Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gırnatanın makberi (-I-)

Gırnatanın makberi (-I-)
 

O gün değişik bir gündü onun için, içinde tarifsiz bir sıkıntı vardı ama kötüye de yorumlamak istemiyordu. Adı Hasan’dı. Bir kamu kuruluşunda çalışıyordu gündüzleri. Bazı akşamları, hatta bazı hafta sonları da tanıdık, eş dost ve akrabaların nişanlarında, düğünlerinde, eğlencelerinde gırnata çalıyordu. Yani bildiğimiz klarnet. Balkanlar'da gırnata derler adına bu enstrümanın. Aile eşrafında da gırnata demeye devam edenler vardı hala. Balkan kökenli bir ailenin üçüncü kuşak çocuğu olan Hasan müzisyendi ve ek iş olarak yapıyordu müzisyenliği.
Ama herkesin bilmediği bir şey vardı, o da müzisyenliğin ona dededen bulaşmış olduğu. Yalnız klarneti ve klarnet ustalığı değil lakabı da miras kalmıştı ona dededen.

Hani bazı akşamlar, hatta bazı hafta sonları gırnata çalıyor dedim ya ! Aslında çalmadığı gün ve gece ve hafta sonu yok gibiydi. İşe gitmediği günlerde bile evde çalıyordu, yarenlik ediyordu ona gırnata. Yanından hiç ayırmıyor, gündüz işine bile götürüyordu. O nereye, gırnata da oraya !. Gündüzleri bile, öğle arasında .alıyordu. Arkadaşları “hadi çal biraz da neşemizi bulalım “ dediklerinde kıramıyor o da çalıyordu. Çok ta sevildiğinden iyi bir çevre de edinmişti kendine. Onun gırnatasının olduğu yerde yalnızca keyif ve neşe vardı. Bir de ne güzel çalardı Balkan havalarını !.. Ayrıca, klarneti Balkan tarzıyla çalmayı seviyordu.

O gün de keyifli geçti ya zaman, içindeki tarifsiz sıkıntının sebebini hala anlamıyordu ama fazla da kendini
kaptırmıyordu.Karısı aradı, öğleden sonra telefonda ve akşama yemeğe misafir gelecekti. Bir yere takılmamasını ve
gelirken de bazı şeyleri almasını söyledi. Bir liste yaptırdı. Unutmamasını da tembihledi arkasından. Zaten nereye
takılacaktı ki Hasan, öyle kuyruğu dışarıda olanlardan, evinin kapısını unutanlardan değildi. Evinin yolunu bulan,
ailesine değer veren birisiydi Hasan. Tama deyip telefonu kapattıktan sonra bir “ tühh ! “ çekti Hasan. Bu akşam bir
eğlence vardı, orada gırnata çalacaktı. Söz de vermiştim diye düşündü, “çok ayıp da olacak gitmezsem” dedi kendi kendine. Ama misafirler gelecekti, gitmek te olmazdı. Hemen cep telefonundan bir arkadaşını aradı ve durumu anlattı, arkasından da çok çok özür diledi ve arkasından “düğünlerinde telafi ederiz, muhakkak çalacağım söz” demeyi de ihmal etmedi. Arkasından da telefonu kapattı. Sonra biraz düşündü, demek içindeki sıkıntı buydu. Verdiği sözün ağırlığından olsa gerek, tutamayacak olması onda huzursuzluk yaratıyordu. Evet huzursuzluğun adresi belli olmuştu ama tam olarak da atamamıştı üzerinden, “akşama kadar geçer nasıl olsa” diyerek ofisinden çıktı.

