Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gitme(k)

Gitme(k)
 

Babam ne zaman yurt dışı seyahatine falan çıksa ben üzüntüden hastlanırdım. Okul öncesi zamanlarımda falan. Hastalık dediysem aspirinle geçecek bir başağrısını kast etmiyorum. Yorgan döşekli, ateşli psikosomatik hastalıklar.
Sonra bir gün baktım babam bavulunu yapıyor. "Nereye gidiyorsun," dedim. "Ankara'ya" dedi. Ankara'nın da bir esprisi var aslında. Diğer gittiği yerler uzak olduğu ve uzun kaldığı için, Ankara hafif bir travma yaratıyordu sanırım bende. Otomatiğe bağlanmış bir yalan mıydı Ankara'ya gidiyor olması, bilemiyorum. Soracağım eve gidince.

Meğer işte bu Ankara seyahatlerinden birinde, aslında Koca Mustafapaşa'daki SSK hastanesine gidiyormuş Babam... Bir rahatsızlığı varmış. Biz o zaman Yedikule'de oturuyorduk yani trenle tam bir istasyon ötede. Sonra hastahanede bir şeyler ters gitmiş, babamın tansiyonu bir an için sıfıra düşmüş. Tıbben ölmüş yani ve fakat sonra geri gelmiş.

Hastahaneye gittik sonra annemle. Kardeşim daha annemin kucağında fotosentez yapıyor. Ben de hiçbirşeyi farkında değildim. Babamın pijamaları vardı üstünde ve bir de çekmecesinde petibör bisküvi. Ben bisküvileri yemiştim bol bol. Şimdi ne zaman o petibör yesem aklıma hastahaneye gidişimiz geliyor. Ne kadar net fotoğraflar var zihnimde, hiç solmamışlar. Meğer babam eve en yakın seyahatinde, en uzaklara gitmiş de gelmiş, haberim yokmuş... Allah korumuş.

***

Gitme bak her yerde kurtlar var,
İsimsiz bir kızı arıyorlarmış
Tertemiz bir kalbi olan
Meraklı gözlerin getirecek sonumuzu
Elim bir kaza sonucu, gitme...

***

Bugün iş yerimde son günüm. Günün sonunda bir elimde montum diğer elim cebimde çıkacağım buradan. Bana kalan manevi birikimin doyurucu olmasını umarak ve her zamanki gibi ayaklarımı sürüyerek gideceğim.

Merdivenlerden inip Beşiktaş çarşısına gideceğim. Sonra yürüyerek Nişantaşı ve Harbiye'den geçip Taksim'e çıkacağım. Yaklaşık 45 dakika sürecek parkur yokuş olduğu için adımlarımı küçük ve yavaş atacağım ki çok terlemeyeyim. Bahar pastanesinden bir acıbadem kurabiyesi alırım belki. Kurabiyeyi yemem saklarım. Beyoğlundan geçer Asmalımescit'e inerim. Orada Deli Bakkal'ın yanında bir çay içerken çıkarırırım kurabiyemi. Nefis ve yoğun badem kokusu. Şimdiden duyuyorum. Ve gidiyorum.(*)

***

Goncaların arasında gizlenmiş
İmalı bir gülüşün var
Tüm niyetini açık eden,
Muallak bir boşluk kalacak
Ellerimin ucunda, gitme

***

Zevkli oluyor ara sıra İstanbul'dan gitmesi. Pinhani şarkısındaki gibi, "cuma günleri, valiz hazırlamak gibi..." böyle bir çoşku oluyor içimde. Hem çoşku oluyor hem de burukluk. Küsüyor musudur İstanbul bilemiyorum, tatile gidiyorum diye. Dönmeyecem diye korkuyor mudur? Alınıyor mudur? Yok o alınmasın hiç. Döneceğim ben. Mutlaka döneceğim.

Sonra tatile gidince işte... Ne bileyim Kaş'a ya da Alaçatı'ya falan...3 gün geçtikten sonra orada doğmuş gibi hissediyorum kendimi. Başka bir şehir olmamış ve ben her sabah kalkıp da o koyda denize girmişim gibi. Ya da bütün hafızam 3 günden ibaret oluyor. Öncesi yaşanmamış gibi.

