Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '15

 
Kategori
Tarih
 

Gılgamış aslında nereye gitti? (Bilim Kurgu tadında bir Metin: Gılgamış Destanı) 1. Bölüm

Gılgamış aslında nereye gitti? (Bilim Kurgu tadında bir Metin: Gılgamış Destanı) 1. Bölüm
 

 
Gılgamış Destanı, Gılgamış adlı bir Uruk’lu bir kralın ölümsüzlük arayışını ve bu uğurda yaşadıklarını anlatan bir destandır. Ana teması Gılgamış’ın, annesinin bir tanrıça(Enlil kızı Ninsun), babasının ise bir ölümlü(Kral Banda) olması nedeniyle, ölümsüz hayatı istemesi, normal insanlar gibi ölmeyi reddetmesidir. Bu uğurda bilinmeyen yerlere yolculuklar yapmış, bu yolculuklarda birçok macera yaşamış ve sonunda Uruk’a geri döndüğünde tüm yaşadıklarını saray kâtiplerine yazdırmıştır.

“Tüm ülke bilsin diye, Tünel’i görmüş olanın, denizleri bilenin tüm hikâyesini anlatayım.” 

İşte Gılgamış Destanı bu açılış dizeleriyle kaydedilmiştir. Sonraki nesiller tarafından bu destan okunmuş, çevrilmiş, yeniden yazılmış, resimlenmiş ve tekrar okunarak “Üçte ikisi ilahi olsa bile hiçbir insanın kaderini değiştiremeyeceğini herkes bilsin.” mesajıyla günümüze kadar ulaşmıştır. 

Kadim dünyanın en ünlü destanlarından biri haline gelen ve günümüzde esasen 12 tablet üstüne yazılmış Akkadca nüshası sayesinde bilebildiğimiz Gılgamış’ın maceralarla dolu bu ölümsüzlük arayışı halen daha üniversitelerin kürsülerine ders olarak okutulmaktadır.

Gılgamış Destanı her ne kadar mitolojik bir öykü şeklinde sunulsa da aslında bu destanın içeriği "sahiciliği" güçlendiren ve bu kadim ölümsüzlük arayışının hedeflerini teşhis eden coğrafi işaretlerle doludur.

Sümer Kral Listelerine göre Uruk Krallarından birisi de Gılgamış’tır. Gılgamış’ın adı diğer krallardan ayrı bir şekilde “Dingir” önekiyle yazılmıştır. Bunun nedeni onun ilahi bir yanı olduğunun özellikle belirtilmesidir.



Tarihçiler Gılgamış’ın gerçekte yaşadığını ve Uruk krallarından biri olduğunu kabul etmişlerdir. Peki, Gılgamış kendi kâtiplerine yazdırdığı yolculuklarını ve yaşadıklarını acaba uydurmuş muydu?

Gılgamış Destanının açılış dizesine şöyle belirtilir: 

Dünyanın ucuna dek her şeyi görmüştü,

Her şeyi yaşadı, tam bilgelik edindi.

Gizli şeyleri görmüştü, gizemleri açığa çıkardı.

Tufan’dan önceki bir zamanın haberlerini getirdi.

Gılgamış kimdi? Annesi nasıl bir tanrıçaydı? Gılgamış’ın gittiği yerler nerelerdi? Neler yaşadı? Hangi gizli şeyleri gördü? Hangi gizemleri gördü? Hangilerini açığa çıkardı? Şimdi şöyle bir inceleme yapalım:

Öncelikle anunnakilerin yaşam döngülerinin bizden çok daha uzun zaman dilimlerini kapsadığını, bu sayede bizlerden çok daha uzun yaşadıklarını, bu özellikleri ile de onları tanrılaştırdığımızı hatırlatarak başlayayım. (Uzun anunnaki tarihçesini merak edenler buraya tıklayarak öğrenebilirler.) Yine anunnakiler ve gezegenleri Nibiru hakkında detaylı bilgi almak isteyenler aşağıdaki videoyu izleyebilirler.



Gılgamış metninde ismi geçen anunnakilerden birisi olan Gılgamış’ın annesi Ninsun’dan başlayalım. Kadim tabletler anunnakilerin lideri olan Enlil’in Ninsun adında bir kızının olduğunu doğrulamaktadır. Bir başka tabletten Ninsun’un çok öncelerde Enki ile bir aşk yaşadığını ve bu aşktan Dumuzi’nin doğduğunu öğrenmekteyiz. Ninsun’un amcası Enki’ye olan aşkı nedeniyle hiç evlenmediğini ancak bazı aşk maceraları yaşadığını yine tabletlerden öğrenmekteyiz. İşte böyle bir aşk macerasını Lugalbanda ile yaşamış ve bu aşktan Gılgamış doğmuştur. 

