Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Geyiklerin şikayeti

İsveç, Norveç ve Finlandiya kuzeyindeki dağlar devamlı karla kaplı olur. Öyleki bu bin yılların karı, kimi yerlerde kalınca buz tabaklarına dömüşmüştür. Bunun için orası, her türlü canlı yaşama elverişli değil. Kuzey ülkelerin hayvan ve bitki örtüsü de çok farklıdır. Doğayla uyum sağlayan hayvan ve bitkilerin orada yaşama şanslar var. Kuzeyden Güneye indikçe bitki ve hayvan popilasyonu da çoğalır ve farklılık gösterir. Daha aşağılarda karların erimesiyle kristal sular coşkuyla akar. Temiz su fauna ve floranın çeşitlenmesinde etken bir rol alır. Güney de hayat bulan canlıların yaşam temeli olan su, burada ki  vahşi bitki örtüsü sağlar. Ormanlar, bin bir türde renkli bitkilerle, vahşi hayvanlar, kuş türleri, böcekler…benzeri canlılar  o yalçın, geçilmez dağlardan süzülüp, inen suyla beslenen bin bir tür bitki hayvanlara da mutlu bir hayat sağlarlar. Dağlandan kayaların içinden süzülüp inen kar suyu, saf ve bilur gibi parlaktır. Orada eriyen kardan oluşan su dereleri doldurur. Su giderek çoğalır. Irmaklar oluşturan su, coşkuyla aşağıya doğru beyaz köpükler yaparak, Kuzey deniziyle buluşurlar. O suda, gümüş ve altın renginde  en güzel balıklar dans edip, yaşamın tadını çıkarırlar. Ağaçlar,diğer bitkiler, hayvanlar bu kristal gibi akan sudan içerek hayatın keyfini çıkarırlar. Bu zengin doğal güzellik yüz binlerce yıldan beri sürüp gelen,  tabii bir denge geleneğidir. Bu zengin çeşitliliğe yöre hayavanları “Farklılıklarla Birlikte var Olmak” derler.  Bölgenin faunası, florası bu doğal denglerle oluşmuş bir ekolojik sistemdir.

Dağların doruklardan güneye doğru indikçe, dağ yamaçları, tepeler iğne yapraklı ormanlar kaplı olduğunu görürsünüz. Biraz daha güneye inince çınar, kavak, ladin, gürgen, meşe türünde kaplı olan gür ormanlar içinde kendinizi bulursunuz. Bu eşsiz doğadan ayrılmak içinizden gelmez adeta büyülenirsiniz. İşte bu eşi benzeri bulunmayan doğa parçası, dünyamızın kuzeyinde yer alır. Orada ki sık ve uçsuz bucaksız ormanlarda geyikler, ayılar, kurtlar, tilki benzeri hayvanlarla ve kuş ailesinde kartallar ve binlerce türlü renkte böcekler orayı yurt edinmişlerdir. Yüz binlerce, hatta milyonlarca yıldan beri, orası hayvanların ana vatanıdır. İnsan kızı/oğlu oraya ayakbasmaya  geldiğen beri de, oranın tabii dengesi bozulmaya başlandı. Az da olsa, orada da çevre kirlenmesi meydana geldi. “Beyaz adam” her gittiği yerde, bir çöplük oluşturuyor.  O bir gün oluşturduğu o çöplüğünde boğulacak. Onlar bu felaketinde farkında değiller.  Gözü doymaz bencil, her şeyi maddi çıkara dönüştüren insanların sonu hiçte iyi görünmüyor. Hayvan insan kızı/oğlunu yadırgar, onları anlamazlar. Bilge Baykuş şöyle tanımlar insan türünü, “yaptığına tapan, bize doğaya yabancılaşan vahşi yaratıklar. Yaptıkları renkli kağıtla “yaşayacağını sanırlar.”Der. Suyu, toprağı ve havayı kirleten insanın akıllı olmadığını düşünür. Bilge Baykuş. Bu görüşünü her hayvanlar konseyinde dile getirir.

O vahşi, bir  o kadarda güzel ve güzel insanı büyüleyen bölgede, güneşli güzel bir gündü. Güneş tüm enerjisini canlılara sunup, onları ısıtıyor, aydınlatıyor ve hayat veriyordu. Orası aylarca karla kaplı olur. Özellikle kış mevsiminde, kardan yansıyan güneş ışığı, bütün canıların gözünü kamaştırıyordu. Bu güzel günlerde, hayvanlar koşuyor, dans ediyor ve sevişiyorlardı.  

