Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '10

 
Kategori
Öykü
 

Giderken Götürdüğün Yıldızlarımı İstiyorum


En güzel çiçeklerin adıydı adın... İnce ve narindin!. Dere
kenarlarında yetişen bir çiçek gibi, hafif bir rüzgarla eğiliyordun.
Kırılacak gibiydin. Fark edemedim!

Ve bir gün sert esen rüzgar kırıp götürdü seni!
Sahi adın neydi senin?!

Ne farkederdi!?
İsimler, koyunların sırtına bellek olsun diye çalınan kırmızı boya değil miydi?

Ne fark ederdi!?

Senin varlığından uzakta geçen birkaç yıllık kısacık zaman dilimi beni
öylesine yordu ki... zamansız ihtiyarladım! Varlığından uzakta, dedim ama,
ben hiç sensiz olmadım ki! Nefes aldığım her anımda yüreğimi pompalayan bir
sonsuz heyecandın. Sana karşı mahcup hissettim kendimi. Sana karşı
suçlu hissettim! Ve vicdan azabı çektim... çekiyorum! Suçumu
bilmiyorum. Bir ceza verdin bana, çekiyorum işte!

Sen, bana Tanrı'nın bir lütfuydun, anlayamadım. Tarifsiz duygular
verdin, kıymetini bilemedim, doyunca yaşayamadım! Tadını
çıkaramadım seninle olmanın!

Derken birdenbire ip koptu. Uçurumlara doğru kayıverdim. Senin selamın
tutunacak tek dalımdı, tek ipimdi, onu da çok gördün! Geçen zaman içinde uçurum daha derin karanlıklara büründü.

Gittikçe çaresiz kaldım! Ne zaman unutmak istesem, bakışlarınla yüreğimi ezdin. Kaçamadım! Binlerce defa kaçmayı denedim senden, kaçamadım.

Sen kimdin, neydin? Bir melek miydin? Yoksa bir gönül hırsızı mı?

Sana adının gerçek olup olmadığını bile sormadım. Semtine kadar geldim,
hangi kapıya girdiğini, hangi evde oturduğunu bile merak etmedim, öğrenmek istemedim. Oturduğun yer, kalbimde kurduğun sırça saraydı. Çünkü, hiç bitmeyecek sandığım bir sevgi yumağının tam orta yerindeydim!...

Bir gün...
Yumağı bir el çözüverdi ansızın! Hain bir el! Kimbilir,
belki de kendi sevdamın katili oldum, o el benimdi..
Kimbiir?...

Seni seviyorum ve tanımsız bir işkencenin tam ortayerindeyim... sensiz, bir an bile kurtulmam mümkün değil.

Sevmenin bu kadar acıtıcı böylesine keskin kılıçlarının olduğunu bilmiyordum!
Bilseydim sevmekten mi vaz geçerdim? Eminim ki, vazgeçmektense senin
başımın üzerinde sallanıp duran kılıcının altında beklemeyi tercih
ederdim yine. Bir daha dünyaya gelsem yine seni seveceğimi biliyorum!

Hani demiştim ya, "ismini sayıklaya sayıklaya son nefesimi vereceğim!"

Eğer, birazcık sevdinse bir selam gönder diye yalvardım kaç kez. Çok
iyi biliyorum, birazcık değildi sevgin... kavak yeli de değildi ki
esip geçiversin! Bu sevda bitmeyecekti, bitmemeliydi!

Biliyor musun? İsim taktığımız ağaçlarımız kurudular! Ama kırmızı pabuçlarının izi
hala bastığın yerlerde! Buhurdan buhurdan sen kokuyor!

Kahroluyorum. Yamaçlar boyu papatyalar giriyor rüyalarıma! Fal
bakmıyorum. Biliyorum "seviyor" çıkacak! Yeniden kahrolacağım!!.
Yitip gideceğim sitemlerinde!
Gölgelerde takılı kalacak bakışlarım!

