Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

26 Mart '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gevşeme (biraz oradan, biraz benden)

Gevşeme (biraz oradan, biraz benden)
 

İsmini vermek istemeyen bir izleyici, bir TV kanalında şöyle diyor: “On yedi yaşında bir oğlum var ve sürekli yalan söylüyor. Bu yılda sınıfta kalırsa okuldan atılacak. Size sorum şu olacak; acaba oğlumun bu yalan söyleme alışkanlığı ilerde geçer mi ve okur mu?”

Konuyu, tüm bilimsel öğretileri hatmetmiş bilim adamı yanıtlıyor: “çocuğun okuma isteği yoksa zorlanmamalı ve karar ona bırakılmalı.”

Sunucu soruyor, “Efendim, peki bu yaşta bu sorumluluk ona verilebilir mi?”

Bilim adamı içinden şunları geçiriyor muhtemelen, “adam olmaz, bitmiş o,”; sonra lafına devam ediyor, “Gördüğümüz örnekler var, eğitim almak istemiyorsa çocuk zorlanmamalı.”

Başka bir izleyici, “Doktor bey, 10 yaşında bir kızım var sanki düz duvara tırmanıyor ve aşırı aktif. Arkadaşlarıyla sürekli kavga halinde, adam olur mu?”

“Büyüdükçe düzelir.”

“Düzelir mi?”

“Rahat olun, düzelir.”

Başka bir izleyici, “Harika bir program, teşekkür ederiz. Kızım geç yatıyor ve engellemiyoruz. Doktor bey ne düşünürdü?”

“Çocuklar gece benim olsun istiyor. Normaldir. Bilgisayar ve kahve içmesini engelleyin, uyur.”

Bla bla bla….

Tüh size.

***

Anlatsana sayın doktor, insene derinlere.

Lise öğrencilerinin kravatları kaymış, giyimleri kirli ve dağınık. Söylesene öğrenmek disiplinle olur! Eğer eğitimsiz ve öğretimsiz kalırsan başkalarının kölesi olursun, desene!

Neden demiyor? Çünkü kapitalist öğretiye göre, her şey kategorize edilerek, birbirinden bağımsız parçalara dönüştürülerek ve hepsi için birer -sözüm ona- uzmanlar yetiştirerek sürüleri kontrol altında tutmak gerekiyor ve bu amaçla onu uzman yapmışlar da ondan. Tabii bu amaçtaki temel istenç güçlü ve muktedir insanların huzurunu kimsenin kaçırmaması: gir sürüye yayıl, konuşma!

Bu kategorik bölünme sonucu, öğrenci, yoğurtla uzay aracı arasında kesinlikle hiçbir bağlantının olamayacağını öğreniyor ve öğretiyorlar.

Çocuklar derin depresyondalar ve ilaç şirketleri milyarlarca dolarlık sektörlerinde en kötü hamleleri tüm yasal ortamlardan geçerek yapıyorlar. Örneğin antideprasanların etkinliği konusunda son araştırmalar fiyasko olduklarını söylüyor. Ama pazar inanılmaz büyük!

***

Geniş düşünebilen doktorlara, bilim adamlarına ihtiyacımız var.

Eğer derin düşünemezseniz derin düşünen birilerinin derinliğinde boğulursunuz.

En nefret ettiğim laftır: sen ondan daha mı iyi bileceksin! Niye? Gökten zembille mi indi de?

Kahramanlar yaratıp tapınmayı sürdüren anlayış, iradesizdir.

İradeniz yoksa onurunuz da yoktur.

Onurunuz yoksa inisiyatifiniz de yoktur.

İnisiyatif geliştiremezseniz sorgulayamazsınız.

Sorgulamıyorsanız kabul edensiniz.

Kabul edenseniz zaten siz değilsiniz.

***

Dünyada üç gruba ayrılmış insan yığınları oluşmuş. (Hep onlar kategorize edecek değiller ya)

Mahpus hayatı yaşayanlar, gardiyanlar ve tabii dışarıdakiler. Gardiyanlar da içerdekileri kontrol altında tutmak adına, onlar da mahpus. Dışarıdakiler mi?

Geçen bir arkadaş şöyle demişti: milyonun olsa derdinde mi olur dünya.

Derdinde olanların zaten milyonu olmaz ki.

***

Bir yayınevine bir türlü profilimi beğendiremedim. Alışmış editör, şu yarışmalarda şu öykülerim ödüller aldı, küçükken günlüğüm vardı, doğdum yazdım, falan gibi yavşan laflara.

Daha önce lise ve üniversite yıllarımda bir iki öykü yazmışlığım vardı. Ama yazma işin sevmemiştim. Sanki özelini kağıda dökmek gibi gelmişti bana. Tabii özelim derken geniş anlamda söyledim. Hayatın yüzünü tırnaklarımla parçalayarak, hayatla bol bol oynayarak zamana kafa tutunca, oturup geyiklerin dünyasını anlatmak bana saçma gelecekti. Hatta oturup şu geyik etinin tadını bilenlerin saçma saylak uzun uzun yazılarını- içinde özellikle tinsel, eğreti, gibi kelimerin bolca olduğu- okumaya çok istedim; ama ortadan çatlarken attım başımdan. Adam bir kadını (aşk) anlatıyor, sanki cinsiyeti yok kadının. Bırakın, kadın hayatında gaz çıkarmamış. Öpüşürken nefesi kokuyor mu o da belli değil. Bizim ev kuşu yazar ballandırıyor, sevsinler.

