Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '11

 
Kategori
Blog
 

Gitmek mi zor? Kalmak mı?

Gitmek mi zor? Kalmak mı?
 

internetten alıntıdır.


İşte bütün mesele bu!!!

Karar vermek hepsinden zor!!!


Her şeye yeniden başlamak! Sil baştan! Yine, yeniden!

Ya da sessizce beklemek!

Soru sormak kendine! Gidersem ne olur? Ne değişir hayatımda?

Bilmem! Belki çok şey! Belki de hiçbir şey!

Veyahut karşımdakilerin tavrı ne olur? Ne duyumsarlar?

Sorular ve cevaplar, irdeledikçe artar.

Sonuca varabilir miyiz?

Belki evet! Belki de hayır!

Bunlar deneme konusu yapılabilecek cümleler. Çoğaltmak ve uzun uzadıya yazmak mümkün.


Kelimeleri eğip bükmeden, dans pistinde gibi kıvırtmadan, yuvarlayıp da gevelemeden, kem küm etmeden, lay lay lom dedirtmeden, lüf-ı güzafı uzatmadan ve lafları ağzımda dolandırıp kafaları bulandırmadan (ve de kızım bu kategoride ne işin var yine? Diye söylendirmeden), den den den. Büyük bir açık yüreklilik ve içtenlikle bu yazıyı kaleme aldım.


Öncelikle; Memur zihniyeti meselesini açıklığa kavuşturmak dileğindeyim. Ben de istemezdim memur olmayı ve bu zihniyeti taşımayı. Bana soran olmadı ki! Kızım ne istiyorsun? Dileğin nedir? Bu ülkede kız olarak dünyaya gelmiş iseniz, ne yazık ki ataerkil ve erkek egemen toplum düzeninde, hayatınıza dair kararları kendiniz verebilme yetisine sahip olamıyorsunuz. Önce babanızın, daha sonra eşinizin kurduğu düzene uymak veya dayatılan şartlarda yaşamak zorunda kalıyorsunuz.

‘’Zaten hayat kurallar manzumesi değil midir?’’ denen basmakalıp sözlerle de bir ömür boyu avutuluyorsunuz.

Eğer ki sahip olduğum yetenek ve becerilerimi değerlendirme fırsatı verilmiş, bunlar büyüklerim tarafından ellerinin tersi ile bir kenara itilmemiş olsa idi! Şu an memur zihniyeti taşıyan bir kadın olmayacağımdan adım kadar eminim!


Yaşamımız süresince ve halen, siyaset, gündelik yaşam ile ilgili birçok konu önümüze konulup dayatılmakta ve de aynen uygulamamız, şartlara uymamız istenilmekte. Üstelik kabul edip etmeyeceğimiz sorulmadan/ sorgulanmadan! Hele de son yıllarda, aylarda ve günlerde yaşadığımız ve yaşamak zorunda bırakıldığımız olayları göz önüne alırsak! Saymakla ve sıralamakla bitecek gibi değil.


Milliyet Blog Beta versiyonunun deneme sürümünün bize hangi tarihte sunulduğunu anımsamıyorum. Ancak 26 Ağustos tarihli Milliyet Blog haftalık bültende bayram kutlaması ile birlikte, yönetimce; Yeni sürümün bayramdan sonra işleme konulacağı, olumlu- olumsuz eleştirilere teşekkür edildiği ve yeni önerilerin zaman içerisinde dikkate alınacağı mealinde bir yazı yayınlanmıştı ki sanırım birçok arkadaşımızın dikkatini çekmemiş. Daha sonra da Sayın Yurdagül Alkan’ın bizlerle paylaştığı(mailine cevap) metinde aynı anlamı taşımaktaydı ki hemen akabinde de uygulama başlatıldı.


Bu güne kadar bu konuda sessiz kaldım ki bu taşıdığım kısır zihniyetten asla kaynaklanmış değildi inanınız. İlk kurulduğu yıldan ve yıllardan beri bu platformda yazan arkadaşlarımın fikirlerinin öncelik taşıdığına inandığım içindir.