Karın eridiği ilk bahar ve yaz aylarında, ormandaki ağaçlar güneşi yakalamak için, biribiriyle yarışıyorlar ve durmadan uzanıyorlardı. Güneşi yakalama yarışına katılan tüm ağaçlar, uzun boylu ve düzgün oluyorlardı. Güneşi yakalamak, ağaçlar ve diğer canlar için bir ibadet sayılıyordu. “Büyük Ateşe doğru koşma!” Canlılar için kutsaldı. Canlılar bunun farkına varmışlardı. Onlar Güneş’e, “Hayat veren Büyük Ateştir!” diyorlardı. Sırasıyla, toprak ve su da onların kutsallarıydı.

İşte böylesine bir günde ve eşi benzeri bulunmayan harika bir bölgede tüm hayvanların katıldığı  önemli bir toplantı yapılıyor. Bu toplantının ev sahipliğini geyikler üstlenmişti. Kuzey Yarım Kürede geyikler, ayılar, kartallar, kurtlar, tilkiler, tavşanlar ve türlü böcekler toplanmıştı. Hayvanlar konseyi olağan üstü toplanıp, gündemdeki maddeleri tartışmaya açıyorlar. En yaşlı tecrübelilerden oluşan, tüm hayvan temsilcilerinin içinde yer aldığı, bir divan heyeti kuruluyor. Her söz almak isteyen hayvana onar dakika zaman verilmesi karara bağlanıyor. Ortak kararla toplantı Bilge Baykuş yönetiyor. Yine zaman sınırlama önerisi de,  oy birliğiyle kabul ediliyor.  Yine hayvanlar kendi aralarından görev bölümü yapıyorlar. Toplantının gözcülük görevini kartallar alıyor. Haber alma güvercinlere veriliyor.  Toplantıda yenilecek yiyecekler için arılar ve  karıncalar  görev üstleniyor. Dans etmek kelebeklere ve ateş böceklerine veriliyor. Konser düzenlenme işinde bölbüller görev yapıyor. Enstürüman çalma ağustos böcekleri  ve büyük orkestrayı  kurbağalar üstleniyor.  Güvenlik işlerini ayılar  ve yaban keçilere veriliyor. Genç ve keskin gözlü kartallar en yüksek sarp kayaların üstüne konup, etrafı gözleme görevi alıyorlar.  Ayılar kayaların ve ağaçların dibinde gizlenip, hazır halde tehlikeli bir anda saldırı için dikkatlıca bekliyorlar.

Toplantıya katılan hayvanlar gündemin çok büyük olduğunu düşünerek, bir çok hayvan önerilerini geri çekiyorlar. Onlarda toplantıda, sadece geyiklerin önerisini destekleyeceğini beyan ediyolar. Gönüllü, bunu yaparkende, çok sakin ve onurlu bir karar aldıklarını düşünüyorlar. Her hayvan, hayvanca olgun  ve onurluca davranıyor. Kararlara saygı duyuyor. Hiçbir baskı olmadan, her hayvan kendi özgür iradesiyle görüşünü özgürce söylüyor. Tüm diğer hayvanlar özgür iradelerini belirterek, geyiklerin önerisini oy birliğiyle kabul ettiklerini bir defa daha beyan ediyorlar. Şöyle bir gündem oluşturuluyor. İnsanların kendi dedikodularını, geyiklerin üstüne yıkması… İnsanların uydurduğu “Geyik Muhabeti” iftirasıdır. Oysa geyikler dinlenme anlarında ve gece yatmadan önce bir sonraki günün işlerini konuşurlar, havanın nasıl olacağı tahminlerinde bulunurlar. Diğer hayvanlarla nerelerde buluşacağını konuşurlar. İnsanlar bu rütin konuşmalara “Geyik Muhabeti” deyip küçümser ve iftira ederler.

İnsanların geyiklere mal ettiği dedikodu iftirası hakında hararetli bir tartışma başlatılır. Önce her hayvan türünden gençler söz alır. Heyecanlı gençler:

“Hepimiz, biz tüm hayvanlar birleşip, hep birden insan oğluna saldıralım. Ormanın içinde saklanalım, kamoflaj elbiselerimizi giyelim, insanlar bize saldırmadan önce biz onlara saldıralım. Onların haddini bildirelim. Bakalım iftira atmak, doğayı tahrip etmek neymiş, görsünler. Bu ahlaksız gözü doymaz, dünyayı mahfeden yaratıklardan hesap soralım…” Türünde ateşli devrimci söylemlerle düşüncelerini belirtiyorlar. Bu ateşli sözleri dinleyen Bilge Baykuş gözlüklerini siler. Sonra gençlere “ Sizi anlıyorum, bende gençken sizler gibiydim. Haksızlığa ani tepki verirdim. Gençler biraz sabredin. Bu söylediklerinizin tümünü yaptık. İnsanlar çok zalim ve kurnazlar. Alet kullanıyorlar. Biz onların aletleriyle başa çıkma gücünden yoksunuz. Bu durumda başka çareler aramalıyız.” Diye genişçe bir açıklama yapar.

