Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '21

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

GEREKÇELER

Hakikat yaşamı dendiğinde akla ilk başta adanmışlık, gönül ve sevgi bağı gelmelidir. Bu bağı 'aşıklar, sâdıklar ve salihler' birleştirir. Kuantum Alan, ezel ve ebedin olduğu yegâne bir yaşam alanıdır. Bu alan; irfan, kemal ve kendi yokluğunu yani Rabbini bilmenin bir başka yoludur. Birliğin ne olduğunu anlamaya İnsan-ı Kâmil’e açılan kapıdır. Burada insanın maddeye dair hiçbir bahanesi geçerli değildir. Fakat 'gerekçesiz' yaşayan insan neredeyse yok gibidir! Gerekçeler, insan yaşantısının beşerî vasıflarının yani kendisini savunmasının bir dışa vurum biçimidir.  Bunların birkaçı; insanın bir şeyleri ortaya koyma arzusu, ispat çabası ya da yaptığı iyiliklerini gerekçelerin ardına sığınarak anlatmaya çalışmasıdır. İnsanoğlu gerekçesiz yaşayabilir mi? Bu, insani vasıfları gelişmemiş olanlarda maalesef mümkün değildir! Fakat İNSAN olan herhangi bir şeye dayanmadan, gerekçesiz bir hayatı benimseyebilir. Onlar yaptıklarından-yaşadıklarından 'pişmanlık duymadan' yaşayabilir! Örneğin 'birimlilik' içinde yaşayan birine hatasını söylediğinizde direkt savunma mekanizmasıyla kendini koruma altına almaya çalışır.

Ancak İNSANda bu durum çok daha farklıdır. Onlar hiçbir savunma geliştirmeden yollarına devam ederler. Çünkü onların kendilerini birine ispat etme ya da beğendirme gibi çabaları yoktur. Bu şekilde yaşamak elbette kolay değildir. Bunu yapabilmek için öncelikle kabullerimizden sıyrılmalı, 'beklentisiz' olmalı, koşulsuz sevebilmeli ve sevgiyle imanı bütünleştirip hayata dolu dolu bakabilmeliyiz…

Bunların oluşabilmesi için devamlı üretip, gerekçelerden arınmalıyız! SOYUNMADAN gerekçesiz bir hayata ulaşamayız! Bu yüzden kalıplara bağlı olmamalıyız. Mesela bazen mistik veya materyalist olmayan bir hayatı yaşayabildiğimiz gibi bunun tam aksine gerektiğinde pozitif bilimle yaşadıklarımızın üzerinden iletken bir tablo da çizebilmeliyiz.  Dolayısıyla nedensiz ve niçinsiz bir yaşama uyum sağlamalıyız. Hakikat yaşamının temel taşı olan metaforlarla anlatılan konuların üzerine bilimle gidilmeli ve orada mevcut olan şifreleri çözümleyerek onları algılayıp değerlendirmeliyiz. Çünkü hakikat inceliktir, letafettir ve bu yolla ilim alabilmektir. Bu alan güzellik, zerafet ve şükredebilmektir. Hatta 'şükrün şükrünü' yapabilmektir. Bazen oradan aldığı bir haberle, heyecanla kalakalıp ondan başka hiçbir şey düşünemeyecek hale gelmektir. O akışın, ilmin coşkusuyla yaşamda umutların yeşermesi ve gayret etmektir, DUAdır. Ondan başka sevecek birini bulamamaktır. Hatta sevenin ve sevilenin ancak o olduğunun idrakıdır. Leyla da odur, Mecnun da. Sen ve benin iç içe geçmesi, karışmasıdır. İlerlemektir, almaktansa beklentisiz vermektir. Evrimdir, hatta en büyük devrimdir. Fakat şiddete başvuran evcil insan ise, bunun tam tersi faktörlerle veya unsurlarla kesinlikle hakikat yönlü ilmi müşahede edemez.

Aslında bütün hadisenin temeli 'veri tabanında' yatıyor. İNSAN olabilmek için şartların kalkması, yapılan işlerin 'gerekçesiz yapılması, karşılık beklenmemesi' ve en önemlisi de iyiliğin dahi dillendirilmemesiyle oluşur! Bir fiil ortaya koyunca eğer karşımızdaki kişi bizden etkileniyorsa; ki büyük ihtimalle etkiliyoruz. Bu yüzden bir şey ortaya koyunca karşımızdakini düşünerek daha dikkatli davranmalıyız. Dolayısıyla bu anlamda karşımızdakini hareketlendirecek hiçbir şey yapmamaya, bunu başaramıyorsak da en azından bunu denemeye niyet etmeliyiz. İNSAN bu vasıflarla donatılmıştır. Karşılıksız, herhangi bir şey beklemeden insanlara ilim verebilen, onu paylaşabilen, bununla da kendine bir pay çıkarmayan, ENEye müsaade etmeyen, 'mutlak farkındalıkla' yaşayandır. İnsansının çözümleyemediği konularda yaptığı yaklaşımları, becerileri, özellikleri ve ortaya koyamadığı işlerle ilgili yaptığı hamleleri bu konularla ilintilidir. Bunun için yapılması gereken şey sessiz-sakin kalmak, sabretmek ve beklemektir. İnsanın sabırla bekleyip, veri tabanının düzelmesini istemesi cezbedici davranışların başında gelir. Bir şey beklemeden, karşılığı olmadan kendimizden dahi bir menfaat duygusuna kapılmadan yaklaşım yapabilmeliyiz.

