Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Gezi Rehberi - 2

Gezi Rehberi - 2
 

Çınaraltı'nda ayran keyfi bir başka olur.


Çanakkale’den sonra İda (Kaz) Dağlarının eteklerindeki dünyanın en fazla oksijen yoğunluğu bulunan yerlerinden birisi olan Küçükkuyu istikametine yola koyuluyoruz. İlk yorgunluğumuzu atmak için güzergâhımızın üstünde bulunan Erenköy Bağ Evi restauranta giriyoruz. Küçük ve yeşilliklerle bezenmiş şirin bir yer. Tam Çanakkale Boğazı’na nazır, püfür püfür esen rüzgârın eşliğinde siparişlerimizi veriyoruz. Gözlemesi ve mantısı çok leziz. Hele ev yapımı ayranın tadına doyamadık. 

Moladan sonra yol boyunca zeytin, zeytinyağı, salça ve birçok baharatın satışa sunulduğu renkli görüntüleri izliyoruz. Dönüşte almak niyetiyle yolumuza devam ediyoruz. Küçükkuyu’ya girmeden önce Yeşilyurt Köyü’nün yoluna sapıyoruz. Kısa bir süre yol aldıktan sonra Çınaraltı restauranta giriyoruz. Buranın inanılmaz yeşil bahçesi ve ağaçları ilgimizi çekiyor. Ortasından geçen küçük bir çayı, ortada havuzu ve odun kütükleriyle bölünmüş oturma yerleriyle gerçekten muhteşem bir yer. Kocaman çınarların gölgesinde bol temiz havayı içimize çekiyoruz. Buz gibi ayranlarımızı içerken hayranlıkla çevremizi izliyoruz. 

Çınaraltı’ndan çıktıktan sonra Yeşilyurt köyüne doğru çıkıyoruz. Şu sıralar çok izlenen Karadağlar dizisinin çekimleri bu köyde yapılıyormuş. Köyün geneli taş evlerden oluşuyor. Küçük ve güzel bir meydanı var. Eski camisi, çok eski karakolu ve tarihi evleriyle gerçekten film karelerinden fırlamış gibi. Merakla dar sokaklarında gezinirken sıcak bir davet alıyoruz. Buyrun diyor bize Aykut ve Canan Örnek çifti. Köy evlerinin ortasında bulunan bahçeye giriyoruz. Çeşit çeşit ikramlarını seriyorlar önümüze. Aynı zamanda ürettiklerini isteyenlere satıyorlar. Dağlardan topladıkları kekik ve nane, Canan Ablanın kendi elleriyle yaptığı tarhana, erişte, salçanın yanı sıra birçok farklı tat buluyoruz. Mis gibi zeytinyağı sabunlarının kokusunu içimize çekiyoruz. Sıcacık sohbetleri, ikram ettikleri çayla birlikte daha bir tatlanıyor. Köyün her tarafında doğal olarak Kapari bulunuyor. Öyle ki duvar aralarından bile fışkırmış durumda. Turşusunu yapıyorlarmış. Ekşimsi, buruk bir tadı var ve birçok derde deva olduğu söyleniyor. Vedalaşarak ayrılıyoruz bu güler yüzlü insanlardan. 

Günün bitimine yakın Küçükkuyu’ya geliyoruz nihayet. Kalacak yer ararken etrafımızı inceliyoruz aynı zamanda. Küçük bir yer ama insanı kendine çeken bir havası var. Koylarıyla, sahiliyle, limanıyla ve köyleriyle muhteşem bir yer. Sahil boyunca balık restaurantları, çay bahçeleri dizilmiş. Tekneler demir atmış sıra sıra. Bu güzel ortamın içinde sahil meydanında zeytindalı uzatmış Atatürk heykelini görüyoruz. Etrafında dönüyoruz inceleyerek fakat büyük önder Atatürk’e benzetmekte güçlük çekiyoruz. Böyle bir yerde daha özenli, daha gerçekçi bir Atatürk heykeli olabilirdi diyerek otel bulmaya koyuluyoruz. Sahilin hemen arka sokağında Alibaba Motel’de yer buluyoruz. Sahibi İpek Hanım ve Recep Bey çok güler yüzlü, pek misafirperver. Bizi rahat ettirmek için elinden geleni yapıyor kendileri. Oda fiyatları da oldukça uygun geliyor. Sade, rahat ve huzurlu bir ortam. Mükemmel bir terası var. Eşyalarımızı bırakıp bir şeyler yemek için gezinmek için çıkıyoruz. 

Gece sahilde yürüyüşe çıkanlar, küçük alışveriş tezgâhları, mini barları ve yol üstü kafeleriyle oldukça renkli bir ortam. Balık, meze, yöreye özgü ot yemekleri ve salata çeşidi bol. Seçim yapmak zor tabii. Kendimizi güzel bir ziyafete hazırlayarak bugünü noktalıyoruz. Bakalım yarın bize neler getirecek. 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..