Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Gezi : Kordelia'ya yolculuk (I)

Gezi : Kordelia'ya yolculuk (I)
 

ağaçlar.net


 
Dikkat ederseniz birkaç gündür ortalarda yoktum. (Millet seni mi izliyor, işinde gücünde.. Nerden bilsin yahu!) Neyse, bazıları sanabilir ki, “Hoca yine düşsel yolculuklarından birine çıkmıştır; kimbilir yine neler yumurtlayacak..!
 
Yok öyle pek fazla uzaklara gitmedim. Bu kez KORDELIA’daydım… Şimdi bazıları gülümseyecekler. Yahu bu adam da iyice saçmalıyor diyecekler… Oysa gittiğim yerde yaşayanlar bu bilgiye sadece gülümseyecekler.. “Hoca buraya ne zaman gelmiş ..”diyecekler. Oradaydım, oradaydım. Kordelia’da …
 
Otur.. otur.. otur evde canım sıkıldı. Ne kadar otursan, o kadar oturuyorsun. Böyle saçmalık olmaz… Hava güzel. Millet, Paris’miş, Londra’ymış, Hamburg’muş, İtalya’ymış gezip duruyor , sen bilgisayar başında düş kur otur. Birden “Olur mu ya…” diye ayağa kalktım. Doğru eşimin yanına giderek, “Hadi gidiyoruz..” dedim. O benim böylesine akıllılıklarıma alışık olduğu için , “Nereye böyle ..?” demedi. “Bavul hazır. Ama nereye?” dedi. Onun bavulu her zaman hazır ve nazırdır.. Gezme sözü edilmesin, benden önce o fırlar ortaya. Tabii akşam vakti (8.10.14-Çarşamba), gidiyoruz, ama sabahleyin… Kordelya’ya… 
 
Neresi orası, hoca? Hala ağzından bir hayırlı yer adı işitmedik, diyeceksiniz… Valla başlangıçta ben de “KORDELİA”yı duymamıştım… Onu da rastgele orada öğrendim.
 
Nereye mi? İzmir’e … Kordelia’yı da orada öğrendim. Anlatırız…
 
Ertesi sabah İzmir’e bir tren var. Tam saat 07.00’de . Sabahın körü, derler ya Anadolu’da tam o saatlerde. Ne yapalım canımız trenle bir yolculuk istedi. Bandırma-İzmir yolculuğu. Kızım orada yaşıyor. Gidelim, yeni evini görelim, gariban bizi çağırıp duruyor. İki günlük bir ziyaret yaparız, döner geliriz. Kimseyi de fazla sıkmak istemem.
 
Akşamdan her şeyimizi hazırladık. Sabahın köründe, taksimizi çağırıp, bir saat önceden aşağıya limana indik. (Antrparantez: Bizim hanımın adetidir, her yere ne kadar mümkünse, o kadar erken gider..) Aşağıda, ünlü Bandırma börekçisi’nde bir güzel karnımızı doyurduk, çayımızı içtik, eşim hiç çay içmez, o da sütünü içti… Gazeteciye baktık. Gazeteler gelmiş yığın olarak duruyor ama gazeteci :  “Daha bu saatte paketleri açamam,”dedi. Biz de ısrar etmedik. İşte şimdi cahil.. cahil, İzmir’e kadar git. Niye? Bir gazete bayinin tembelliği yüzünden. Neyse onu da, sonra hallettik. Nasıl mı? Anlatırız…
 
İstasyona vardık. Bandırma istasyonu limana bitişiktir. Bir yanı denizdir. İstanbul feri-botu yanaşır, ondan inen yolcular, İzmir trenine binerler. Ama sabahın 7’sinde feribot filan yoktu. Biletimizi aldık. Kaça mı? Hiç sormayın..
 
65 yaş üzerine (kaç yaş üzeri olduğunu söylemem..!?) indirim yapıyorlarmış. Biz ikimiz, 65 yaş üzeri iki genç, toplam 23 TL’sı para verdik (DDY neden iflas ediyor anladınız mı?) Adam başı 11.5 TL’sı mı? İşte o kadar… Hayret valla. Bi gazoz parasına. Neyse uyanmasınlar; onu da zamlandırırlar.
 
