Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '10

 
Kategori
Deneme
 

Gitmek

Gitmek
 

Fotoğraf,Adem Giliz


Gitmek. Bir yerde bir türlü dikiş tutturamamak. Benim temel sorunum bu mu yoksa diye kendi kendime söyleniyorum. Oysa ki genelde uyumlu bir insanım, bana zarar verilmediği sürece hiç kimseye zarar vermedim hayatım boyunca. Zarar verenlerden zaman zaman intikam almayı düşünsem de, hep askıda kalmıştır bu düşüncem. Üzerinden biraz zaman geçince de aman ne hali varsa görsün deyip affetmişimdir bana yapılanı. Ama sanıyorum ki, temel sorunum gitmek değil de, daha iyiyi aramaktan kaynaklı. Bir yerde, bir kişide, bir işte uzun süre kalamıyorsam eğer, ya ilişki, ya o yer, ya da o iş artık rutine bağlanıyorsa kendimi ve çevremi yenileyemiyorsam, elde var olandan daha güzele yönelemiyorsam ve kötüyse koşullar o zaman gitmeye karar veriyorum.

Üç dört gündür yeniden taşınmak var gündemimde. Ev taşımak hayatımın en zor işlerinden birisi ve benim başıma nedense sık sık geliyor. Eşyaları topla, kırılacakları ayır, kitapları kutula, dolapları sök, mutfak malzemeleri paketle… Off ne çok iş var. Dahası adres değişikliklerini bildir, telefon ve internet bağlantını yap, elektrik su faturalarını öde, nakliyeci bul, yeni evdeki temizliği yap, tamiratları yaptır. Böyle durumlarda Ece Temelkuran’ın bir yazısı vardı, hep alıma gelir.’’Sinek kadar kocam olsun, başımın üstünde yeri olsun’’ Bir tek ev taşırken kocaya ihtiyaç duyuyorum anlaşılan... Ya da bir kaplumbağa olsaydım, evimi sırtımda taşısaydım. Ne bu kadar eşyaya ihtiyaç duyardım ne de kocaya…Neyse!!

Eski sevgilimi anımsıyorum. Ondan neden gitmek istemiştim ki… Duygusal, düşünsel, kişisel anlamda nasılda birbirimiz tamamlıyorduk. Ayrıldığımızda, günlerce ağlamıştım. Yetmemişti depresyona girmiştim. Tam anlamıyla kendimi dağıtmıştım. Yeni yeni izleri geçiyor. Şimdi buruk bir gülümsemeyle anımsıyorum ağlamalarımı. Başkasına aşık olmuştu bende onda kalamazdım, gitmeliydim, çok acı çekmeme rağmen gittim, dönmedim, bitti.

Sonra eski işyerimi anımsıyorum. Çalışma ortamı güzel, insanlar anlayışlı, kendimce ve yöneticilere göre başarılıyım. Tanıyan herkes bana söyleniyor, böyle çalışma ortamı bırakılır mı diyor. Kendimi gerçekleştirebildiğim bir iş yeri. Ama hep aynı şeyleri yapıyor, aynı koşuşturmanın içindeyim. Devam etsem aynı şeyleri yaşayacağım. Başka daha başka insanlarla daha başka çocuklarla, daha başka işin içinde olmalıyım. Başka şeyler öğrenmeliyim deyip işyeri değiştirdim. İyi ki değiştirmişim.

Eski ev sahibim aklıma geldi. Üst katta oturuyordu kendisi ve beni gelini mi sanıyordu ne , her zaman bana söyleyecek bir şeyleri oluyordu.’’Balkonda içtiğin sigaranın dumanını duyuyorum, gece balkonda sigara içiyorsun, kızım balık kızartma ben çok rahatsız oluyorum, çoook misafirin geliyor, su parasının tamamını sen ödersin ona göre... gibi bir sürü ipe sapa gelmez uyarılar. Birde son yağmurda pencereden evi su basmaz mı? Neden o evden gitmek istediğimi şimdi daha iyi anlıyorum...

Neyse yeni evim çook güzel. Kocaman bir balkonu var. Üstelik balkondan deniz görünüyor. Saatlerce oturuyorum akşamları ve sabahları. Martılar geçiyor çatının üzerinden çığlıklarını duyuyorum ve kanat seslerini. Uzaklardan denizden motor sesleri geliyor. Olta takımı almalıyım diyorum. Burası o kadar sakin ki, o kadar sessiz ki doğayı dinlemekten kendime müzik bile açmıyorum.

Uzaktan motor sesleri geliyor... Birileri yollarda ve yolculuklarda. Ben sakin bir limandayım şimdi. Burası bana iyi gelecek biliyorum ve bir daha gitmek istemeyeceğim…

14.11.2010

Leylim

 
Toplam blog
: 105
: 670
Kayıt tarihi
: 18.10.07
 
 

Karlı bir kış günü, yaşam denilen bu yola düşmüşüm. Yürümüş yürümüş de bir arpa boyu yol alamamış..