Gılgamış bunu bilerek annesinden aldığı 2/3 anunnaki geni ile ölümsüzlük hakkı iddiasında bulunmuştur. Aslen Gılgamış’ın demek istediği şudur: Bende bir anunnakiyim. Normal bir insana göre 2/3 oranında anunnaki geni taşıyorum. (Bu iddia sonraki bin yıllarda bir çok kral tarafından dillendirilecektir. Makedonyalı İskender bile kendinde tanrı geni var diyerek ölümsüzlük arayışına çıkacaktır.)

Tabiki de Gılgamış gençken kafasını böyle şeylerle yormuyordu. İyicil, vicdan sahibi bir kraldı ancak yaşı ilerledikçe aklını hayat ve ölüm meselelerine takmıştı. Manevi babası Utu/Samaş’a yalvarıp şöyle der:

Şehrimde ölür insan yüreğim daralır.

İnsan yok olur, yüreğim ağırlaşır…

En uzun boylu insan bile göklere erişemez.

En geniş insan bile toprağı örtemez.

Duvarın arkasında bakıp ölenleri gördüm.

Bende mi duvarın ötesinden bakacağım?

Kaderim böyle mi olacak???

Arkeologlar bunu bir dua olarak görme eğilimindedir ancak bizler tanrıların birer anunnaki olduğunu düşündüğümüz için bize göre Utu/Samaş ile gerçekten sohbet etmiştir. Zaten destanı okudukça bunun karşılıklı bir diyalog olduğu görülmektedir çünkü Utu/Samaş Gılgamış’a cevap vermektedir:

Ey Gılgamış! 

Tanrılar insanoğlunu yarattığında, 

Ölümü insanoğluna verdiler,

Yaşamı kendilerine sakladılar. 

Karnını doyur Gılgamış, 

Gündüz ve gece eğlen, 

Mutlu ol, 

Her bir gün mutluluk düğünü yap, 

Gündüz ve gece, 

Dans et ve çal!

Adem ve Havva’ya bilmenin bahşedilmesi ve doğurganlıkla sonuçlanması, bunun dışında yaşam ağacından uzak tutularak uzun yaşam verilmemesi iyi bilinen bir hikayedir. Tabiki de biz bunun çok daha detaylı yapılan laboratuvar işlemlerinin basit ve öyküsel bir anlatımı olduğunu önermekteyiz. (Merak edenler için Kozmik Şifre: Zecharia Sitchin)

İşte bu noktada Gılgamış’a söylenen şudur: Sen ve diğer tüm insanlar vaktiniz gelince öleceksiniz. Asla bizim gibi uzun yaşayamayacaksınız. Gılgamış Metninde bu tanrılarla insanlar arasındaki diyalog ya da monologlara sıkça rastlamaktayız. (Ninsun-Samaş, Ninsun-İnanna, İnanna-Samaş, Gılgamış-İnanna vs.)


Uzun yaşayabilen insanlar ise özel izinle yaşayabilmekteler. Biz bunu nereden biliyoruz? Kadim tabletlerden. Hanok, El Yasa gibi kişiler özel izinle yaşamı uzamış kişilerden bazılarıdır. Gılgamış Metninde de bu izinlerden birisini almış olan Utnapiştim yani Nuh bulunmaktadır. Gılgamış bu uzun yaşam iznini nasıl aldığını öğrenmek için Nuh’u bulma yollarına düşecek ve sonunda onunla konuşacaktır birazdan göreceğimiz gibi. 

Gılgamış Destanının dördüncü tableti Sedir Dağlarına yapılan yolculukla başlamaktadır: 

Ey Samaş!

Diyara gitmektir dileğim, destekçim ol!

Serin sedir ağaçlarının dizildiği diyara girmek isterim, yanımda ol!

Şemlerin dikildiği yerde, Şemimi dikmeme izin ver!

Gılgamış kendisine eşlik eden yapay zekâ ürünü ve süper bir organik robot olan Enkidu ile birlikte ölümsüzlük yollarına düşmüştür. Olabildiğince hızlı yol alan yoldaşlar:

Katıklarını yirminci ligde yediler,

Otuzuncu ligde gece için konakladılar.

