Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '18

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Gidişat

Gidişat
 

Bizler yorgun savaşçılarız. Yıllardır didinerek bu ülke için fayda sağlamaya çalışıyoruz. Amacımız Atatürk’ün işaret ettiği zengin ve paylaşımcı, demokratik Türkiye’yi inşa etmek. Bunu yaparken de tıpkı Kurtuluş savaşında olduğu gibi hiçbir mücadeleden, fedakarlıktan kaçınmamak. Tıpkı Mustafa Kemal’in yaptığı gibi bunun için düzenli okumak, gelişmek, yöntem ve proje geliştirmek ve uygulamak için var gücümüzle çalışmak. Ancak yaptıklarımıza rağmen bir çeşit yanılgı, yılgı ve yetersizlik hissi ile karşı karşıyayız. Bir türlü o gelişmekte olan ülke damgasının ötesine geçemiyoruz.

Neden?

Toplumda suni bir gelişmişlik söylemi var ve gerçeği yansıtmıyor. Türk toplumu gündem yönetmek konusunda bayağı başarılı ve bu durum da mevcudiyetin tespiti çalışmalarını baltalıyor. Örneğin büyüyoruz derken enflasyon büyüme farkı kadar küçülüyoruz gerçekte. Bunun tersini ispatlamak için milli gelir hesaplama yöntem değişikliklerine gidiyoruz ne yazık ki. Göz göre, göre takiye yapıyoruz sonuçta. Ve buna rağmen gerçek değişmiyor. Yıllardır ciddi küçülüyoruz. Tarım yerle bir; sanayide teknolojik eskime başgösterdi; markalarımız yok; ülke kredibilitemiz yerlerde; dünya sistemi dışına itiliyoruz; avrupadan uzaklaştık; toplumun demokratik talepleri günden güne azalıyor gibi bir sürü ispat...

Yetişmiş insan stoğunda iananılmaz bir düşüş var. Bunu nitelik açısından söylüyorum yoksa nicelik açısından hiç bu kadar sayıda nitelikli gözüken insan stoğumuz olmamıştı. Ama insan üretimi bir politikaya bağlı olarak kaliteli ve sistematik değil. Okumak bir zorunluluk haline gelirken üretimi karşılayacak kaynak, öğretimci ve eğitimci yetkin insanlardan oluşmadığı ve Türk aile sistemi son derece bozulduğu için, eğitim neredeyse yok oldu. Bu yazının konusu ayrıca öğretim ve eğitim arasındaki farkı anlatmak olmadığından bu konuda detaylara girmeyeceğim. Sonuç olarak bilinçli, bilir ve birey insan stoğumuz çok azaldı.

Adına ister Taksim gençliği, ister Z kuşağı deyin ya da alternatif bir isim uydurun, kesinlikle tatminsiz ve tüketici bir gençlik yetiştirdik. Çalışmak mottosundan son derece uzak, markacı ve zayıf bir kuşak... Bunun sosyo-ekonomik ve kültürel sebepleri var. Bir evvelki nesilin durmaksızın çalışmaları sonucu sağlanan aile bazındaki zenginlik, “çocuklarım rahat etsin” mantığıyla, cidden negatif sonuç verdi. Çünkü her nesilin yapması gereken ödevler değişmiyor aslında. Bu durum tabi ki ülkenin gelişmemişliği ve GÖRGÜ eksikliği ile de doğru orantılı.

Demokratik Cumhuriyet söylemininin sandıkta erimesi de bir başka unsur. Türk toplumu geleneği gereği kağancı, padişahçı ya da liderci bir toplum. Bugünün karmaşık sosyo kültürel, politik ve ekonomik yapısı, geçmişte işe yarayan gelenekçi ve liderci bir sistemi kaldırmıyor. Kabul ediyorum; geçmişte bu yaklaşım hızlı ve pozitif sonuçlar vermiş ve hamleler ardısıra yapılmıştı. Ama Kapitalizmin doruğa ulaştığı günümüzde sonuçları yönetmek açısından bile imkansız bir durum bu. Günümüzde bilgi çok yönlü, çeşitli ve geçişli. Uzmanlaşarak kontolü ancak ve ancak o bilginin uzmanları tarafından değerlendirildiğinde sonuç üretiyor. Anlatmak istediğim; şayet Merkez Bankası Başkanı iseniz ekonomi alanında tam ve bütün bilgiye ulaşabilme (erişebilme) hakkınız var ve böylelikle yapacağınız değerlendirmeler de dolayısıyla –hükümet politikasını da çoğunca bildiğiniz için- anlam kazanıyor. Bilimsel yöntemle değerlendirebilmeniz için bilgiyi ayıklayıp sınıflandırmanız gerekiyor. Aksi takdirde yanlış verilerle yanlış sonuçlara varıyorsunuz.

Çok önemli bir konu daha da, uzman ve danışman arasındaki fark. Eskiden ülkeyi kurumlara ait uzmanlar yönetirken şimdilerde dışarıdan atanan danışmanlar bu görevi üstlenmiş durumda. Unutulmamalıdır ki uzmanların kişisel çıkarları var bu işten. Demek ki bu çıkarlar doğrultusunda toplam faydayı kaçırabilirler ya da kaçırmak onların insiyatifine bırakılmış. Bakın buradaki konu yetkinlik değil liyakat!

Son olarak da en önemli konu olan CİNSELLİK meselesi. Tüm dünyadan daha hızlı bir biçimde Türk toplumunda AHLAKİ bir erezyon var. Neredeyse Türk aile sistemi çökmüş durumda. Bu konunun detaylarına girmeyeceğim. Ahlakı kadının cinsel uzvu üzerinden ifade eden basit bir toplum olduk. Toplum ahlakı din ve cinsellik üzerinden satın alıyor. Duygular, tatmin ve başarı hissi parayla satın alınamaz. Aynı şekilde Allah inancı, İYİ NİYET, temiz duygularla yaşama erdemi, din üzerinden pazarlanamaz. Dindar insan yetiştireceğiz söylemi, böyle devam ederse, kaybolmuş bir nesil yetiştirme söylemine doğru gidecek; şayet önlemeleri almazsak.

Sonuç olarak Türkiye çabalamalarının karşılığını alamayan, hızlıca ve kontolsüz bir şekilde toplumsal bağlamda dönüşen bir ülke halini aldı. Ve dolayısıyla bu kadar hızlı devinim bizim gibi insanları rahatsız etmiş durumda.

Günaydınlar olsun efem; bugün günlerden Euroblech 2018 Hannover Fuarı Açılış Günü...

    

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..