Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Gitme...

Gitme...
 

Kendine güveniyordu. Sakince kurdu cümlelerini. Gözlerinin dolmasını bırakın, sesi bile titremedi. Ne ağzı kurudu ne de elleri terlerdi. Yüzlerce kere ameliyat yapmış bir cerrahın rahatlığıyla göğsümü yardı ve elindeki türlü aletlerle kalbime çeki düzen vermeye kalktı. Narkoz yoktu maalesef, her bir neşter darbesini olabildiğince hissettim.

Ben hiç bir kelime sarfetmeden dinledim. Nasıl hissettiğimle ilgili herhangi bir kaygısı kalmamış olsa da artık, adetten sordu; "neden konuşmuyorsun?"

Sözlerimin bir işe yaramayacağına inandığım zamanlarda konuşmam ben. Laf olsun diye hiç bir şey yapmam. Susmak çok yakışıksız duruyor farkındayım. Sessiz bir tavır almak, sanki verebileceğim tek tepkiymiş gibi. Konuşsam her bir kelime fazla gelecek. Belki sesim titreyecek. Şu anda düştüğüm durumdan daha zavallı bir hal olamayacağına kanaat getirerek susma hakkımı kullanıyorum. Çok ısrar gelince, geçiştirecek bir iki kelime ediyorum. Taca vuruyorum topu yani.

Bitsin artık bu konuşma.

Konuşma bitiyor. Sanki bir işe yarayacakmış gibi, yani laf olsun diye kalbime yalandan bir pansuman yapıyor. Vedalaşıyoruz. Arabadan iniyor. Her zaman yaptığım gibi, evine girmesini bekliyorum. Sonra gazlıyorum...

Zor olan bir ilişkinin bitmesine karar vermektir, bitirmek zor değil. Bir mahkumu yargılamak uzun sürebilir. Deliller toplanır, taraflar dinlenir. Suç kesinse verilecek ceza konusunda bir mutabakat gerekir. İdam zor bir karardır. Geri dönüşü yoktur ve arkada temiz bir vicdan bırakmak gerekebilir. Fakat idam kararının uygulanması, işte bu kolaydır. Bu kararın uygulanması, idam eden için de, edilen için de rahatlatıcıdır. Artık uzun muhakeme ve değerlendirme dönemleri bitmiştir. Son bir arzun var mı?

"Var, gitme!"

Gözleriniz ve elleriniz bağlanır. Ateş!

(Terkedildikten sonraki beş evre;)*

1. Öfke

Arabadan ineli bir buçuk dakika oldu. Şu an beni tam olarak def etmeden bulduğu, sadece yeni olmasından ötürü daha kusursuz ve daha yeni vaadlar sunan sevgilisi ile konuştuğuna eminim. Neler söylediğini kestiremesem de, benle ilgili konuşacak fazla şeyleri olduğunu sanmıyorum. Yarın ne yapacaklarını planlamaya geçmişlerdir artık.

Allah kahretsin! Allah belalarını versin!

Karnım acıkıyor. Canım olabildiğince çok abur cubur istiyor. 7 Eleven diye bir mağaza vardı eskiden. Öğrenciyken giderdik...Nerede vardı onlardan? Evet, Barboros yokuşundan Beşiktaş'a inerken sağda.

Arabadan ineli kırk beş dakika oluyor. Elimde 7 Eleven paketleri ile evimden içeri giriyorum. Köpeğim karşılıyor. "Merhaba Vincent". Zihnimde aynı plak, dönüp duruyor. Kabul edemiyorum. Allah kahretisn! Allah kahretsin! Allah belanızı versin! Bir hışımla torbadan çıkarıyorum aldıklarımı sehpamın üstüne tek tek koyuyorum. Allah kahretsin! Allah kahretsin!

Sahi, ben neden bu kadar sinirliyim? Esasında üzgün olmam gerekmez mi? Sevgilim beni terk etti. Artık o yok. Fakat hayır, kabul edemiyorum. Terk edilmeyi değil, bu şekilde terk edilmeyi içime sindiremiyorum. Kendimi o kadar değersiz hissediyorum ki, bu his öfkeye dönüşüyor.

Telefonumu kapatıyorum ve fırlatıp atıyorum. Aynı hışımla gidip ev telefonumu da fişinden çekiyorum. Duvarda ki resmini ters çeviriyorum ve kendimi koltuğa atıyorum.