Daha olgunlar ve tecrübeli hayvanlar soğukkanlılıklarını koruyorlar.  “Gençler doğru söylüyor ve haklılarda. Yinede bu ateşli konuşmalarda bir eksiklik olduğunuda söylemeyi, gençlerin affına sığınarak belirtmek istiyoruz…”  Bilge Baykuş un etrafında oturan divan heyeti pür dikkat konuşmaları dinliyor, konuşulan her sözü genç dişi geyikler ve tilkiler tarafından yıldırım hızında yazılıyor.  Kuşlar  yazılan notları alıp, heyetin önüne koyuyorlar. Heyet genç dişi geyiklere ve tilkilere bu güzel noksansız hizmetinden dolayı kutluyor ve onlara teşekür ediyor. Heyet, “Dölünüz çok ve ömrünüz uzun olsun!” duasını yapıyor, genç dişi geyiklere ve tilkilere…

Bu arada deneyimli geyikler, ayılar, kartallar, böcekler konuşmalarını sördürüryorlar. “…evet arkadaşlarımızın belirttiği gibi, gençler şunu hesap edemiyorlar. Buraya gelen insanlardan daha çok, buraya hiç gelemeyen, kahvelerde duman ve pislik içinde oturan adamlar dedi kodu yapıyor.   Barlarda eğlenen kadınlar ve genç kızlar bu iftirayı “Geyik Muhabeti”ni daha çok kullanıyorlar. Bunun için direnmek, ormana gelen avcıları ödürmek, çözüm getireceğine inanmak gerçekten zor.” Diyen deneyimli olgun geyikler ve diğer hayvanlar hem gençleri kırmadan onların hayatalarını söleyip, onlara örnek oluyorlar. Hem de  daha doğru olanı gençlere göstermek istiyorlar.

Ormanın kuytu bir yerinde toplanan hayvanlar heyeti. Tüm konuşmaları dinleyip, bittikten sonra da kararlar  oya sunulacak. Toplanan konseye katılan hayvanların çoğunluğu hangi yönden ne türden bir yaptırım yapılmasını istiyorsa, heyette o kararı “resmi ortak karar” olarak ilan edecek. Bu, bir türlü ve insanların becermediği, bir “Katılımcı doğrudan Hayvanlar-Demokrasisi” örneğidir. Sonunda görüşler oya sunuluyor. Ezici bir çoğunlukla, bir en yaşlı geyik, bir orta yaşlı ve bir de genç geyikten oluşan, üç kişilik bir temsil heyeti seçiliyor. Bunun yanında, ayılardan üç, kartallardan üç, kelebeklerden üç, karıncalardan da üç tane  seçilerek, gözlemci olarak heyetle birlikte gitmeleri kararlaştırılıyor. Seçilenlerin tümü, kendi özgür iradeleriyle aday oluyorlar. Orada adaylar  gizli oyla ve açık sayımla belirleniyor.  Ortak alınan karar şu: “İnsan kızlarını/oğullarını Allah a şikayet etmek.”

Temsil heyeti aldıkları “Şikayet Kararını” Allah’ a götürecek.

Uzun, zor bir yolculuktan sonra, heyet alınan kararla, Allah’ın huzuruna çıkıyor. Önce nöbetçiler bırakmıyor. “Allahın çok işi var. Bu basit iş için zamanı yok!” derler. Heyet görültü ederek diretiyor. "Biz Allahla görüşmeden gitmiyeceğiz.” Der. Öyle de yaparlar. Bunu içerde duyan Allah nöbetçileri azarlar. “Bırakın gelsin, anlaşılıyor ki, önemli bir sorunları var.”  Allahın sesini duyan hayvanlar sevinir. İçeri girerken Ayı ve Geyik  Ezrail ile dalga geçerler. “tetikçi, sen başka ne işe yararsın ki?” derler. Ezrail çok bozulur. “Görürsünüz, ilk fırsatta gelip canınızı kendi elimle yavaş yavaş alacağım.” Tehditinde bulunur. Bu sözleri duyan Allah “Geri zekalı, bu andan itibaren seni hayvanların canını almaktan azat ettim. Onlarla bizaat ben ilgilneceğim. Hayvanlar ne zaman ölmek isterlerse , o zaman ölsünler.” Ezrail gidip Allah ın ayağına kapanır. “Ben ettin siz etmeyin. Bir daha kendi başıma böyle zevzeklik yapmayacağım.” Dese de, Allah sözünden geri dönmez.

Heyet ; Allahın huzurunda, “Analtın bakalım derdinizi.” Diye sorar.

Allahım biz bu insanoğlunun iftirasından bıktık. Yıllardır bize aynı iftirayı ediyorlar. Buna sen bir çare bul. Artık bundan sonra iş size düşer. Biz insanlarla başa çıkamıyoruz. Bizi bu iftiradan kurtarın. Onurumuza dokunuyor. Size ayan beyandır. Biz ne yaptığımız.” Derler.

