Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Giden günlerim oldu...

Giden günlerim oldu...
 



Giden günlerim oldu diyor besteci bende soruyorum size hangimizin giden günleri olmadı ki hayatta...

Sahi sizin yok mu?

Adı geçtiğinde, duymamak için şarkılar söyleyip sustuğunuz birileri hiç olmadı mı?

Bir dünya şey yaşamışsınızdır onunla ne acılar ne sevinçler fakat bir gün biri gelir elinizden alıverir onu siz daha ne olduğunu anlamadan kaybedersiniz aşkınızı belkide aslında hiç sizin olmamış aşkınızı, öyle ya sizin olsa gidermiydi zaten? Hiç sizin olmamış demek ki...

Bir arkadaşım; " Dip o kadar derin ve esnek bir şey ki, " demişti, " Hep daha, hep daha da dip var. Ve o dip garip bir esneklikle insanı yukarı fırlatıyor sonunda. "

İnsan düşündükçe ne kadar inanıyor bu sözün doğruluğuna hepimiz dibi gördük zaman zaman, yok artık hiç bir şey eskisi gibi olmaz dediğimiz çok zamanlar oldu fakat ne oluverdiyse oldu ve her şey eskisindende güzel oldu bizim için, en azından benim için...

İnsanlar acıyı aşık olduklarında daha bir içten yaşıyorlar sanki hepimiz yaşadığımız aşkta biraz Atilla İlhan olmadık mı sanki? ya da aşkların derin şairi Ahmet Selçuk İlkan...

Aşık olduğunda oyun oynamayacak kadar körkütük aşık olmalı bence insan, gözü hiç bir şey görmemeli aşktan başka ancak böle olduğunda aşk derim ben ona... Benim aşkım böledir çünkü acısınıda yaşarım tutkusunuda... Peki aşk bize neler yaptı?

Ya da aşk kime ne yapmadı desek? Bazı aşklar bize kadınsal sağ duyumuzu kaybettirir bencilleşiriz, şeytanlaşırız aşk bize kendimizi unutturur. Her aşk değil tabi sözüm gerçekten adı aşk olanlara...

Yine de, aşkın insanı güzelleştirdiğine ilişkin inancım hiç değişmedi benim. En acılı, en ıstıraplı, en marazi aşkların bile içinde neşe barındırdığına inandım. İnsanın aşkın bu türlüsünde bile aynaların karşısından ayrılamadığına, ne bileyim, bir kazak seçmek için saatler harcadığına tanık oldum...

Eşitliğin neredeyse hiç olmadığı ilişkiler gördüm. Az sevilenler, hiç sevilmeyenler, önemsenmeyenler, görülmeyenler, hatta iteklenenler gördüm...

Yüzdeye vurduğumda harcının en az yüzde doksanının kederden oluştuğuna emin oldum, ama o yüzde doksanlık kedere rağmen, bir telefonun beklenmedik güzel bir cümlenin bahşedilmiş bir bakışın insanları mutluluktan nasıl delirtebildiğini de gördüm...

İnsan kırılmış bir bardaktan etrafa savrulan cam kırıkları gibi hisseder kendini aşkta işte o zaman acımassınız kimseye üzerinize basıp geçmek isteyen herkesin ayaklarını kanatırsınız acımasız yapar aşk insanı... (söz konusu aşkını kaybetmekse eğer)

Hiç sevmediği kadınla evlenenleri sonra mutsuzluk denizinde yüzenleri gördüm neydi onların suçları bunu yaşadılar? Suç kadınındı aslında gitmeyi hiç bilmeyen bencil kadınındı... Gidivereydi geç kalmadan kimbilir belkide adam kendine aşktan bir şato inşaa edebilecekti bir başkasıyla...

Ama bir gün adamın canına tak dedi ve bitirdi mutsuzluğunu tanıdığım o adam şimdi karısı ve çocuğuyla birlikte aşk denizinin tam ortasında yüzmekte hem de sonsuz bir saadetle...

Engel olmamalı kimsenin aşkına çok daha tutkulusunu çok daha sahicisini bir başkasıyla yaşayabilir, sizinde aşkınızı söylemeye utandığınız anlar olmadı mı hayatta? Ya da adı geçtiğinde yanaklarınızın kızardığı, ellerinizden terin boşaldığı birisi olmadı mı?

Adı geçtiğinde lafı değiştirdiğiniz, yemek yediğiniz duymamak için ya da duymamış gibi yapmak için...

Susmakta aşkın yollarından biriymiş. Bunu öğrendim ben.

Susulmuş çok aşkım yok ama, aşktan sustuğum çok hikayem var desem...

sevgiler...


 
Toplam blog
: 81
: 1488
Kayıt tarihi
: 06.03.10
 
 

Çocuklara aşık bir öğretmen olmakla birlikte çocuk psikolojisi ve gelişim uzmanı olan hayatını ço..