Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '17

 
Kategori
Yurtdışı Tatil
 

Gezinin onuncu günü grup, Tavşan Adası’nda Peter-Paul Kalesi ile Hermitage’jı gezerler.

2 Ağustos 2008 Cumartesi günü, günlük programda Günün Kokteyli: Fiyatı 230 ruble Banana Colada satırının altında belirtildiği biçimiyle, hava gündüz +19, gece +10 derece az güneşli, bulutlu ve yağmurlu da olabilir, ibaresi, “abla”nın yağmurluğunu alıp almama konusundaki kararsızlığını aşmasını sağlar.
 
Tepeden görünüşü tavşana benzediğinden Tavşan Adası’na giderlerken rehberin anlattıkları; "Helikopterle 15 dakikalık bir şehir turu 100 Avro… Aurora Zırhlısı, 1917 Şubat’ında Kışlık Saray’a yönelttiği kurusıkı atışla, devrimi başlattı… Kadınlar Komünist sistemde hayatın her alanında görev almış…"
 
Çimenler üzerinde bir helikopterin beklediği Tavşan Adası’na köprüyle geçen grup, surlar içinde kurulan ilk katedralin önünde rehberin çevresinde toplanır, bulutlu, sert rüzgârda anlattıklarını dinlerler; "Katedralin mimarı, Çar’ın verdiği limitsiz votka kâğıdını kaybedince, dili dağlanmış, o da isteğini dilini şaklatarak anlatmaya başlamış… Dostoyevski’nin de yattığı Düşünce Suçluları Hapishanesi… Askerler birbirlerini kontrol ediyorlar… Mahkûmlar tuvalet olarak kullandıkları deliğin demirine vurarak haberleşmişler… İçerde, Azizlerin, Çarların ve tümü kurşuna dizilen, sinemada öyküsü çokça işlenen -“abla” aralarında Ingrid Bergman’lı, gerçeğe en yakın olup belirsiz sonla bitenini, zayıf hafızasına karşın halâ hatırlar- kızları Anastasia ile tanınan Romanov Ailesi’nin mezarları… Rus tarihi suikastlarla dolu… Normal ölümle ölen bir tek Çar Petro var… En uzun, 90 yaşına dek Kiril yaşamış…" İdam Kapısı… Petro’nun elleri, kolları, başı oransız heykeli…"
 
İnziva anlamına gelen Hermitage, 1756’da İtalyan Rastrelli tarafından Katerina için yapılmış; 5 bina 1150 oda, içinde yaklaşık 3 milyon eser var, Metropolitan ve Louvre’dan sonra Dünyanın üçüncü büyüklükteki müzesi… savaş aletleri, kalkan, miğferlerin bulunduğu Mareşal Odası… 1.5 tonluk masif mermer vazo… Petro’nun gümüş şamdanlı Taht Odası… bölge belirten armalarla işli kristal büyük avizelerin olduğu Dans Salonu, 300 civarı portre ile Tablolu Salon… tavandaki motiflerin zeminde abanoz parkeyle tekrarlandığı, malahit vazolarla süslü Taht Salonu… gözyaşı çeşmesi… her Cuma 17:00’de çalan, mekanik harikası horoz, tavuk, sincaplı altın saat… seramik İsa’nın doğumu tablosu… yaralanan çocuğu kıyıya çeken yunus heykeli… Michelangelo’nun çömelmiş adam heykeli… izleyenlerin önünden geçişleri sırasında yön değiştiren perspektifleriyle binaların olduğu tablo… Goya… El Greco… Rembrant… İncil’den Müsrif Oğul konulu tablo, İbrahim’in oğlunu kurban edişi… Rubens, Van Dyck, Poussin, “abla”nın pek sevdiği Matisse, Picasso, Van Gogh… gerisi İngiltere’ye sergilenmeye gitmiş 16. yy Kütahya Seramikleri… Antik Dönem Bölümü’nde Orta Asya toprakları altında yayılmış yer altı -belki bir diğer boyut- uygarlığı Agarta’dan izler arayan “abla” Kiril harfli açıklama(ma)ların kurbanı olur.
 
Müzenin kafeteryasında, Rus salatası, en iyi bira olduğu söylenen Baltica 7 ve çernikalı tart ile öğle yemeği molası veren “abla” çekirdek grubu, günün artanını serbest zaman olarak değerlendirmek isteyen ana gruptan ayrılırlar, bir altı saat daha bir daha yolları düşer mi bilinmez, Hermitage içinde gezmeye devam ederler…
 
Akşamüstü, Nevski Caddesi’nde buluşup yemek yedikten sonra, yerel rehberin onları bindirdiği 169 no.lu minibüs dolmuşla Kuğu Gölü izlemek üzere Mariinsky Tiyatrosu’na giden çekirdek grup, girişte, yerel rehberin 50 rubleye kiralayıp üstüne rüzgârlığını rehin bıraktığı, küçük bir dürbün ile localarında yerlerini alırlar. Kristal avizelerle şıkır şıkır aydınlatılmış, kırmızı kadife localar birkaç kat… Salonda yine altın yaldızlı kırmızı kadife iskemleler… Olur olmaz alkışlayan turiste ayarlı sıkça selam faslı arasında, köklü bale geleneğinden geldiği belli sanatçıların Kuğu Gölü yorumu, kim bilir kaçıncı kez olmasına karşın, beğeniyle izlenir. Arada, son derece şık hanımların ve beylerin salındığı salonlarda keşfe çıkan “abla”, başka gösterilerde kullanılmış kostümlerin sergilendiği bir salon köşesi bulur; turist olmanın gereğini yerine getirerek, beğendikleri kostümler önünde fotoğraf çektirirler.
 
Gecenin sürprizi, altın dişli Azeri taksi sürücüsünün sohbeti eşliğinde gemiye dönmeye çalışmak olur. “Abla”nın ortanca kız kardeşine muallime diyerek hitabeden, hayatını St. Petersburg’a taşımış, bundan memnun görünen, iki bala sahibi adam, tüm iyi niyetine karşın limana giren yolu bulmakta epey zorlanır.
 
Toplam blog
: 591
: 63
Kayıt tarihi
: 27.07.15
 
 

İstanbul'da 20 yıldan fazla, tasarımcı grafiker olarak çalışırken bir kız çocuğu da yetiştiren "a..