Sonra tatilden dönerken işte...Ne bileyim İstanbul'a bir iki saat kaldığında falan bir heyecan basıyor. Bu seferde dönüyorum diye seviniyorum. Ne orospusun diyorum sen İstanbul. Seni terk etmekte güzel sana dönmekte...

***

Gülen ayva, ağlayan nar
İsmini unutmuş bir gezginim
Tüm yüklerimden arınmış
Miyadı domuş bir ruhum belki
En sonunda biraz gülebilen, gitme

***

"Yani" dedim, "terk etmek ve kaçmak birbirlerinden çok farklı şeyler öyle değil mi?" "Aynen öyle" dedi. "Afferim" dedi. Gitmek için geçerli bir sebebimiz olmalı ve bu sebebin ne olduğuna dair tutarlı kanıtlarımız ve muhakememiz olmalıymış. Sanırım doğru söylüyor. "Yandım Allah" şeklinde kaçarak vardığımız yerlerde, daha önce kaçmamıza sebep olan en büyük faktörü, yani kendimizi de yanımızda taşıdığımızdan, en kısa zamanda tekrar bir kaçma ihtiyacı duymamız kaçınılmaz oluyormuş.

Sadece bir sevgiliden ayrılırken değil, yaptığımız sporu bırakırken, mahalleyi ve hatta ülkeyi değiştirirken, işten ayrılırken falan işte kısaca her türlü gitme durumunda kendimize karşı dürüst olmamız gerekiyor sanırım. "Ben neden gidiyorum" sorusuna vediğimiz cevap çok önemli, aksi taktirde göçebe ruhlara dönüşüyoruz. Nereden mi biliyorum? Onlardan birisiyim ben. Giden kişi bir çok durumda aslında kaçan kişi oluyor. İkisinin arasındaki farkı iyi anlamak gerekiyor. Terapistimin bana hep dediği gibi ; "Orası biraz karışık..."


***

Yatıp uyumak da bir çeşit gitmek değil mi, mola vermek hayata şöyle en kısasından
Belirsiz bir an için tümden çekilmek ve gezmek rüyalarda...

Sonra sabah oluyor ya da yolculuk bitiyor ya işte ve geri dönüyorsun,
ve bir bakıyorsun karşında bir çift meraklı göz...
soruyor ikisi birden;

Doğru söyle yalvarırım, dönmez olsaydım diyor musun?

***

Öyle sanıyorum ki zor olan bir ilişkinin bitmesine karar vermek, bitirmek zor değil. Bir mahkumu yargılamak uzun sürebilir. Deliller toplanır, taraflar dinlenir. Suç kesinse verilecek ceza konusunda bir mutabakat gerekir. İdam zor bir karardır. Geri dönüşü yoktur ve arkada temiz bir vicdan bırakmak gerekebilir. Fakat idam kararının uygulanması, işte bu kolaydır. Bu kararın uygulanması, idam eden için de, edilen için de rahatlatıcıdır. Artık uzun muhakeme ve değerlendirme dönemleri bitmiştir. Son bir arzun var mı?

"Var, gitme!"

Gözleriniz ve elleriniz bağlanır. Ateş!

(Terkedildikten sonraki beş evre;)**

***

gel bir bak ne hale gelmiş
inatla sulamaktan kaçtığın çiçekler
terk edilmiş bir köpek yavrusuyum
minare gölgesinde uyuyan
elim bir yokluk çöktü de gitmiyor içimden, sen de gitme


***

Üniversite sınavına çalıştığımız günlerdi. Feci sıkılıyorduk. Arkadaşımla Haydarpaşa'ya düştü yolumuz. Bir sürü tren gördük, gidip geliyorlardı ve bir sürü insan gördük inip biniyorlardı. Yahu, dedi arkadaşım ne güzel de gidiyorlar ve ne de güzel dönüyorlar. Kıskandık onları. Biz de dedik, biz de binmek istiyoruz.