Mesai bitiminde bir elinde gırnata’nın çantası, sallana sallana çarşıya doğru yollandı. Akşama misafir vardı ya, alışveriş
yapması gerekiyordu. Alışveriş listesini yanına almayı unutmuştu, aklında kalanları alacaktı artık. Cep telefonundan evi aramayı da akıl edemedi, öyle de yapacaktı artık, aklında kalanları alacaktı. Alışveriş faslını bitirdikten sonra, evin
yolunu tuttu. Eve yaklaşmışken, birden elindeki torbalara birinin asıldığını fark etti. Kısa bir şaşkınlıktan sonra,
torbalara asılanın oğlu olduğunu anladı. Yaklaştığını görmemişti, demek ki dalgın yürüyordu. Şaşkınlığını üstünden
atmıştı atmasına ya, dalgınlığını atamamıştı. Torbaların bir kısmını alan oğluyla birlikte evin yolunu tuttular.
Eşi penceren görmüş kapıda karşılamıştı onları. Hoş geldin dedi karısı, öpüştüler, ellerindekini aldı. Listeyi ofiste
unuttuğunu, o yüzden aklında kalanları aldığını, eksik bir şey varsa, gidip alabileceğini söyledi. Sonra içeriye geçtiler.
Henüz misafirleri gelmemişti. Karısı torbaları mutfağa götürdü ve boşaltmaya başladı. Ekmekle salata malzemesi almayı unutmuştu. Salona doğru seslendi : “ ekmekle salatalık almamışsın hayatım “ dedi. Bir taraftan da işini yapmaya devam etti. Bir süre sonra, tekrar aklına geldi, “Hasan” diye seslendi. Cevap gelmeyince içeriye girdi, salonda yoktu. Lavaboya baktı, kapısı açıktı orada yoktu, ardından yatak odasına baktı, yatağa uzanmıştı ve dalmıştı. Karısı “bugün işte çok yoruldu herhalde “ diye düşündü. Uyandırmadı, misafirlerin gelemsine yakın uyandıracaktı. Öyle de yaptı.

Akşam olmuştu. Misafirleri gelmişti. Hasan’da misafirlerin geliş saatinden yarım saat önce kalkmıştı. Kapıda misafirlerini karşılamıştı. Hoşbeş sohbetten sonra, hep beraber oturup bir güzel yemek yediler. Güzel geçmişti yemek. Güzel sohbet’te ettiler, içkiler içtiler. Hasan dedesinden öğrendiği ve yapmaya çalıştığı “ev yapımı şarap” ikram etti misafirlerine. Gece keyifli geçiyordu. Şarkılar söylediler. Hatta bir ara hasan gırnata bile çaldı misafirlerine. Bir güzel de döktürdü. Ramizem şarkısını da çaldı istek üzerine. Ne güzel de üflemişti gırnatasını!.. Geç saate kadar oturdular. Artık kalkma vakti gelmişti, misafirler izin istediler. Hasan ve karısı, arkadaşlarına, kendi evlerinde kalmalarını söylediler. Israr da ettiler hatta. Ama kalmak istemediler. Evlerine gitmek için montlarını, ceketlerini giymişlerdi bile. Hep beraber dışarı çıktılar.. Hasan ve eşi de misafirlerini uğurlamak için arkalarından çıkmıştı. Vedalaştılar, öpüştüler ve arkadaşları arabalarına bindiler. Onlar da arkalarından el salmak için bekliyorlardı. Arabaları çalışmamıştı. Bir kez daha denediler, bir daha, bir daha.. Marj basmıyordu!.. Çalışmayacaktı. Hasan yanlarına gelip bir de o denedi. Kaputu açıp bir yerlere baktılar ama çalışmayacağı tutmuştu bir kere. Gelin gitmeyin, bizde kalın dediler tekrar. Ama “taksi tutar, gideriz, sizi rahatsız etmeyelim şimdi dedi arkadaşı. Madem öyle diyorsunuz, o zaman ben sizi bırakayım dedi Hasan. Karısından arabanın anahtarını ve ruhsatını istedi. Kendi arabasına geçtiler ve arkadaşlarının evinin yolunu tuttular. Fazla uzak değildi evleri. Araba mesafesiyle yaklaşık 15-20 dakika sürüyordu. Araba da konuşmaya, durumu tartışmaya başladılar. Hasan, “yarın ola hayrola. Bakarız bir çaresine dedi. Asıl önemli olan, ya yolda kalsaydınız. Daha mı iyi olurdu.” dedi. Arkadaşı da “ sana da zahmet verdik be Hasanım” dedi. Arkadaşına “rica ederim falan filan” dediyse de, içinden “inşallah ekip durdurmaz “ dedi. Çünkü, sarhoş değildi ama biraz alkol almıştı. Bir süre sonra da korktuğu başına geldi. Bir gece ekibi durdurdu arabalarını. İyi geceler dedikten sonra, şöyle arabanın içine baktı. Hasan’ın haricinde, yanında bir erkek, arkada bir kadın ve kucağında uyuyan çocuk vardı. Devam edin dedi ve yürüdüler. Derin bir ohh çekmişti.

(devam edecek)

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..