Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

Gezi Parkı ‘’Büyük Oyun’’ mu? Örgütlü, Planlı mı yoksa toplumsal bir patlama mı?

Gezi Parkı ‘’Büyük Oyun’’ mu? Örgütlü, Planlı mı yoksa toplumsal bir patlama mı?
 

Ak Partinin gezi olayları için hazırladığı ‘’Büyük Oyun’’ adlı kaseti izledim… Hem de iki kez… Sonra günlük gazeteleri okudum… Amerikan Kongresinde savunma yapan Türk uzmanın olaydan daha çok DHKP-C’yi sorumlu tutması karşısında epey güldüm… Öyle yaaaa, DHKP-C ve diğer sol örgütler öyle güçlenmişler, öyle güçlenmişler ki iktidara kök söktürüyorlardı...

Aslında söylemler bir dışarıya, bir içeriye karşı yapılıyor… İçeriye karşı yapılan söylemlerde strateji şu: Biz yani iktidar mükemmel ötesi mükemmeliz ve mükemmelin ötesinde hizmetler yapıyoruz… Ancak dış güçlerin kışkırttığı marjinaller, gücümüzü kırmak için Gezi Parkı olaylarını tezgahladılar… Kim bu Dış Güçler? Belli adresler var; Avrupa ve Amerika… Ya da oradaki kurumlar… Ancak dünya küçüldü, anında tepki geliyor: ‘’Ne diyorsun kardeşim?’’ sen diye…

Dışarıya karşı söylemlerin stratejisi ise: Biz birinci sınıf demokrasisi olan bir ülkeyiz… Halk bir konuda tepkisini koydu… İktidar buna saygı gösterdi… Taşkınlıkları ise polis, yasalar çerçevesinde önledi… İktidarı destekleyenler, bizi anlıyor… Ama dedim ya dünya küçük; görüntüler ve içerden başka seslerde gidiyor dış dünyaya… O zaman Birleşmiş Milletler'de, Avrupa Parlamentosu'nda ve diğer saygın kurumlarda çıkmaya başlayan kararlar iktidarın canını acıtmaya başlıyor… Suratlar düşüyor…

İşte yaşanan bu bir aylık öykü için şimdi halka ‘’gerçekleri anlatmak’’ için kasetler hazırlanıyor… Peki her şey halkın gözü önünde olmadı mı? Hala olmuyor mu? Peki halk hala niye ikiye ayrılmış durumda? Gördüğü şeyi görmüyor mu? Sahi tek bir görüntü, olay, eylem nasıl oluyor da kafalarda çok sayıda olabiliyor? Bu olaylar zaten kafamda yıllardır tartıştığım konuları göre test etti...

İlk önce insanlara iletişim gerekiyor... İnsan öyle bir kurgulanmış ki: Olay somut olsa bile aklındakilerle bakıyor olaya... Her resmi aklındakilerle yorumluyor... Aynı somut olayın, aynı resmin, aynı eylemin hiç bir yansıması aynı olmuyor kafalara... Şu anki düşünceyi daha önce kafaya yerleştirilmiş düşünce belirliyor...

O zaman yaşamın, gördüklerinin eylemin ve de dış dünyada olanların anlamı kalmıyor bence… Şartlanmış kafalarla bakan (kafa demeyeceğim) beynin içinde at gözlüğü işlevi gören kelimeler var... Bu şartlanmalar, kodlamalar düşüncelerin çiçek açmasını bitiriyor işte... Dünyada hiçbir eylem ya da somut olayın sallayamayacağı, sarsamayacağı bir düşünsel yapı bu… Tüm diktatörlerin, tüm tek tipçilerin üretmek için çırpındıkları insan şekli…

Oysa bu insanın bitirilişi bu… Ancak insan kutsallara hizmet için gelmiştir dendi mi iş bitiyor…

Yine de şaşarım bu işleyişe… Tamam, her olay karşısında insan kendini Legolarla yeniden üretemez… Düşüncesinin çatısını kurar ve oraya istediklerini taşır... Fakat fırtınaların taşıdıklarının o çatıyı zorlaması gerekmez mi?

Demek ki düşünceleri doğrulayacak tek olay olmasa da, ya da düşünceleri her şey çürütse de bizler aynı düşünmeye devam edeceğiz... Aslında herkesin her olayda nasıl davranacağı belli... Her olaya nasıl bakılacağı baştan belli ise bizler neyin tartışmasını yapıyoruz? Dinsel açıdan bellidir olaylara nasıl bakılacağı... Ya da sistemi dövmek isteyenler her buldukları değnekle sistemi dövdüğünü sanırlar... Ben yürekleri acıtan şiddet olayına nasıl bakacağımı şaşırmıştım oysa... Bireysel çıkış olayına gelince...

Düşünsel devrim yapanlar genellikle kendi toplumlarının dışladığı, kabul etmediği, içlerinden koparıp attığı Kurbanlardır... Başka bir deyişle hiçbir peygamber kendi şehrinde peygamber olmamıştır... Bireysel çıkış düşünebilme şeklinin değişmesidir... Matematik nasıl bir soyutta düşünme sanatı/bilimi ise, insan kültürü aslında çoğu zaman düşünme sistematiğidir... İşte bu düşünme sistematiğini bazıları alt üst eder... Aynı kelimelerle düşüncenin tamamını, bazen de dar bir alanını yeniden belirler... Gelişim zaten budur... Düz bir şekilde ilerler gözüken her şey çoklu çelişkiler sayesinde ilerlemektedir... Bir çelişki zaman içinde etkisini yitirir... İlerleme için yeni bir çelişki ya da düşünce sistematiğinin gelişmesi gerekir... Neyse bu ufak diyalektik dersi için kimseden özür dileyecek değilim... Gezi Direnişini aslında ilerlemenin tıkanıklığı olarak algıladım ben… Ya da zorla tıkanıldığı şeklinde de ifade edilebilir… Bir şeyler de tıkandığında patlar…

Örgütlü olmaya gelince; Elbet her alanda örgüt diye yalvaranlardan biri olan ben, niye bu ani patlamaların yanında yer alıyorum? Örgüt bir düşünceyi hayata geçirmek için kurulur... Herkesin düşüncesi kendisine göre ise örgüt kurmanın bir anlamı kalmıyor ki… Zaten tıkanmış, lime lime dökülen düşünceleri yaşatmak için kurulmuş ser sefil örgütler var... O yüzden yeni düşünceler yeni örgütleri doğurmalı diyorum… Örgütlü olmak vazgeçilmezlerimdendir benim.. 

 
Toplam blog
: 615
: 948
Kayıt tarihi
: 25.06.10
 
 

1959 Denizli doğumluyum.. İ.Ü. İktisat Mezunuyum.. Emekliyim ve hala çalışıyorum.. Yaşam bizden önce..