Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '11

 
Kategori
Deneme
 

Gerilim hattında karnından konuşanlar...

Gerilim hattında karnından konuşanlar...
 

Edebiyatsever mi, Edebiyatsavar mı 

Ne severim bir bilseniz karnından konuşanları. Çıkardıkları tuhaf sesler pek hoşuma gider. Son zamanlarda edebiyat arenasında da savunma mekanizmalarının fazla işlev yapması sonucu bu tür sesler bir hayli yükseldi gibi geliyor bana. Herkes gerilim hattında tele konmuş kuşlara benziyor. Hani malum o türkü vardır ya.
“telgrafın tellerine kuşlar mı konar/ herkes sevdiğine canım böyle mi yapar” 

Yapar anam babam yapar. Bizim gibi garibanlar da bu yapılanların güle oynaya seyrine dalar. Ne hacet TV başında zaman öldürmeye. 

Buyurun size birbirinden renkli diziler, kendi gölgesinden bile korkan şakşakçılar, kendini aydınlatmaktan aciz aydın elbiseler giyen karanlık adamlar, gerçekten uyuyanları tartaklayan ayaktaki uyurgezerler, eş arayanlar, iş arayanlar, Kuşum Aydın misali kuş arayanlar, daha neler neler. Şeffaflıktan dem vurup kendi şeffaflığında kendini göremeyenler, ağaç dibi, kapı eşiği, sofra arkası bekleyenler. Hal böyleyken beyaz cam cazibesini yitirdiği gibi, gerçekten de beyaz kalıyor bu siyahlık karşısında. Sözümüz meclisten dışarı ama alınana da içeri elbette. 

Ben bir edebiyatseverim. Benim ne çıkmış bir kitabım, ne sağda solda durumsuz dergilere astığım yazılarım olmadı, olduysa da bunları siz bilmediniz, bilmediniz; çünkü ben söylemedim. Bunun ne bana ne de beni okuyana bir faydası yoktu. Ben çalışmalarıma şiir, kendime de şair demek gibi bir terbiyesizliği de yapmadım, şair diye bilip, okuduklarıma derin saygım, onlarla duyduğum bir gururum, onlarla boy ölçüşmeye kalkmayacak bir de onurum var benim. 

Ben bu şartlar altında kitaplı, dergili, etiket sahibi edebiyatsavar olmaktansa hiçbir şeyi olmayan edebiyatsever olmayı tercih edenlerdenim.
Sizlere de tavsiye ediyorum bunu gönül rahatlığıyla ne gaz yapıyor, ne de karın ağrısı. Çalışmaya başlamadan önce bir doz, çalışma bittikten sonra çok doz. 

Efenim, duyamadım, doz aşımından gitmeyelim mi dediniz. En fazla bağımlılık yapar azizim, bu az miktarda bağımlısı olduğunuz mütevazılığın da inanın bünyenize bir zararı olmaz. Garanti veriyoruz. Ha! Yine de bir hatırlatma yapalım. Alışık olmayan bünyelerde biraz kaşıntı, mide bulantısı ve baş dönmesi yapabilir, geçicidir, bizden söylemesi.
Hem size bütün samimiyetimle birşey söyleyeyim mi. İnanın buna ki böylelikle yazdıklarınıza daha fazla vakit ayırabiliyorsunuz. Sevgiyi mi yazdınız sevgiye, davanızı mı yazdınız davanıza, inancınızı mı yazdınız inancınıza… Ne bileyim işte, ona, buna, hepinize, hepimize zaman ayırabiliyorsunuz da böylelikle. Yazmaktaki amaç boşluk yaratmak değil, boşluk doldurmaksa eğer........
Siz tamamlayabilirsiniz bu cümleyi. Yazmak elbette ki soru sorar, yanıt arar, yanıt olur ama boşluk yaratan yazı boştur. 

Bu yazı gibi..:)) 

Bu da zaten edebi değeri olmayan, sizlerin, bizlerin, onların yerine kendini koyarak kendimle yaptığım bir söyleşi. Hepsi bu. Kimse edebi bir kulp takmasın lütfen. 

Bu arada bazıları entelektüel laflar edip entelektüel gaflarda bulunuyorlar. Öncelikle entelektüelin ne olduğunu bilmek lazım.
“teknik ve kültürün değişik dallarında eğitim görmüş, aydın, münevver ” anlamına gelmekte imiş.
Bu kişiler ne yaparlar sorusuna gelince fikir ve bilgi üretir, bunları yayarlar yani akademisyenlerdir yani bilim adamlarıdır yani o alanın bilgili mercileridir, ileri gelenleridir. Bunlar bildiklerini ispata çalışmayan, sürekli bir şeyler öğrenen ve bunları da paylaşan kişilerdir.
Gelelim bizim entelektüellerimize. Hemen hemen her konuda bilgi sahibidirler maazallah ve bu bildiklerini öğretmekten çok insanları yermek için ya da alkışlanmak için kullanırlar. Bir nevi etiket gibi bir şey.
Ben de diyorum ki bırakın kendi kendinizi etiketlemeyi. Sizi sizden öğrendikleriyle sizi okuyanlar etiketlesin. Değil mi ama! 

Valla! Ne yalan, ben sıkıldım bu hangi yüzüne baktığımı göremediğim insanlar kervanından. Bir insanın yüzüne bakınca içini de görebilmeli insan. Sahi! Bir sorum olacak size.
Bunca yüz ağırlık yapmıyor mu sizde? Biraz hafifleyin Allah aşkına, hafifleyin de kendinize gelin lütfen. Bunlardan çok daha önemli diyaloglara ihtiyacı var bu ülkenin. Bu ülkenin kendi kendine makam almaya kalkan aydın gezerlere değil makamı ötekiler tarafından verilen aydın beyinlere ihtiyacı var, sanatçılara ihtiyacı var, siyasetçilere ihtiyacı var… 

Yani efenim! Neymiş?
Alana değil verene hatta ve hatta almadan verene ihtiyacı var. İktidardan şikâyet edenin kendi çevresinde yönetildiği şekli örnek alarak iktidar olmaya çalışması ne komik… 

Yeniden soruyorum gerilim hattında karnından konuşanlara... 

"Edebiyatsever mi, Edebiyatsavar mı ?"
 

Algılarınız açık, aklınız selim, sevginiz paylaşıma dönük olsun efenim…
Saygılar... 

 


Sevgi Dündar/2011.01.13 

 

 
Toplam blog
: 16
: 459
Kayıt tarihi
: 30.11.10
 
 

Samsun doğumluyum. Halen Samsun'da serbest mali müşavir olarak çalışıyorum. Edebiyat, özellikle d..