Bu mesafe yeni aydan dolunaya ve artı üç güne dek zaman aldı. 

Sonunda Sedir Dağlarına geldiler.

Bu bilgiden toplam elli lig yol almış olduklarını ve bu yolculuğun on yedi gün sürmüş olduğunu öğreniyoruz. Tüm Kadim Yakın Doğu’da eşsiz sedir ağaçlarıyla ünlü olan tek bir yer vardır: Lübnan.



Lübnan bayrağında bugün bile sedir ağacı simgesi bulunmaktadır. Uruk’tan on yedi günlük bir yolculukla iki yoldaşın vardıkları yer Lübnan’dır. 

Peki, Lübnan’daki sedir ağaçlarının olduğu yerde ne vardı? Gılgamış neden buraya gelmişti? Arkeologlar üzerine pek düşünmese de bizler için cevap çok açıktır: Baalbek…



Baalbek’in uzay gemileri için bir iniş yeri olduğunu kabul ettiğimizde Gılgamış’ın dördüncü tablette yaşadığı olaylar birer gerçekliğe dönüşür. Gılgamış Baalbek’teki iniş platformunun yanına kadar gelmiş ve orada uzay araçlarının iniş ve kalkışlarına şahit olmuştur:

Gördüğüm vizyon tamamen ürkütücüydü!

Gökler çığlık attı, toprak gümledi.

Gün ışığı söndü, karanlık geldi.

Yıldırımlar çaktı, bir alev parlayıp çıktı.

Bulutlar kabardı, ölüm yağdı!

Derken patlama azaldı, alev söndü.

Tüm düşenler küle döndü.

Burada bir ŞEM'in yani bir uzay aracının kalkışına şahit olduğunu düşünmekteyiz.(ŞEM genelde ad olarak çevrilmiştir lakin alakasız bir çeviri olduğunu birazdan göreceğiz.) Baalbek bize göre iniş yeriydi. Bunun başka bir anlatımına Zebur’un Mezmurlar Kitabının 29. Bölümünde rastlamaktayız:

RAB'bin sesi sedir ağaçlarını kırar,

Lübnan sedirlerini parçalar.

Lübnan'ı buzağı gibi,

Siryon Dağı'nı yabanıl öküz yavrusu gibi sıçratır.

RAB'bin sesi şimşek gibi çakar,

RAB'bin sesi çölü titretir…

RAB’bin sesini "uzay aracı" olarak düşündüğümüzde aynı amaca yani Baalbek’in bir iniş yeri olarak görülmesine hizmet ettiğini görmekteyiz. Baalbek’in Güneş Tanrısı Utu/Samaş tarafından yönetildiğini söylediğimizde aslında Gılgamış’ın Utu/Samaş ile görüşmeye gittiği ve ondan göklere erişecek bir ŞEM yani uzay aracı almak istediğini, bu sayede Nibiru’ya gidip uzun yaşam elde edeceğini düşündüğünü görmekteyiz. Nereden mi anlıyoruz? Gılgamış Metnindeki Ninsun-Samaş konuşmalarından.

Ancak Gılgamış Baalbek’in koruma duvarlarını geçememiştir. Burada bir koruma görevlisi Huwawa ile karşılaşmışlardır. Huwawa’nın çizimi günümüz robotlarına ne kadar çok benziyor demeden geçmeyeceğim.


Sonrasında Enlil’in göksel boğası ile yüzleşmeleri detaylıca anlatılmaktadır. Gılgamış tüm bu yolculuk ve maceradan sonra özel izinle yaşamı uzatılan insanlardan biri olamamıştır. Buraya yapılan ziyarete tanrılarda eşlik etmişti. Hem İnanna hem de Samaş değişik zamanlarda hem iletişim kurmuşlar hem de müdahale etmişlerdi. Hatta İnanna bir ara Gılgamış’ı çok çekici olarak görmüş ve onunla sevişmek istemişti. Biz bunu Gılgamış’ın yukarıdan dikkatle takip edildiği şeklinde yorumlayabiliriz. 



Gılgamış'ın İkinci Yolculuğu için Gılgamış Aslında Nereye Gitti? (Bilim Kurgu Tadında Bir Metin: Gılgamış Destanı) 2. Bölüm başlıklı yazımıza bakınız.
 
 
 
Toplam blog
: 40
: 7623
Kayıt tarihi
: 07.06.11
 
 

1980 Artvin'de doğmuştur. Bursa'daki ilk, orta ve lise eğitiminden sonra 2001'de Dokuz Eylül Ünv...