Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '12

 
Kategori
Tarih
 

Geri olduğumuzu kabullenmeden ileri gidemeyiz!

Başkasına ya da çocuklarımıza akıl verirken (genellikle nasihati severiz), “olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” deriz. Bu durum içten olmayı, kendini beğenmişliği yenmeyi gerektiren bir erdemlilik durumudur. Bu erdemliliğin bir başka yönü de öğrenmeye açıklıktır. Bir kimse öğreneceği şeyler olduğunun farkında değilse kendisini gelişmeye kapalı tutar. Böyle insanlarda ideolojik saplantılara kapılma ya da akıl tutulmasına uğrama daha kolay gerçekleşir.

Kişiler için geçerli olan bu durum, bir toplum ve onun yönetimi için de geçerlidir. Eğer bir toplum, başka toplumlardan öğreneceği şeyler olduğunu unutursa, uygar dünyadan kolayca tecrit olur, sonra uygar dünyanın kendini tecrit ettiği ağıdını yaka yaka kendini yer bitirir.

Türkiye gelişmiş bir ülke olmak için içinde yüzdüğü sorunlarla tam olarak yüzleşmek durumundadır. Birinci sorun, bilim ve teknolojiyle ilgili sorunlardır. Bunlar Türkiye açısından üniversiteleri, TÜBİTAK ve TÜBA’yı ilgilendiriyor. Bunlar, politikanın kurbanı olmuşlardır. İkinci sorun, aslında birinciye bağlıdır; ama bizim açımızdan tarih ideolojik bir doküman olduğu için ‘inkar’ politikasıdır. Türkiye’nin halen süren resmi ideolojisi, tarihte bir Ermeni sorunu olmadığını, Türklerin geçmişte herhangi bir suç işlemediğini iddia etmektedir.

Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu bunların başında geliyor. Bu başat sorunlar, daha derinlikli çözümler üretilmesini gerektiriyor. Ali Babacan’ın gelişmiş ekonomi için gelişmiş bir eğitim sistemine ve adalet sistemine vurgu yapmış olması çok önemlidir. Fakat iktidarın tümünde aynı bilincin ve iradenin olmadığı görülüyor. Çünkü rejim, giderek demokrasiden uzaklaşıyor ve otoriterizme kayıyor. Bunda Erdoğan’ın izlediği savaşçı, dışlayıcı, aşağıyayıcı politikanın etkili olduğu açık.

Politik ortamda nezaket ve tartışma yerine, toplumu geren, kavgacı, sindirici bir üslup ve tavır sergileniyor. Onun için herkes birbirine kapalı olmaya doğru gidiyor. Bu da ister istemez çok seslilik yerine içe kapanmaya, tek sesliliğe yol alıyor.

Bizim en önemli hatalarımızdan biri de tarihi ideolojikleştirmiş olmamızdır. Her toplumun tarihinde başarılar ve başırısızlıklar vardır. Bizde tarih, genellikle askeri başarılar üzerine kurulu bir “kahramanlık tarihi”dir. Bir kere bu yanlışı düzeltmeliyiz. Çünkü tarihe özenti ve böbürlenme duygusu aşılanan genç nesillerin yaratıcılık ve öğrenme duygusunu böylece köreltiyoruz. Bu tarih anlayışı, ayrıca başka toplumlara düşmanlık duygusu aşılamakta, bu da uluslarası arenada yer almamızı önlemektedir.

Hiç bir toplum tarihine dönerek kalkınmış değildir. Bu, kendimizi küçük görelim demek değildir. Tam tersine kendimizi iyi tanıyalım, eksikliklerimizi görelim; aksi halde yeni şeyler yapamayız, yeni bilgi ve teknolojileri üretemeyiz demektir. Kendi hatalarıyla yüzleşmek, hem kişi için hem bir toplum için kendini geliştirmenin, yaratıcı olmanın en temel koşuludur. Tarih, ne denli şanlı, büyük görünürse görünsün, bugün oraya dönmek olanaksızdır. Bazı olayların benzerliği, tarihin tekerrür ettiğini düşündürür; ama bu yalınzca ufak tefek benzerliklerdir. Tarih, bir kere daha yaşanmaz. Hiçbir toplum, geçmişte yaşadığını birebir yaşayamaz.

 
Toplam blog
: 19
: 431
Kayıt tarihi
: 18.09.11
 
 

Ege Üniversitesi Fen Fakültesi (İzmir Yükseköğretmen Okulu) Kimya- Fizik Bölümünü bitirdim. Uzun ..