Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '11

 
Kategori
Günübirlik Turlar
 

Gezgin ve Hititler

Gezgin ve Hititler
 

12 ay tanrısı


Hafta sonu günübirlik geziye katıldım. Adres, Hattuşa ve Alacahöyük...

Sabahın erken saatinde buluşma noktasından hareket, oradan doğru Kayadibi Restaurant; burada çok keyifli bir kahvaltı. Zaten çok istediğimiz bir yeri görmenin verdiği heyecan var, bir de ortamın güzelliği... Ağaçlarla kaplanmış ve içinden su geçen bir bahçe, sabahın serinliği, sohbet, muhabbet. Daha ne olsun?

Kahvaltı molasının ardından yeniden yola koyuluyoruz. Ekibimizde her yaştan ve üç farklı milletten katılımcılar var. En küçüğümüz sanırım 13, en büyüğümüz ise 68 yaşında; kendisine hürmetlerimizle, bir alman ve bir kanadalı.

Aslında bu gezi organizasyonu bir önceki hafta yine alman misafirimizle birlikte gerçekleştirdiğimiz trekking turunda ortaya çıktı. Trekking’den dönerken ekip liderimiz bizi etrafta görünür halde bulunan kalıntılar hakkında bilgilendirmeye başlamıştı. O anlattıkça neden buraları da ayrıca görmüyoruz dedik? Hemen ayaküstü bir organizasyon yaptık, hafta içi formaliteleri tamamladık, internetten gideceğimiz yerlerle ilgili makaleleri ve sayfaları okuduk, yola çıktık. Bu geziyi diğer trekking gezilerinden farklı yapan ise arkeoloji, tarih, yürüyüş ve bilimi bir araya getirmesiydi.

İlk durak ... Hattuşaş'ta müze. Önce açık hava müzesinde neler göreceğimiz konusunda bilgilendik, bunları yola çıkmadan yaptığımız küçük kaynak araştırmaları ile birleştirdik ve remi tamamlamaya çalıştık. Hemen ardından Yazılıkaya... Burası bir açık hava tapınağı. Girişinde yazdığına göre şimdiye kadar bilinen Hitit kaya anıtlarının en büyüğü imiş. İki odadan oluşan bu mekanda Hititlerin yeni yılı kutlama törenlerinin yapıldığı düşünülüyormuş. Kayanın önünde tapınağı dış dünyadan ayıran, bünyesinde mimari öğeler bulunduran büyük bir yapı kompleksi var. Ancak ana odaları oluşturan A ve B odalarının üzeri hiçbir zaman kapatılmamış. B odası, bugünkü öbür dünya olarak tanımlayabiliriz, daha sonra yapıldığı ve fazla dış atmosfere maruz kalmadığından iyi korunmuş ama A odası o kadar şanslı değil. Her iki odada da tanrı ve tanrıça motifleri, 12 ay tanrıları ve kutlama ritüelini tanımlayan elemanlar mevcut. Tek fark B odasındaki kabartmaların diğer dünyaya saygı adına daha küçük yapılmış olması, bağlantı yerlerinde aslan motifleri bulunan ve güç ve korumayı temsil eden kılıç ve ölülerin küllerinin saklandığı düşünülen boşlukların varlığı. Bu boşluklarla ilgili başka bir fikir de tanrılara verilen adakların buralara bırakıldığı. Buraya Yazılıkaya denmesinin sebebi ise her bir figürün üzerine hiyerogliflerle yazılan isimleri. Yanlış bilmiyorsam bunlara “isim kartuşu” deniyor. Unutmadan, B odasının da büyük olasılıkla M.Ö. 13. Yüzyılın sonlarında 4. Tudalia’nın oğlu 2. Şuppilulluma tarafından ölen babasının anısına yaptırıldığı biliniyor.

