Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gerçekten yapmak

Gerçekten yapmak
 

Bir insan düşünün her şeyi ile açık, dürüst, ne yaptığını, niçin yaptığını bilen, bazen kaygıları olsa da bu kaygıları yine büyük bir doğallık içinde karşılayan, üzerindeki işi gerçek bir sorumlulukla yapan, Doğan Cüceloğlu'nun da dediği gibi hayatı "mış" gibi yaşamayan birini. Bu insan mutlu mudur?

Herkes ama herkes yaptığı işi hakkıyla yapsa bu ülke, bu dünya böyle mi olurdu? Şöyle bir düşünün, insan bu dünyada neden var? Güzel, huzurlu bir yaşam yaşamak ve gelecek nesile güzel bir dünya bırakmak için değil mi? Peki bu düşüncede olan bir insan nasıl işini şöyle böyle yapar. Bir öğretmen düşünün. Üniversite sınavında düşük puan aldığı için öğretmenliği seçmiş, aslında öğretmenlik ideali hiç olmayan, kazancı her şeyden önemli olan birini. Bu kişi nasıl öğretim ve eğitim verebilir. Öğrencilerime ne verebilirim diye düşünmeden, verilen ders süresini bir biçimde dolduran bir öğretmenin bu ülkeye katkısı ne olabilir? Amacı sadece elindeki notları öğrenciye aktarmak olan, sınıfa girip tahtaya karamalar yapıp, kimseyle ilgilenmeden dersi anlatan biri nasıl bir öğretmen olur? Korku ile otorite sağlayan bir öğretmen. Bu kişi asık suratlı, ne demek istediğini tam ifade edemeyen, ilişkileri kötü bir insan değil midir?

Bir başka kişiye bakalım. İdealinde öğretmenlik olsun yada olmasın bir şekilde öğretmenlik yapan ama üzerine aldığı her işi hakkıyla yapan birini. Bu kişi şöyle bir öğretmen olmaz mıydı? Derse girmeden önce planına göre hazırlık yapıp, öğrenciye daha farklı güncel ne verebilirim demez miydi? Derse girip hazırladığı notları öğrenciye aktarırken onlarla şakalaşıp, dersi daha aktif hale getirmez miydi? Gözlerinin içine bakarak sıcacık gülümseyip, öğretim ve eğitim için orada olduğunu, yeni nesilin ne kadar değerli olduğunu hissettirmez miydi? Bu sınıftaki öğrenci mi öğrenir, yoksa diğer sınıfta ki mi?

Herhangi bir evde çalışan yardımcı bir bayan düşünün. Ev, çocuk ona teslim edilmiş, evin hanımı eve zaten geç geliyor. Değil temizliği görmek, çocuğuyla ya da çocuklarıyla çoğu zaman hafta içi vakit bile geçiremiyor. Evi kendisi temizleyemediği için yanında birini çalıştırıyor. Öylesine bir süpürmeyle başlıyor bizim eleman işe. Üstünden bir silme yerleri ve sıra banyolarda. Görünen yerleri öylesine temizliyor. Yemek yapıyor. Öğlen oldu iş bitti ne yapacak? Açıyor televizyonu, alıyor kahvesini, evin hanımının defalarca uyarmasına rağmen yakıyor sigarasını, oh ne rahat. Evin hanımı belki çıkaramıyor evinin tadını bu kadar ama yardıma gelen bayan, asıl işi temizlik olan, onun işyeri olması gereken bayan rahatlıkla çıkarıyor evin tadını. Bulaşık makinesini boşaltırken hiç dikkat etmediği için kim bilir hangi takımları bozuyor. "Amaaan" diyor, "Karı-koca çalışıyor hem o kadar para kazanıyorlar ne olacak?" Kırılanları ortalıktan kaldırıyor. Biri sorarsa kendisinin bir şey bilmediğini söylemeyi geçiriyor kafasından. Zaten hep kandırmıyor mu evin hanımını. Sizce bu bayan aynı evde ne kadar uzun çalışabilir?

Bir özel şirket ya da devlet dairesinde çalışan birini düşünün. Ortama hiç bir gelişme katmadan sadece önüne verilen işi yapıyor. Derdi bir an önce mesaiyi tamamlamak. Allah'ın bize verdiği beyni kullanmak gereği bile görmeden çalışıyor. Mesai bitimine yaklaşırken topluyor eşyasını, çıkıyor işi yarım kalsa da önemli değil. Sorumluluk duygusu yok. Aslında zamanını iyi kullansa, özel konuşmalarını daha kısa tutsa, çalıştığını, bu iş için kendi hesabına az ya da çok belli bir meblağ yatırıldığını düşünse bitirecek bütün işlerini de, bunu düşünen kim?

Bir taksi şoförü düşünün. Şehre yeni gelen ya da gideceği güzergâhı hiç bilmeyen biri arabasına bindiğinde, daha fazla kazanmak için mini bir tur yaptırıyor. Bu hak mıdır? Kazandığı para onun vicdanına hiç mi dokunmaz?

Bir siyasetçi düşünün. Mevkii sahibi olmak için bu işe girmiş, aslında yok bir kaygısı ülke adına. Ne katabilir bu ülkeye? Yalancı, bir şeyler üretmek, bu ülke için projeler yapıp uygulamak dururken, ona buna laf yetiştirmek, sürekli bir tartışma içinde olmak ne kazandırır bize? Lütfen bizim siyasetçilerimize bakın. Hangisi bu toplumla ilgi çözüm önerisi getiriyor önümüze? Hangisi eğitim, sağlık, sosyal yaşam, adalet için yapacaklarını anlatıyor? Varsa yoksa birbirlerini karalamak, kavga etmek. Yetmedi mi artık. Dürüstçe şapkanızı önünüze koyun. Bu ülke çıkarı için dürüstçe çalışmak değil mi sizin göreviniz? Birbirinize tükürmeden, yumruklaşmadan, koltuk kaygısı olmadan sadece bu ülkeye yarar sağlamak değil mi amacınız?

Bu örnekleri o kadar çok arttırabiliriz ki. O kadar çoklar ki.

Aslında tüm bunlar eğitimle kişilere kazandırılan sorumluluklar. Biz aldığımız işi sonuna kadar düzgün yaparsak, hem kendimiz, hem de çalıştığımız yer, hem de bu ülke gelişir. Yani sözün kısası önce dürüst olmayı öğrenmeliyiz. Zaten dürüst olan kişi ne haksız kazancı düşünür, ne de yaptığı işi şöyle böyle yapmayı.

O yüzden çocuklarımıza lütfen yaptıkları iş ne olursa olsun fark etmez, bunu hakkını vererek yapmalarını söyleyelim. Tabii bunu söylemek yetmez ilk önce bunu kendimiz başarıp, onlara örnek olmalıyız.

Düşünün herkes işini tam ve doğru, dürüst olarak yapsa bu ülke, bu dünya nasıl olurdu? Lütfen düşünün.

 
Toplam blog
: 4
: 1489
Kayıt tarihi
: 14.03.07
 
 

1971 Doğumluyum. Tekstil mühendisiyim. 15 yıldır çalışıyorum. Evliyim. Biri Temmuz 2007'de doğacak 2..