Allah önce gülümser, sonra derin derin düşünüp bir oh!..çeker.

Allah;

“ Ah!..Sevgili hayvanlarım ve geyiklerim, onlar benim adıma neler uydurduklarını ve adımı ne kirli işlerde nasıl kullandıklarını, bir bilseniz ihtihar edersiniz. Bakın bazılarını size söyleyim. Onlar adıma insan öldürüyorlar. Onlar adıma intihar eylemleri yapıp, yüzlerce günasız insanı öldürmekten çekinmiyorlar. İnsanlar utanmadan adıma “kurban” diye hayvan kesiyorlar. Daha söyleyim mi? İnsanlar iktidarlarını sürdürmek için, adımı her kötü işte kullanıyorlar…onlar aklınıza ve hayalinize gelmeyecek işler adıma yapıyorlar?” der Allah.

Geyikler ve diğer hayvanlar sessizce kalkıp, Allah’a niyaz edip ayrılmadan önce,

“Size nasıl yardım edebiliriz?” sorup niyetini iletirler.

ALLAH

“Benim için hiçbir şey yapmaya gerek yok. Sadece birlikte, düzen dirlik içinde yaşamaya bakın. Doğada hepinize yetecek kadar nimet verdim. Bunu adilce,kendi aranızda paylaşın. Adalet, eşilik, barış içinde yaşayın.  Her varlığın hakkına saygı duyun. Hakkınızı olanı alın.” Der Allah.

Bunları duyan hayvanlar şikayetlerini geri alıp, evlerine dönüyorlar. İnsanlar ne yapıyorlarsa kendilerine yaptığının bilincinde olmadıklarını düşünürler. Hayvanlar,  insanları kendi belaleriyle baş başa bırakıp, biribirini yeyip bitireceklerini anlıyorlar. İnsanlığı yok edecek belalar; Savaşlar, terör, genleriyle oynanmış gıda maddeleri, çevre kirlenmesi, salgın bulaşıcı hastalıklar, iktidar hırsı, bencillik ve iftira. İşte, insanları bitirecek kötülükler bunlar olduğunun farkına varırlar hayvanlar.

Daha hayvanlar evine dönmeden, Allah gökten onlara bir daha seslenir.

“Aslında ta bana gelmenize gerek bile yoktu. Bunu sağduyunuzu kullanarakta bulabilirdiniz. Neyse yinede, sizinle sohbet etmek hoştu. Korkmayın sizi hep çoğaltacağım. Biraz sonrada başka planetten gelecekler. Onların da derdini dinleyeceğim. Yarın başka gaksiden gelen var, onları da dinleyeceğim. Öğleden sonra balinalar şikayete geliyor… İşte benim işimde, tüm kainatı idare etmek ve onu bir düzen içinde tutmaya çalışmaktır. Bazen her yere kavuşamıyorum. Meleklerimi göndeririyorum. Onların da, çok becerikli olduğunu söyleyemem. Ezrail işleri karıştırıyor. Sırası gelmeyen insanların canını alıyor. Çok akıllı değil. Bakalın boş bir zamanımd onun yerine akıllı ve vicdanlı ve daha ahlaklı birini yaratacağım. Dünya işlerine en çok o karışıyor. Baksanıza meleklerim dünyayı ne duruma getirmişler. Meleklere, tam yetki verdim. Onlarda önüne ilk çıkan insanı “peygamber” ilan ettiler. Onlarda dünyayı düzeltemediler. Çünkü onlarda insandı. Bundan sonra yaratacağım meklekleri daha yetenekli ve güçlü yapacağım. Mevcüt melekler, acemiliğimde yarattığım ilk meleklerdir. Şimdi onların eksik ve yanlışlarını daha iyi görebiliyorum. Ne de olsa, on dört milyar yıllık deneyimim oldu. Önce şu insanlar biribirini bitirsin. Artık dünya insanlarından hiçbir iyi iş çıkmaz. Herkes bir şekilde pisliğe bulaşmış. Onlardan sonra,  Dünyada daha güzel yeni bir hayat kurma planlarım var. Yeni  planım mükemel bir dünya kurmak. Onun üzerinde değerli güzel insanlar yaşayacak…”Der. Allah…

Bu son sözleri duyan vayvanlar Tanrıya bir daha şükranlarını bildirerek, düşünceli olarak evlerine dönerler…

Bahattin seven 08 Ocak 2010 Cuma

 
Toplam blog
: 17
: 178
Kayıt tarihi
: 24.03.15
 
 

Sivas ın Kangal İlçesi Külekli köyünde dünyaya merhaba dedim. İlkokulu köyde, ortaokulu Sivas'ta,..