Sonraki durak Aşağı ve Yukarı Şehir. Şimdi tam giriş kapısındayız. Yukarı Şehir için girişte yazanlar şöyle: Sağda yer alan Büyükkale kral sarayı ile ova düzlüğü arasında kalan bölgeye Aşağı Şehir deniyor. Buraya önce Hititler sonra Asurlular yerleşmiş. Kuzey ve kuzeybatıda kazılarak ortaya çıkarılmış Hitit dönemine ait konutlar anıtsal tapınağı çevreliyor. Bulunduğumuz yer ise tapınağın giriş kapısı. Taşlı yollar ve depoların kenarında tapınağa ulaşılıyor. Gerçek tapınak merkezde. Sol tarafta ise kireçtaşı bloğundan yapılmış, iki dar tarafı ikişer aslan başı ile süslenmiş tek parça Aslanlı Tek Tekne var. Bir de buradayken; büyükçe bir blok halinde saklanmış, daha küçük eşleri Mısır’da bulunan, kocaman yeşil taşın yanında dilek tutmayı unutmayın... Üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer konu buraya dair ise bu yeşil taşın Mısır’dan mı buraya yoksa buradan Mısır’a mı taşınmış olması. Bu alanda daha ileride iki tane tapınak var, burada kazılara devam ediliyor.

Sonraki durak Yerkapı. Tabanı 80m geniş, yüksekliği 15m ve uzunluğu 250m. olan bir yığma set. Bu yığma set üzerinden geçen surun orta kesiminde Sfenksli Kapı ve bunun hemen altında Potern adı verilen, yığma setten önce yapılmış 70 metrelik bir tünel var. Şehrin en yüksek yerinde bulunan Yerkapı’nın koruma amacından çok gösteriş için olduğu düşünülüyor. Girişteki tanıtım levhasında ziyaretçilerin tünelden geçip sola dönmeleri, doğu merdivenine kadar giderek yığma sete çıkmaları ve Sfenksli Kapı’dan geçerek yine şehir içine dönmeleri tavsiye ediliyor; biz söz dinlemedik, tersini yaptık ama tapınak itiraz etmedi.

Sonraki istasyonda bugüne kadar hiç işlem görmemiş ilk bronz çiviye şahit olduk. Gezimiz süresince eski müze müdürümüz de bize eşlik etti, hatta kendisine ayrı bir teşekkür borçluyuz; çiviyi fotoğraflayabilmemiz için neredeyse düz bir duvara çıkıp bizim için fotoğraf çekti.

Gezinin belki de en eski ve önemli kısmı ise Hititler tarafından M.Ö. 1240 yıllarında yapıldığı düşünülen ve hala işletmede olan Alacahöyük Hitit Barajı idi hiç şüphesiz.

Son durak ise Alacahöyük, yine önce açık hava tapınağı sonrasında müze. Bunun özel bir sebebi yok, sadece yemekte çok oyalandığımızdan hava kararmadan açık hava dolaşalım dedik. Buraya dair aklımda kalanlar ise ölülerin yüzleri doğuya dönük gömüldüğü ve mezarlarına onları temsil eden eşyaları ile birlikte gömülmeleri imiş. Bu mekanda da bunu üzeri cam kaplı mizansenlerle ifade etmişler. Ek olarak buraya özel iki başlı kartal ve hiç çimento kullanmadan yapılmış duvarı belirtebilirim. İki başlı kartalın ayaklarının altında da tavşanlar. Bu da her yerde olduğu gibi gücü temsil ediyormuş. Müzenin bahçesinin dışında her yerde olduğu gibi hatıra eşyaları satan yerler var, oradan da bir kitap ve iki başlı kartal motifli eşyalar almayı ihmal etmeyin. Ben aldım, çok şık...

Böylece gün batımı ile birlikte gezimiz de sona ermiş oluyor. Herşeye rağmen bizi büyük bir sabırla gezdiren müze müdürümüze, rehberimize ve anlayışlarından dolayı bütün katılımcılara da ayrıca teşekkür ederim.

Son olarak bir hatırlatma daha; sürekli günlük yürüyüşlere trekking diyoruz ancak bunun doğrusu hiking’miş, trekking ise bir gece konaklamalı yürüyüşlerin adıymış. Böylece bu bilgiyi de paylaşmış oldum.

 
Toplam blog
: 38
: 4648
Kayıt tarihi
: 03.11.07
 
 

Çok okurum… Bazen kendi çapımda yazılar karalarım, kendim de beğenmem ama olduğu kadar, napiyim… ..