Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '17

 
Kategori
Yurtdışı Tatil
 

Gezinin dokuzuncu günü St. Petersburg’da grup, şehir turu sonrası Peterhoff Yazlık Sarayı'nı gezer.

1 Ağustos 2008, Cuma, sabah saat 8:00’de St. Petersburg’a varan gemi halkı, memleketlerine dönmeden önce, bu son durakta, üç gece kalacak. “Abla”, limanda şehir turu için bekleyen otobüse binmeden önce göz attığı günlük programdaki, hava +24, gece +10 derece, parçalı bulutlu ve yağmurlu olabilir ibaresi üzerine yağmurluğunu alır, sayfanın ortasında, siyah harflerle yazılı ÖNEMLİ AÇIKLAMA Değerli Misafirlerimiz, Her büyük şehirde olduğu gibi St. Petersburg’da da hırsızlık son senelerde had safhaya ulaşmıştır. Bu yüzden değerli eşyalarınızı yanınıza almayın. Ayrıca kalabalık yerlerde (metro giriş ve çıkışlarında) dikkatli olunuz uyarısını dikkate alıp bel çantasını kontrol eder.
 
Otobüs, trafik sıkışıklığı içinde yol almaya çalışırken, durumu "…taşıt alım vergisi olmadığından herkes kolayca araba sahibi olabiliyor, arada kazalar da olunca yol tıkanıyor" diyerek açıklayan rehber, devamla "…kuzeyin Venedik’i diye anılıyor… önce St. Petersburg, sonra Petrograd, Leningrad sonunda Petro’nun verdiği isimle yine St. Petersburg… 1703’te Petro, herkes birer taş alıp getirsin, kenti yapalım diyerek… 42 ada, köprülerle bağlı 70 kanal… 6 milyonluk nüfusun 2.5 milyonu yeraltında metroda… İnşaat işinde Türkler var, Alarko rüşvet vermediğinden dışlandı…"
 
Grup, mavi beyaz boyalı Katran Kilisesi önünde durur; ters yönden gelen ışığa karşın görkemli katedrali resimlemeye çalışırlarken Türkçe konuşarak araba bagajı minik dükkanlarından Rusça aksanıyla Türkçe seslendirilmiş St. Petersburg ve Hermitage DVD’leri, matruşka, tahta kutular… satan gençlerden alışveriş ederler. Şehir turuna devam niyetiyle tekrar yola çıkarlarken, belirgin temiz renklerine karşın katedralin iç karartan ismiyle ilgili rehberin açıklaması "…iki ahşap duvar arasına katrana bulanmış urgan döşüyorlar, yalıtım amaçlı yani…"
 
"Kent, Baltık Denizi kıyısında Fin Körfezi’nde yer aldığından, Gulf Stream sıcak su akıntısının etkisiyle Moskova’dan daha ılıman bir iklime sahip… bir dönem Rusya’nın başkenti de olmuş…" Bir restorasyon iskelesinde tulumlu bir işçi kadının çalıştığı birkaç katlı, çok geniş cepheli binalar arasındaki geniş alan, park ve caddelerden geçerlerken "…Belediye Başkanı ile Vali aynı kişi… Sonradan Aziz unvanı da almış Büyük Petro bir deha, en büyük hayâli sıcak denizlere çıkabilmek, marangozluk, gemi mühendisliği öğreniyor, niçin, kendi donanmasını yapabilmek için… Limuzin kılıklı Hummer’lar ABD lisansı altında burada üretiliyor… Gogol’un pek övdüğü, 4.5 km uzunluğundaki Nevski Caddesi, her biri 110 tonluk sütunlarıyla Aziz İzak Katedrali… kentin 300. yılında bazı caddeler granitle kaplanmış… Mavi kubbesi, bizimkilere benzemeyen iki minaresiyle Tatar Camii, …yaklaşık 300.000 Müslüman var… Saman Meydanı’ndaki sütun üzerinde Dünyanın tüm dillerinde barış, sevgi, kardeşlik yazılı…"
 