O, buluştuğumuz anlar, gülüşlerinle, o gül yüzlü tebessümlerinle beni
karşılayışın, bana doğru gelişin, menevişlenişin süslüyor hayallerimi.. duruluyorum!

Ha, sahi sen, kimdin? Adın neydi? Yoksa adını da mı gizlemiştin benden!?

İlk buseni aldığım günü hatırlıyorum! Tarifi mümkünsüz bir andı!

Sanki güneşe kement atmıştım da hemen yüreğimde buluvermiştim.
Hayatımın en mutlu anını yakalamışken birdenbire soluverdin! Yüzün simsiyah oldu!

Kucakladım!
Tüy kadar hafiftin, gökkube kadar ağır!

Çaresiz ve panik içinde odanın etrafını döndüm.
"N'oldu gülümm sana?"
Kaç kez döndüm bilmiyorum.
Gözlerini açtığında dünyalar benimdi!

Şimdi artık, giden bir nefes kadar yalancı olan alemde yapayalnızım,
ve senin hayalinle yaşıyorum. Kaçınılmaz kaderimi bekliyorum.
Hekesin bir mihribanı var ise, benimki de sensin diyorum! Giderken götürdüğün
yıldızlarımı özlüyorum. Güneşimi istiyorum!

Kısacası, giderken götürdüğün yıldızlarımı istiyorum!

Zaman zaman bir yerlerde izine rastlıyorum. "oh, çok şükür,
yaşıyor ve hayatta" diyorum' Mezarımızı bile bilemeyeceğiz düşüncesi,
dokuz boğumlu bir maraz gibi boğazımda düğümleniyor!

Dua ediyorum seni karşıma çıkaran o güne, ve sana..
Biliyor musun, sana yazdığım şiirde ne demiştim?

"Ve ben sende yitmek istiyorum!"

Sen gittin, ben yittim işte!!!

Sanki görmüşüm akıbetimi!

Ne yapabilirim ki, kaderimi yaşamaktan başka? Çaresizim!


Bitkinim!

Suçluyum ve vicdan azabı git gide bin başlı bir engerek gibi yüreğimi kemiriyor!

Her gece bir derin hicran içinde "seni seviyorum" diyerek sıçrıyorum. Uyandığımda
adını sayıklamaktayım. Dilimin doksandokuz boğumlu tesbihi!
Hicranla geçen her gecenin sabahı önümde duran derin bir gayyadan
başka bir şey değildir!

Sen, aşkın güzelliğini yüreğimin tam orta yerine eğri bir hançer gibi
saplayan kadın! Sen hep orda kalacaksın ve ben senin hayalinle ancak
yaşayabileceğim!

Derler ki, sevgililer, terk eden sevgililerine, "lanet olsun, yaktın
yıktın..." vs..

Ben hiç de öyle düşünmüyorum. Yunus'un o iki mısraı parlatıyor sevdamı:

"İşitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer,
Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer!"

Ben taş değilim sevdiğim! Ben taş değilim!
Sıradan bir sevgide, darmadağın, hurdahaş değilim!

Ben göğsümün üstünde her an kızarıp büyüyen bir gül gibi bu sonsuz ateşi
taşıdığım ve bir müzmin sevdalı olduğum, o güneşi içime astığın için mutluyum!
İçimdeki göklerin ayını sende gördüğüm kadar, bana saplanan okun yayının sende olmasından mutluyum...

Mutsuzluğum sana karşı suçluluğumdandır!

Seni ölesiye seviyorum, ve özlüyorum kısacası!

Diyorum ki, esen kal, şen kal, gülücükler yüzünden eksik olmasın. Ve
çatma kaşlarını, hilal bozulmasın!

Güçlü ol!

İyi ol!

Mutlu ol!...

Umarım iyisindir, iyi olmanı istiyorum!...

 
Toplam blog
: 39
: 445
Kayıt tarihi
: 19.10.10
 
 

Ben Durmuş Kaya... Mahlasım "yitikozan". . "Güzel bakan güzel görür" diye düşünüyorum. Şiiri, güz..