2. İnkar

Arabadan ineli elli dakika oluyor. Yerimden kalkıyorum. Önce cep telefonumu tekrar açıyorum, sonra ev telefonun fişini takıyorum. Duvardaki ters çevirdiğim fatoğrafı elime alıp koltuğuma oturuyorum.

Vincent kucağıma oturuyor. "Geçicek bugünler değil mi oğlum? Tekrar bir araya geleceğiz. Bu geceyi hatırlayıp güleceğiz değil mi oğlum? Özledin mi sen de ablanı?"

Şimdi arasam mı? Şimdi aramayayım. Bu oyunun tadını çıkarayım ben de. Belki biraz rahat bırakılmak istiyordur. Belki nasıl bir tavır alacağımı merak etti sadece. Dur ben şuna internetten çiçek göndereyim. Yarın sabah masasında olsun.

Geçicek bu günler. Yine biraraya geleceğiz... Hep ertelediğimiz Abant gezisine çıkacağız. Ben uyumak isterken onun çenesi düşecek gece. Ben sabah fırlayınca o yorganı kafasına çekecek.

Geçicek bu günler. Tanıştığımız gün olduğumuzdan bile daha taze olacağız. Ben daha komik olacağım ve o daha da zarif. Bu sefer "üşüdüm" dediğinde ceketimi çıkarıp vermeye utanmayacağım. Onu ceketime saracağım ve bir daha hiç bırakmayacağım. Geçicek bu günler...

3. Pazarlık

Arabadan ineli iki buçuk saat oluyor. Aldığım bir çok şeyi tüketmiş vaziyetteyim. Gitarımı alıp yatağımın üstüne oturuyorum.

Gitme...Fransızca bir şarkı dinlemiştim bir keresinde radyoda. DJ sözlerini çevirmişti sonra. Malesef şu kadarını hatırlayabiliyorum; "Gitme, Afrika'dan sıcak kumlar getiririm sana..." Devamını hatırlayamıyorum ve ben kendi istediğim gibi söylemeye karar veriyorum. Do majör-sol majör- re majör 7 - la minör. Her zaman işe yarar bu akorlar.

Yokuştan inerken
Gördüm seni
Dizlerim titredi
Tutuldu dilim

Beni böyle bırakıp da
Gitme lütfen
Gitme dağdan kurtlar iner, parçalarlar beni

Birden telefonun sesi beni bastırıyor. Gitarı fırlatıp koşuyorum. İçim içime sığmıyor. Bir heves alıyorum telefonu elime, fakat maalesef arkadaşım arıyor. Gecenin bu saatinde...Hayatı boyunca saat onikiyi geçirmeden yatmış bir adam sabaha karşı aranır mı?

Gitarıma geri dönüyorum. Araklıyorum sözleri. Gitme, Afrika'dan sıcak kumlar getiririm sana...

4. Depresyon

Arabadan ineli tam 8 saat oluyor. İçtiğim biraların etkisiyle koltukta sızmışım. Telefonumu kontrol ediyorum. Cevapsız çağrı, yok. Mesaj, yok. E-mail olabilir mi? Inbox (0).

Yerimden doğruluyorum hafif. Telefonu bırakıyorum. Sanırım bitti bu iş.

Sanki bir yanım kopmuş, yerlerde sürükleniyor. Bu koltukta geçsin artık hayatım. Güneş doğmasın.

Güzel bir makasa ihtiyacımız var ve tanıştığımız gün çekilen fotoğrafımıza. Şimdi o fotoğrafı önce ortadan ikiye keselim. Sonra kalan parçaları bir daha ikiye, ve kalanları tekrar ikiye...

Dirseklerimi dizlerime dayayıp kambur bir şekilde oturuyorum. Vincent geliyor, yürüyüşe çıkmak istiyor. Güneşte hafiften aydınlığını hissettirmeye başlıyor. Uyumak istiyorum fakat ben. Uyumak değilsede yatmak istiyorum. Sanırım böyle günlerde bir hayvan bakıyor olmanın etkisi kendisini daha çok hissettiriyor. Şu anda Vincet'den başka hiç bir güç beni sokağa çıkaramaz. Ayağa kalkıyorum. "Hadi gel bakalım"

Canım köpeğim, benim kayıp gitmeme izin vermiyor.

5. Kabullenme

O da ne?

X.

* All that jazz, ölümü kabullenme evresi. Dr. Kübler-Ross (on death and dying http://www.elisabethkublerross.com/)

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..