Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '13

 
Kategori
Siyaset
 

Gezi olayları ve Mısır olaylarında basının tutumuna dair

Gezi olayları ve Mısır olaylarında basının tutumuna dair
 

Mısır'da olan olaylar malum. Uzun zaman önce başlayan halk hareketini herkes başkaldırı olarak nitelendiriyor, halka inanılmaz destekler veriyordu. Tabi bu arada bizim duyarlı basın 24 saat meydanda canlı yayın yapıyor, gazeteci, akademisyenler ise meydandan canlı yayına katılıyordu. O dönem, halkın demokrasi ile tanışmaya başladığının ve bunun gelecek adına önemli olduğunu anlatıp durdular.

Çok uzun zamandır demokrasi ile tanışmayan Mısır'da ilk defa seçim yapılınca bizim akademisyenler, yazarlar pek sevindiler. Neticede Mısır ilk demokratik seçimini yapıyordu. Tabi bu arada ülkemizdeki demokrasi, adalet olgularını konuşmaktan bir haberlerdi.

Daha sonra, Mayıs'ın sonunda Türkiye'de Taksim Gezi Parkı olayları patlak verdi. Olaylar toplamda ülkemizde sadece 2 tane küçük bütçeli ama büyük yürekli kanallarda canlı veriliyordu. Dünya basını ise olayları kendi ülkelerinde canlı yayınlıyorlardı. Tabi bu arada sözde en çok izlenen kanallarda ise penguen belgeseli, portakal sosuna yatırılan ördek sosu tarifi ve Galatasaray'ın şampiyonluğu konuşuluyordu.

Gezi parkı eylemcileri ise her türlü iftiralar ile suçlanmaya çalışılıyor, demokratik yollarla yapamadıklarını kara oyunlarla yapmaya çalışıyorlardı. Polis ve kim oldukları, kimin emrinde çalıştıkları belli olmayan eli sopalı, satırlı mahluklar eylemci arayıp, pejmurde hallerine bakmadan karşısındaki kadınmış, çocukmuş aldırış etmeden dövdüler.

Ve bugün...

Mısır'da darbe oldu. Bu elbette yanlış. Darbenin tarafında olan, her türlü darbeyi destekleyen kişi, kurum ve kuruluşlar benim karşımdadır. Darbe hiç bir zaman çözüm değildir. Darbe, bizim kavgasını verdiğimiz demokrasi ve özgürlüklere son derece aykırıdır.

Fakat bizim cici basınımız, Mısır'da yapılan olaylar ile Gezi Parkı olaylarını bir tutmaya çalışıyor. Olayların patlak verdiği zamanda bizlere Slovakya'yı tanıtan bir kanalımıza geçen günlerde çıkan birisi ''Gezi eylemcileri, eylem yaptıkları zaman orduyu darbe yapsınlar diye beklediler'' dedi. Bunu cidden dedi.

Olaylarda ön planda olan sanatçılar, halk kitlesi, sivil gruplar... Böyle bir talepte bulundu mu acaba? Eğer bulunduysa biz neden görmedik, duymadık? Birilerine yarananmak adına her türlü çirkin iftiraları atmak mesleğinize yakışmaz. Sizin mesleğiniz doğruları halka ulaştırmak için var.

Örneğin, Başbakan, Vali, İç işleri bakanı ortak dille ''Acilen çıkın müdahele edeceğiz'' diyor. Ana muhalefet vekilleri ise ''Yaptığınız sivil faşizm'' diyor. Medya ise arada bir kaç eski görüntü veriyor. Tabi bu ara kendinizi sorguluyorsunuz. ''Bu medya kimlerin tekelinde'' diye. İşte o an kendinden bile utanıyorsun.

Bakın bu topraklarda varlığıyla onur duyduğum Uğur Mumcu bu konuda neler diyor...

"Basın özgürlüğü, haberleri serbestçe elde edip yaymak ve her türlü düşünceyi yine serbestçe elde edip yaymak ve her türlü düşünceyi yine serbestçe dile getirmek demektir. Şirketleşme ve holdingleşme demek değildir."

"Basın özgürlüğü bugün iki tehlike ile karşı karşıyadır. Birinci tehlike devletin basın özgürlüğü üzerindeki kısıtlayıcı ve yasaklayıcı tavrıdır. İkinci tehlike, basın organlarını ele geçirecek ve basında tekelleşme yaratacak olan holdingleşmedir. Bu durumda da basın özgürlüğü, sermayenin baskısı altında tutulacak ve belli iş çevrelerinin güdümü, basın özgürlüğünü iyice yok edecektir."

"Devlet bankalarına sırtınızı dayarsınız, sıkışınca gazeteyi başka bir holdinge devredersiniz, borç yükünüz devlet bankalarının sırtında kalır, eldeki gazete yine piyasa ekonomisinin faziletinden söz eden satırlar döktürür, olur biter."

Daha öncede belirttiğim gibi...

Biz kendimize ''Kalem satmak şeref satmaktır'' diyenleri örnek aldık.

Keşke basın mensubu bu felsefeyi benimsese...

 
Toplam blog
: 117
: 379
Kayıt tarihi
: 01.09.12
 
 

Öğrenci, sanatsever, sporsever, Mustafa Kemal Atatürk... ..