır.

Oysa biz hiç kimsenin bizim hakkımızı yemesini istemeyiz ve buna da izin vermeyiz. O zaman neden kendimiz için istemediğimiz bir şeyin bizim yüzümüzden başkasının başına gelmesine aldırmadan anormal veya olağanüstü yollara başvururuz?

Tanrı'nın bize bahşettiği en güzel nimetlerden biri olan Duayı bile böyle algıladığımızı ve böyle kullandığımızı zannediyorum. Bakkala ekmek almaya giderken, "Allahım, ne olur ekmek alabileyim" diye dua eden birine rastladınız mı? Ya da sular seller gibi çalıştığı bir dersten iyi not almak için Tanrıya yalvaran birini gördünüz mü?

Ama para araba almaya, ev almaya yetmeyince, "ayy inşallah bir evimiz olur, ne olur Allahım bir arabamız olsun" temennilerinin sonu gelmez. Eşine ayrı, oğluna, kızına ayrı, tabii kendine de ayrı araba alacak imkana sahip bir zengin için böyle bir dilekte bulunmak kadar abes bir şey zaten olamaz. Sonra biz deriz ki, insanlar zenginleştikçe dinden uzaklaşıyorlar!

Burada dini kesinlikle yanlış anladığımız kanaatindeyim. Ama konumuz bu olmadığı için onu tartışma dışı tutuyorum ve şu kadarını söylüyorum ki, din bir olağanüstülük değildir.

O halde, olağan bir hayatın olağan fertleri olarak, olağan işlerimizi, olağan seyrince ama gerektiği kadar iyi ve ciddi yaptığımız sürece, bir süpermene ihtiyacımız olmayacaktır.

Bütün gayretlerimize ve iyiniyetimize rağmen, kötüler ve kötülükler toplulumumuza hakim olduğu için, iyilik adına bir süpermene ihtiyacımız olduğunu söylüyorsak eğer, yeterince iyi insan yetiştirmediğimiz için, iyilerin sayısını kötülere göre çoğaltmadığımız için, en az onlar kadar çalışıp iyilikleri üstün kılmadığımız, kötülükleri yok etmediğimiz için, yine biz suçluyuz.

Zaten film olarak Süpermen geri dönse bile, gerçek hayatta asla böyle bir şey olmayacak. İnsanlar görevlerinin bilinciyle ömürlerinin sonuna kadar kendilerince doğru buldukları şeyin mücadelesini vermeye devam edecekler. Haklıyla haksızın ayırdedildiği bir zaman ve mekân elbette olacak. Zaten yaptığımız doğrular ve yanlışlar da o zaman ortaya çıkacak

Yoksa her başımız sıkıştığında bir Süpermen gelip hayatımızı kurtaracak ve "ilâhî adalet"i sağlayacak olsaydı, o zamana kadar boşu boşuna uğraşmamızın ne anlamı ve ne gereği kalırdı ki?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..