Arkadaşım ertesi sene Kocaeli Üniversitesi'ni kazandı. 5 sene boyunca o trenlere bindi gitti ve bindi geldi. Bir noktada sıkıldı tabi. Ne zaman sıkılsa "trenlere binmek istiyorum" diye ağladığı gün gelirmiş aklına ve çok gülermiş.

***

gülelim
istedim ki
temizlensin
maviliği
eskimiş
kederimizin


***

Kuş kafesten iki şekilde çıkar. Kaçabilir mesela. Etkili bir yöntemdir. Tabiatına uçar ve böyle durumlarda kaçmak tek alternatiftir. İstisnadır. Muhakeme gerektirmez. Zaten kuşunda muhakemesi yoktur herhalde. Kuşun kafesten çıkması için ikinci ihtimal ise ölmesidir. Yalandan bir hayvenseverin kuşuysanız ve ölmüşseniz çöpe atarlar sizi. Yok eğer sizi seviyorlarsa evde, ne bileyim çocuklar falan varsa küçük bir cenaze törenine sahip olabilirsiniz. Arka bahçeye gömerler.

Bir üçüncü kafesten çıkma yolu geldi aklıma şimdi. Ölü takildi yapmak! Nasıl? Ben hep böyle yapıyorum şimdi fark ettim. Kimse yemiyor ama...

***

"Barcelona'ya git Kerem, sözümü dinle ve yerleş oraya" diye bitirmiş mektubunu. Ne kadar da kolay bir şeymiş gibi bahsedebiliyor.

Fatih Türkmenoğlu'nun yazısı vardı bir kaç ay evvel. Çok güzel ama dolaşıp dolaşıp Taksmi'e çıkamdım gibi geldi demişti. İlahi orkun, taksimi olmayan yerde ne yaparız biz?


***

İster yaz olsun ister kış fark etmez. Güzeldir Kilyos sabahları. İnsan sabah uyanıp da sokağa çıktığı an işe gitmekten vazgeçebilir. Ben evden çıkarken horozlar ötüyor oluyor. Kuşlar için henüz erken bir vakit daha. Onlar ya uyuyorlar ya da mamurlar. Rüzgar oluyor mutlaka hafif. Güneş yeni doğuyor. O mükemmel sabah kokusuna 5-10 dakika var daha. Hissediyorum. Bekleyemiyorum bir dakika bile, yoksa servisim kaçacak. Kokuyu kaçırıyorum, çaresizim...

Her sabah vazgeçiyorum işe gitmekten. Her sabah gidiyorum ama. Zordur Kilyos'u terk etmek. Yatakta uyuyan yeni gelini ya da -modern halimizle- 3 günlük sevgiliyi bırakıp evden çıkmak gibi geliyor bana biraz. Çıkıyorum ve gidiyorum. Gidiyorum ama gözlerim hep dikiz aynasında kalıyor.

Sanki bir ucu evimde diğeri sırtımda büyük, görünmez bir lastik var. Ben uzaklaştıkça Kilyos'dan o çekiyorda çekiyor. Bırakmıyor beni. Gebze'ye geldikçe o daha da kuvvetli çekiyor. Akşam eve dönerken yollar bomboş olsun istiyorum. Bas diyorum servisçi abi, bas gaza. Evimize gidelim. Rahat bir şeyler giyelim. Çok serin değil suları ama olsun, atlayalım Karadeniz'e Romeo ile. Yüzelim beraber. Sonra çay bahçesine gidelim. Şeker kızlar gelsin, sevsinler Romeo'yu.

Gideceğim diyorum kendime Kilyos'dan. Taşınacağım. Her sabah burayı bırakıp gitmenin yükünü taşıyamıyorum çünkü...

K.

dilenci vapuru, giden geminin arkasından bakakalmayan, bizzat gemiyi götürengillerin vavapuru. açıldı gelmeyecek bir süre.

* veda http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=15911
** gitme http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=20660

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..