Kent içindeki, yüksek ağaçlı, serin, temiz pek çok parktan birinde mola verip kumanya öğle yemeğini yedikten sonra grup, otobüsle Petro’nun Avlusu anlamında, 146 hektar genişliğe sahip Peterhoff’a varır: Çizimlerini Petro’nun yaptığı, sadece yukarıdan gelen suyun kendi basıncıyla çalışan 144 adet fıskiye… çok değişik renk ve görünümde çiçekler… Roma Çeşmeleri… Satranç tahtası görünüşlü fıskiye düzenlemesi… kuş evi… soyluların geçtiği caddede düzenli aralıklarla oluşan su tüneli… metal ağaç görünüşlü fıskiye… bazı taşlara basılınca fışkırdığı söylenen suyun aslında geride göze batmadan oturan bir gencin kumandasında olduğunu duyduğunda “abla” bu ve buna benzer pek çok su’lu şaka düzenlemiş Petro’nun kendine özgü espri anlayışına şaşar. Bahçenin her yanında, grubun artık yadırgamadığı gelinler… Baltık kıyısında, karşıda, St. Petersburg, Kronstad Adası… Ayağını okşayanın buraya tekrar geleceği söylenen parlak ayaklı Şeytan Heykeli… Havuzların ortalarında yüzleri Petro ve Katerina’ya benzetilmiş Adem ve Havva heykelleri…
 
Yazlık Saray’a girerken grup, orijinal parkeyi hırpalamamak için, ayakkabıları üzerine kalın galoş geçirir. 2. Dünya Savaşı’nda neredeyse yerle bir olan sarayın restorasyon macerasının anlatıldığı odayı; duvarları ipek kumaş kaplı, mavi çini sobanın olduğu Mavi Salon, göz yanılgısına neden olan masif parkesiyle Balo Salonu, yanmakta olan Osmanlı Donanması’nı resmeden Osmanlı–Rus Savaşı konulu tabloların bulunduğu Taht Salonu, altınlı Arzuhal Kabul Salonu, soğuk yüzünden yemeği sıcak tutma amaçlı benmari kaplarıyla yemek takımlarının sergilendiği Beyaz Yemek Odası, Çin’den hediye mobilya ve döşemesiyle Çin Odası, yerden tavana, 8 modelin değişik 300 adet portresinin sunulduğu Portreli Oda, sülünlü ipek dokumalarla döşeli, müzik köşeli Dinlenme Odası, duvarlar Çin ipekleriyle kaplı “divan”lı oda, duvarı goblen kaplı depolarda bombardımandan çok iyi korunmuş mobilya ve avadanlıklarıyla Makyaj Odası, açılıp kapanabilen yeşil çuha kaplı masalarda pırlantalarla oynanan Oyun Odası, bordo Kavalyeler Odası, kristal, porselen ve gümüşlerin ışıdığı Yemek ve Çay Odası, Müzik ve Dans Salonu, mekanik marifetli eşsiz yılanlı saat, mermere, renkli mermer kakılarak yapılmış masa ve yer döşemesiyle Sarı Oda, öldürülme korkusu yüzünden yarı oturur durumda uyuduğu ufak yatağı, yanında oturaklı iskemlesiyle Pavel’in Yatak Odası, tüm ahşap oymaları Petro’nun yaptığı Çalışma Odası… izler. Penceresinden, fıskiyeli çok uzun havuz ucunda Baltık Denizi’ni gören, zengin, güzel bir saray!
 
Akşam yemeği için gemiye dönenlerden “abla” çekirdek grubunun, yerel rehberle tutturdukları sohbet, "Efes Pilsen’in aldığı yerel bira, İhtiyar Değirmenci anlamında Stary Melnik..." Antalya’da çalıştığı sıra edindiği izlenimden de "sizin bira daha lezzetli, çünkü su iyi" diyerek sürer, “abla” ve kız kardeşlerinin pek sevdiği sempatik buz dansçısı Pluşenko’nun desteklediği Eurovision’u bu yıl Rusya’nın kazanmasıyla sonlanır.
 
Gün, Panorama Bar’da buluşan çekirdek grubun ertesi günü planlama niyetiyle, masalara yaydıkları harita ve broşürlerle yaptıkları ciddi bir çalışma ardından, sessizce odalarına dağılmalarıyla biter.
 
Toplam blog
: 591
: 63
Kayıt tarihi
: 27.07.15
 
 

İstanbul'da 20 yıldan fazla, tasarımcı grafiker olarak çalışırken bir kız çocuğu da yetiştiren "a..