Eee, şimdi kalk bu adamlara profil demir doğrama yaz. Yemezler. A*ha ben böyleyim, demek de pek avam olacak.

Hem beni tanıyıp napceniz? Kadın karasütünden döktürdüğü bunalımlarını 150 bin legal bilmem o kadar da illegal satarak cukkayı doldurmuş ve sonra diyor ki, “Bu günlerde insanın ne şiir yazası, ne roman yazası geliyor.”

Ohhh, fıstık! Yorum gönderdim köşesine, düşleriniz tükeniyor olmasın? diye, tabii yayına almadı. Eğer şöyle deseydim kesin alırdı: evet, saygıdeğer hanımefendi büyük yazar, çok haklısınız şekerim. Şu sıralar benim de canım pek bir şeyler yazmak istemiyor. Valla, Paris’e gidip aşk yaşacaktım ama orgazmlarım bile tatsızlaştı; ne yapsam acaba? Tenis ve golf de pek tat vermez oldu. Safariye mi gitsem acaba? Anılarımı ve kitaplığımdaki kitaplarımı çalarak yazmaktan da bıktım. Ne yapsam acaba?

***

Acaba; acaba, merak edip yazar nasıl olmalı mı desem? Hani toplumu aydınlatacak, ona okumayı sevdirecek, okuyucunun derin olduğunu ona hissettirecek, insan yerine koyacak, onu heyecanlandıracak, duygulandıracak, keyiflendirecek ama ona öğretecek hayatı?

Daha benim bincecik kitabım kitapçılarda ağlar-bekler, adamlar ve kadınların kitapları yüz binleri devirmiş: ne iş yahu dostlar bu!?

Arkadaşlarımın bazısı senin kitabın onlarınkine bin basar deseler de, dalga mı geçerler aceb? Daha bu bin tane bitmeden yenisini ne zaman kaleme alacağımı düşünürüm. Yeni kitabım bitti ama kalemlemedim henüz. Çünkü ilk kitap baskısını bitirsin de onun hesabıyla hesabı kapatalım derdindeyim, amma velakin olmamamamamamaktaaa… dis ise törki! demekteler bana.

***

(Dün hastene nöbetinden eve geldim, duş alacağım sular kesik. O sırada belediye hoparlöründen anonsa dikkat kesildim. Şöyle diyor: “Partimizin milletvekili bu gece saat 22 de bilmem ne TV de..." Eee, sular ne zaman gelecek?

Bekle, bekle, bekle… anons tekrarı: “Partimizin…"

Levo anlatmıştı, buradaki sivri dostlarımızı. Nerede üreyip çoğalıyorlar? Partisi varya, hah, işte o parti hijyen olmayınca ortalık besi yeri durumunda.

***

Küçük bir kasabada neler olur ki demeyin. Adamı geverler. Tabi benim etim kaslı ve gevilmez; biraz zor yani.

***

Tanrı’dan önce korktuklarım: Devlet, yargı, politikacılar, insanlar, yazarlar ve doğa olayları.

Tanrı'dan korkacak kötü bir şey yapmıyorum ve sevmeyi tercih ediyorum. Korkanlar belli zaten.

***

Kafanız dağılsın diye şey ettirdim.

***

Sizin gibi ben de çok üzgünüm yaşananlardan. Ülkem için endişeler duymakla birlikte sorunların demokrasiye bağlı kalarak çözüleceğine her zaman inandım. Ancak beni üzen insanlardaki iki yüzlülük ve riyakarlık oldu her zaman).

***

Edebiyat dünyasını acı ve utanç içinde izliyorum. Eğer fikir edinmek isterseniz onlar hakkında, yayınevlerinin bazılarında yazarların seçkilerine bir bakıverin: beslendikleri yerlerin aynı olduğunu acıyarak görürsünüz.

Yayınevi editörlerinin seçkilerinde bizden yazarların yerine yabancı yazarların olduğunu görünce daha çok mideniz bulanacaktır, eminim.

Okumak hevesiyle gelenlere nasıl bir faşizanca diretmelerde bulunarak tavsiyelerde bulunduklarına bir bakıverin.

***

İmge yayınevinde bundan üç hafta önce kitabım bitmiş, yayınevinde çok var, neden istetmiyorsunuz, diye sordum.

Yanıt mı? Ne yanıtı? Delirdiniz mi? Böyyük adamlar yanıt verecek ha? Aklınızı peynirle mi yediniz, yanıt vermediler tabii.

Oraya da size zahmet bir bakıverin.

http://www.imge.com.tr/product_info.php?products_id=80832&imge_id=pck9s67kt0i0a7bvnjkh8bk1d5

***

Tek işimin okumak-yazmak olduğu bir dünyada yaşamayı ne çok isterdim. Belki hepimiz aynıyız bu konuda. Ama kalem burjuvanın elinde ve iş birlikçileri de sosyalist(?) olduklarını söyleyen devrimci yobazlar. Yapılacak daha fazlası maalesef yok.

Sağlıcakla kalın.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..