Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gitme zamanı

İnsan bazen gitmek ister. Canını verecek kadar sevdiği halde çevrelendiği her şeyi bırakmalı; gitmelidir. Nasıl mı? Terk etmek değildir bu, sadece vazgeçmektir, korkmaktır belki de. Kaçmaktır umarsızca hesapsız. İliklerinde hisseder giden soğukluğunu ayrılığın. Aslında gücüde yoktur kalmaya. Kaybedeceğini bilir, kalsa da zaten bitmiştir. Görüntüden ibarettir sahip olduğu varsayılanlar..Onlar sadece çevrenin göz vitrininde janjanlı süs figürleridir. Uzaklaşmak ister, işte insan sıkılır. Çoook uzak ülkelere gitmek ister, masallara özenerek... Bir var olur, bir yok olur yollarda kaybolarak.. Bu kayboluş bir "buluş"tur kim bilir! Neden mi dersiniz. Olur ya, kaybolmak isterken özünde yitirdiklerini gerideki yaşamından alma "iç meydan" savaşıdır yaşadıkları. Gitmelerin de sonu var, kaçmaların da, uzakta kalmanın da, beklemenin de. Oysa insanda sonu olmayan tek şey kendini bulma, gerçeğine ulaşma çabasıdır. Bizim en büyük gereksinimimiz bensizliğimizin acısını hissetmememizdir. Bu acı ise sadece bizi dağlar. Benliğimiz biz olmadan bizi var edemez. Tüm realiteyle yaşanıyorken hikayelerimiz, başrol kahramanları olarak ruhlarımızın beyaz atlısı da biz olmalıyız. Sonuçta en güzeli insan vazgeçmek gerektiğinde vazgeçebilmelidir sessizce.. Kısa süre belki de.. Bazen konuşmamalı.. Gücünün her şeye yetmediğini anlayabilmeli, zamanı dost edinmeli bir süre. Bakmalı değer mi gitmeye? Kaçmaya, varmaya başka bilinmeyenlere.. Yelken açmalı mı, fora demeli mi yeniliklere.. Kararsız kalmamalı insan düşünmeli! En kötüsü kararsızlıktır ya hayatta.. Ya vazgeçmeli mutlu olacaksa, ya direnmeli zorluklara. Ama ortası olmamalı. Kaldırmıyor yaşam kararsız kararda olanları. Yük oluyorlar insanlığa. Negatif oluyor her dokundukları, bulaşıcı onların kararsızlık hastalıkları. Yıpratıyor, eskitiyor, boğuyorlar duygularımızı.. Yarınlarımız "aydınlık" olmalı diyoruz ya hep, işte bu yazık olmadan olmalı benliklere, bireylere, bizlere.. Yarınlarımız anılarımızla avunmamalı. Ya rüyalarımız? Onlarda gerçekliğin esiri oldu değil mi? Uzun zamandır mübalağa yapmıyorlar sizlere.. Neden mi? Rüyalarımızı da sindirdik benliğimizi susturduğumuz gibi. Taktığımız sosyallik maskelerinin kalıpları artık yüzümüze şekil verdi, yerleşti. Ayırt edilemiyor, ya maske biz olduk ya da biz maskelere döndük! En doğal tepkilerimiz bile aynalarda birer mimik egzersizi oldu. Senaryo metinli yaşamlarımızı bunlarla süsledik kolayca. İnsanlığımız aynı beyni paylaşan sonsuz organlarla çevrili bir masal devi oldu çağımızda.. Karakter matematiğimiz eşitlendi aynı işlemlerdeki çıkar denklemlerimizde. Ne yapmalı peki? Yarınlarımızın bizim olması için, düşlerimizi veresiye verdiklerimizden geri almalıyız. Artık beklememeli, bulunmamışları bulmak adına kaybolmalıyız..

Tuba Akar

 
Toplam blog
: 15
: 1067
Kayıt tarihi
: 23.02.08
 
 

Sinop Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilimdalında Öğretim Görevlisiyim..