Hayatta, yaşadığımız ortam ve mekânlarda veya yazım alanında, yeni bir yüzle tanışmak ve bu yüze alışmak gerçekten zor. Yaşanılan/yaşanılası aksaklıklar da cabası. Bu yeni uygulamayı hayata geçirmeye çalışanların gayret ve çabaları, bizlerin bilmediğimiz, görmediğimiz ve bize yansıtılmayan/yansıtılamayan sıkıntıları da ayrı bir konu. Biz Milliyet Blog yazarları ile idarenin arasında kalmış olabilecekleri fikrindeyim.

(Haa bu arada belirtmem de yarar var, bugüne değin editörya ile hiçbir şekilde görüşmem de vaki bulmamıştır.) Yalın ve yalnız kendi düşünce ve kanaatlerimi sizlere iletmeye çalışıyorum.


İki yıla yakın bir süredir internet ortamında; kayıt olduğum çeşitli sitelerde( isim vermeyeyim) yazdığım yazıları paylaşmaktaydım, hatta şimdilerde dünyada en fazla kullanıcısı olan bir paylaşım sitesinin Türkçe versiyonunu indirdim, onunla ilgili çalışmalarıma devam ediyorum.


Yine, yeniden yineliyorum!


Milliyet Blogda yazar olmaktan ve bu ortamı siz değerli arkadaşlarım ile birlikte paylaşmaktan(ki bazılarınız ile tanışma fırsatı buldum) son derece onur ve kıvanç duyuyorum.


Tamam, sevmedik yeni yüzü, yeni uygulamaya alışamadık!

Hadi, kâğıdı kalemi bir kenara atıp top yekûn gidelim!

Ya sonra?

Sevgili Gülname, O kırmızı sardunyaları ya da mor dikenleri, ‘’Işıklı gölün solgun gülü’’ nü yazmazsan!

Ya siz Ümit Culduz ders niteliğindeki ‘’32 tekmili birden’’iniz olmazsa!

Ya sen Ersin Kaboğlu, denemelerinden bizleri mahrum bırakırsan!

Ya Pirmete Usta, hani 8. bülten için çakıl taşları biriktiriyorduk? Ya çıkartmazsanız!!!

Ya Emine Supçin’in hem güldüren, hem düşündüren mizahi yazılarını göremezsek!

Ya Mesut Selek hocamızın yazıları olmaz ise!

Ya Muzaffer Cellek Üstad’’ Habur sınırında ne işiniz var bakiiyimm’’ diye sormazsa!

Ya Yurdagül Alkan, gül bahçelerinden gonca gülleri yansıtan yazılarını sunmazsa!!

Hangi birinizi sayayım arkadaşlar?

Sayfalara sığmayacak!

 Hepiniz, hepiniz arkadaşlar!!!

Yapmayın arkadaşlar!!

Evet, sorun var! Raporlarda, sayaçlarda, yorumlarda, günlük okunma sayılarında hatta ön yüzde. Hepsinin düzeleceği günler uzak değil ki!

Haydi gidelim! Haydi gidin!

Sanır mısınız ki biz yalnız birbirimizin yazılarını okumaktayız? Dışarıdan da birçok okuyanımız var.

Onlar ne olacak?

Yazılarınızdan, fikirlerinizden, güzelliklerden ve paylaşımlarınızdan mahrum kalacaklar.

Tüm içtenliğim ve samimiyetimle…

Sabır diliyorum sizlerden sabır!!!

‘’Sabır ile koruk zamanla helva olur’’ diye beylik bir lafla noktalıyorum.

Tüm Milliyet Blog editör, yazar ve okuyanlara sevgi ve saygılarımı sunuyorum.


Ayşen Arslangiray Kura

15.09.2011/ Kuşadası

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..