Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gırnata’ nın makberi (-II-)

Gırnata’ nın makberi (-II-)
 

Arkadaşlarını eve bıraktığında, gecenin oldukça geç bir saatiydi. Eve girdiklerini gördükten sonra, dönüş yoluna girmişti. Biran biraz önceki olayı düşündü. Eyvah dediği bir anda nasılda kurtulmuşlardı, sonunun karakolda biteceği bir geceyi kurtarmışlardı. Sonra, arabada aile olduğunu görünce şüphelenmediler herhalde diye düşündü. Haklı olabilirdi. Ama başka bir tehlike vardı. Ya dönüş yolunda da ekip durdurur, alkol muayenesi yaparsa ne olacaktı. Biraz telaşlandı. Şu ileride kestirme bir yol olacaktı, oradan gidecekti. Hem ekibe yakalanmayacaktı, hem de daha çabuk gidecekti.

Öyle de yaptı Hasan. İlerideki sapaktan dönüp, kestirme bellediği yola saptı. Karanlık sokaklara daldı. Zifiri bir gecede yalnız, kendi arabasının farları aydınlatıyordu geceyi. Ay da mı yoktu ne bu gece diye düşündü. İlerliyordu. Sokaklar hem karanlık, hem çok tenhaydı. Bir an içi ürperdi. Sağına, soluna baktı. Yönünü kaybetmişti. Halbuki buraları çok da iyi bilirdi. Ama “ geçmeyeli biraz değişmiş ” diye düşündü. Yollar, tahmin ettiğinden de ıssız ve karanlıktı. Biran önce buradan çıkmalıydı. Biraz gaza bastı, hızlandı. Saat epeyce geç olmuştu. Yolu kısaltayım derken de uzatmıştı. Evi arayacaktı, üstünü aradı, telefonu yanına almayı unutmuştu. Arabasının farları yolu aydınlatmasına aydınlatıyordu ya, içindeki ürpermeyi azaltmıyordu. Üşüyorum diye düşündü ama biraz önce, arkada uyuyan çocuk üşümesin diye kaloriferi çalıştırmıştı. Biran önce eve gitmek istiyordu. Zira epey geç olmuştu zaman ve karısı merak etmeye başlamıştı. Issız yollardan, sokaklardan geçince, birden telaşlandı. Eğildi, otomatik kapı kilit düğmesine bası ve kapıları kilitledi. Kısa bir zaman sonra ön karanlık oldu. Hemen ani bir frenle durdu. Arabanın farları sönmüştü. Far ayarları ile uğraştı, kontağı kapatıp tekrar açtı. Farlar yanınca, tekrar yoluna devam etti. O kısa dediği yol gittikçe uzuyordu sanki. Ne karanlık, ne yol bitiyordu. Karısı da merak ediyordu, o gelmeden de uyuyamazdı. Biraz daha gaza bastı. Nereden geçtiğini bilmiyordu, biran önce eve gitmek istiyordu. Biran asfalttan çıktığını hissetti, arabanın dengesini kaybetti. Bir süre sonra da bir yere çarpıp durdu.

Hava ayaza kesmiş, neredeyse sabah olacaktı. Karısı iyice telaşlanmış, arkadaşlarını aramıştı. Aldığı cevap, onu iyice telaşlandırmıştı. Cep telefonu evde unuttuğundan Hasan’ ı da arayamıyordu. Tek çare karakolu aradılar. Polis, mobil ekiplere bildirdi. Gün aydınlanmıştı. Yaklaşık 3 saat sonra acı haber geldi. Şehrin biraz dışındaki, sanayi sitesine yakın bir yerde bir kaza olmuştu, arabanın dışında bir erkek cesedi vardı. Teşhis, cesedin Hasan’ ın olduğunu göstermişti. Vücudundaki birçok kemik gibi boynu da kırılmıştı ve camdan dışarı fırlamıştı. Sonra da orada can vermişti.

Hava buz gibiydi. Kar serpiştiriyordu. Yürekler donmuş, gözler yaşlıydı. Acı haber, tanıdıklara ulaştığında kısa zamanda Hasan’ın evlerine doluşmuş ve kesif bir yas havası esiyordu. Herkes ağlaşıyordu. Nasıl ağlamasınlar ki, canlarından çok sevdikleri Hasan artık yoktu ve henüz kırkikisindeydi. Geride kalan bir çocuk ve genç bir kadın ne yapacaktı. Sonra, düğünler, eğlenceler Hasan’ın gırnatasından mahrum kalacaklardı. Bir daha çalınmayacaktı, o eski gırnata. Belki de öyle bir köşede, mahzun boynu bükük duracaktı.

Ailesi Hasan' ı son kez morg da gördüler. Ortalık feryat, figan oldu tabiki. Toprağa verileceği gün ve saatlerde, bir yağmur başlamıştı. Sanki gökyüzü de ona ağlıyor gibiydi. Sonra dindi. Diri bir soğuk başladı ardından. Hasan toprağa verilirken, tüm arkadaşları, akrabaları, iş arkadaşları, komşuları, hatta düğünlerinde, nişanlarında gırnata çaldığı insanlar bile gelmişlerdi.Hepsi birden ağlıyordu. Hasan’ı toprağa koydular ve son kez el salladılar. Eğlencelerde beraber çaldıkları arkadaşları da uğurlamaya gelmişlerdi. Hatta enstrümanları ellerindeydi, son kez onunla birlikte çalacaklardı ama kederlerinden çalamıyorlardı. Birden kalabalıktan bir klarnet sesi yükseldi. Bir arkadaşı, kederini, üzüntüsünü düğümlenen boğazından kurtarmış, üflüyordu kederli kederli. Hem de Hasan’ın gırnatasını. Gırnatayı çalanın göz yaşları, Gırnatanın deliklerinden çıkan keder notalarına karışmıştı. Hasan duyuyor muydu bilemediler ama oradakiler, daha çok kederlendiler, daha çok içlendiler..

O ölümsüz nağmelerle, bir dost, bir eş, bir arkadaş, bir sevgili, bir baba böyle uğurlandı. Hafız Burhan bile orada olsa, bu nağmeleri herhalde gözü yaşlı okurdu.

Her yer karanlık pür-nûr o mevki
Mağrip mi yoksa makber mi yâ Râb
Ya habgâh-ı dilber mi yâ Rab
Rüya değil bu, ayniyle vâki

Kabri çiçekten bir türbe olmuş
Dönmüş o türbe bir haclegâhe
Bir haclegâhe dönmüşse türben
Aç koynunu aç mâ-şukanım ben

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..