Bu trenin adı “Hızlandırılmış Tren”miş , neresi hızlandırılmış anlamadım. Dağın başındaki  her istasyonda durdu. Ama belki haklılar.. Bazı istasyonlarda durmadı. İşte, anladığım kadarıyla şu telefon teknolojisi… Eğer istasyonda yolcu yoksa, haberleşiyorlar; tren durmuyor. Vakit kazanmanın en basit yolu bu . Telefon… Gayet mantıklı…
Bandırma – Balıkesir arasında kaç istasyon var. Sayalım bakalım :  Aksakal, Sığırcı, Susurluk, Yeniköy, Balıkesir.. İşte o kadar (Tam.17.43’de) oradasınız.
 
Trende üç tane vagon vardı. 1.nolu vagon Balıkesir yolcularına,2.nolu vagon, Manisa’ya kadar olan yolculara; 3 numaralı vagon İzmir’e … 6 saat 15 dakikalık bir yolculuk..  Ne derler, bazen “Varmak değil ama yol almak daha güzeldir,” seyrede seyrede gidiyorsunuz. Dağlar tepeler… Tren, otobüse nazaran daha çok doğanın içinde yol alıyor.
 
Trenin vagonları rahat, oturulan pulman koltuklar oldukça konforlu… Fakat ne yazık ki arkaya yatmıyorlar. Öyle kazık gibi gidiyorsun. Koltukarası mesafeler rahat. Eskiden, hem alaturka hem alafranga tuvaletler vardı ve açıktı. Bu kez “alafranga” tuvaletleri kapatmışlar ve oraları engellilere ayırmışlar. Bu tuvaletlere gitmek için şefdötren’den epeyce bir soruşturmadan geçiyorsun:
“Engelli misin?”
“Eh.. biraz..” (kafadan çatlaklığı herhalde engelden saymıyorlar..)
“Engelin nedir?” (Neyse öyle bir soru sorulmadı ama, sorulmuş kadar oldu.)
Neyse, tuvalet ilgilisi bulundu, özel izinle tuvalet açıldı. Adam kapıda bekledi. Ben çıktıktan sonra , bir güzel kitledi.
 
Sanki, herkes alaturka tuvalete gitmeye mecburmuş gibi.. Alafranga tuvalet özel… Turistlere bile soracaklar..
 
“Sakat mısın?”…?
Bu zamanda bu kafa, ancak bizim memleketimizde olur. Alafranga oldu mu, kitleyeceksin.. Hastanelerde de öyle… Bu memleketin ne kadar geri gittiğini gösteriyor. Ben size söyleyeyim mi, uygarlığın bin tane göstergesi varsa, bir tanesi de “Alafranga tuvalet”tir. Onu nasıl kitlersiniz yahu? Yasak hemşerim, nireye? Stalin devrinden kalma adetler… Ne ayıp… Bırakın bu numaraları. Biraz adam olun!
 
Demeye kalmadı, Balıkesir’e gelmişiz. Hanım: “Koş gazetelerimizi al…” demeye kalmadı, ben fırladım, çocuklumun geçtiği peronlarda sekmeye başladım (4-5 yaşlarımda buralarda koşturup dururdum. Babam istasyonda çalışırdı. Veznedardı.) Balıkesir’de epey inen binen oldu. Gazetelerimi aldım. Adlarını söylemem, sonra rengim belli olur! 
 
Sonra, tıngır mıngır hadi bakalım İzmir yoluna…
 
Artık marşlar söyleyerek hızla İzmir’e doğru yol alıyoruz:
“İzmir’in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa
 
İzmir’in dağlarına bomba koydular
Türk’ün sancağını öne koydular
Şanlı zaferlerle düşmanı boğdular
Kader böyle imiş ey garip ana
Kanım feda olsun güzel vatana..”
 
İzmir’in o günleri kaldı mı? Yoksa İzmir İzmir’likten çıktı da , kapitalist dünyanın, gariban bir parçası olarak, bir kenara mı itildi.. Bunu göreceğiz…
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..