Bizler bazen bir rutin döngünün içinde bocalayabiliriz.

İşte o zaman insan sade, yalın ve sadelikli bir hayata yani farkındalık yaratacak bir hayata sahip olabilecektir. Kimliğini de bu şekilde ifade etmeden insanlardan sürekli kaçarak yaşar. Örneğin bazı insanlarda cezbedici taraflar daha yüksektir ya da o tarz şeylerden zevk alırlar. Bu özelliklerle yaşayanların mutlaka 'zaafları' olacaktır. Zaafları olduğu halde bunları ortaya koymak onlara bazı kolaylıklar da sağlıyor.  Diğer yandan bu özellikleri olmayan insanların, zaafları olmadığı için öte varlıklarla bir ilgileri olmayacaktır. Dolayısıyla BENi cezbedecek herhangi bir şey olmaması, kendilerini beğenmeleriyle alakalı bir yaşam hissetmemelerinden kaynaklanıyor. Ancak böyle konularda iddialı olmak kesinlikle çok ağır bir yükü yüklenmek anlamına gelir. Mesela, bazıları veri tabanına inanmıyor! Peki sizce düşünceden yoksun bir veri tabanı olur mu? Bu sorunun cevabı 'Hayır’dır. İşte bu noktada istek ve arzularımıza sıyrılarak bakabildiğimiz ve bunları frenlediğimiz taktirde, bizi baştan çıkaran olaylar dahi yavaş yavaş varlığını yitirecektir. Örneğin Resulullah'ın KADER konusuyla ilgili olarak: "size kolaylaştırılanlar var" dediği nokta yaşamımızdaki gerekçelerin bizim görüşlerimizin uygunluğuyla ilgili yerlere işarettir. Örneğin Allah'ı bilme ya da Allah ismiyle işaret edileni değerlendirme konusu. Eğer sadece O’nun isimleri konusunda birtakım yaklaşımlarımız oluyorsa, bu bize ZATını tanıma konusunda gerekçesiz bir yaşam kapısı aralayacaktır.

Fakat ZATını tanımaya çalışırken bir şeyleri gerekçe olarak sunuyorsak, onu tam manasıyla değerlendiremeyiz. ZAT bu şekilde tanınmaktan beridir. Potansiyel içinde mana yönlü birtakım akışların olması için bir gerekçenin olması düşünülse dahi o ilahi İsimlerin yaklaşımları O'nu tanımak için bir gerekçe değildir. O'nun dilediğini ortaya koyması, dilediği manayı seçmesi ve bu seçimlerde herhangi bir nedene dayanmadan gerçekleştirmesi gerekir. Gerekçesiz bir yaşam işte böyledir.

Eğer sadece Esma potansiyeline dayanıp, o noktanın varlığına işaret ediyorsak orada bir bölünme söz konusu olacaktır. Buralardan sıyrılıp HİÇlik boyutuna geçebilmeliyiz. Bu alanda hiçbir gerekçe anlamlı değildir. Ne Allah'a şahid olmak, ne Salât-ı Daim ne de hakikat yaşamıyla vurgu yapılan herhangi bir şey; Mutlak HİÇlik varken gerekçenin veya tam aksi bir şeyin esamesi dahi okunmaz. Hakikatin gerçeğini bu tatta yaşadığımız taktirde, gerekçe gibi kavramların kaydının yanı sıra esma terkibinin bilgisinden de sıyrılmalıyız. Sonuç olarak Allah ismiyle işaret edileni, insan özünde bulduğunda böyle şeyler kalmaz. Eğer tüm bunlara rağmen hala üzülüp sıkılıyorsak, yaşanan şeylerin gerekçelerine takılıp kalıyorsak, bunların üzerinden bir şekilde gelemiyorsak TEK’i yaşamamız hayalden öteye gitmez. Gerekçesiz yaşamın adı 'Fena'dır. Fenadan Beka’ya geçtiğimizde yaşayanın yani ZATın 'Allah' ismiyle işaret edilen olduğunun bilincine varırız. Ancak Allah ismiyle işaret edilenin Resul adı altında açığa çıkıp, insanları irşad etme görevini ortaya koyduğunda sanki bize gerekçeli bir hayatın varlığından bahsediyormuş gibi hissederiz. Aslında durum pek de öyle değil! Başlangıçta ortaya koymamız gereken şartların yani belli bir kemalat sürecinin ardından artık gerekçelerin bir şey ifade etmediğini ve gerekçe diye bir şeyin de olmadığını yaşayan ve yaşanılanın yalnızca o olduğunun farkındalığına varırız. AŞKın varlığını her zerremizde hissetmek ve yaşamı bu tatta seyretmek YAŞAMın ta kendisidir. Uzun zamandır bir araya gelemedik. Umarım aktardıklarımız, düşünen beyinlerde bir hareketlenmeye sebep olur. Hayatlarınızı gerekçelere, bahanelere sığdırmadan 'seven ve sevilenin' hep O olduğu idrakıyla yaşayan olmak, nasip olsun.

Sevgiler

Ahmed F. Yüksel

 Bodrum- Milas 7 Ekim 2021

https://twitter.com/ahmedfyuksel

https://www.instagram.com/ahmedfyuksel

https://www.facebook.com/ahmedfyuksel

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..