Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '19

 
Kategori
Güncel
 

Gizli Bilgiler-1

Batı düşüncesi bir tür bağımlılık köleliğiyle dünyayı yönetedursun, insanlar batının sağladığı düşüncelere her geçen gün daha fazla sarılarak batı ülkelerini bir şekilde tahtından edip, onları çok yakın bir zamanda alt edecekler.

Görmeyen gönül talepte bulunmaz, görmedi ki bilsin? Ancak batının özellikle medya aracılığıyla yapmış olduğu zihin yıkama ve daha çok tüket stratejisi bir bakıma dünyada çok az elit devlet vatandaşlarını istenilen standartlarda yaşatmaya muktedirken, doğudan gelen hızlı tüketim talebi, batı ile güç paylaşım noktasında insanları bir şekilde daha fazla paylaşım savaşına motive edeceği açıktır. Bu durum son yüz yıldır, nimetlerini batılıların kullandığı külfetlerini de nispeten az gelişmiş toplumların sürdürdüğü bir yaşam modeli sunmaktaydı. Bu durum televizyon internet ile ilgili gelişmeler sağlanana kadar en azından böyleydi. Ancak az gelişmiş toplumlardaki tüketim konusundaki eşitsizlik ne zamana kadar devam edecek.

Batı arkasında saklandığı tüm insani değerlere karşın doğuya öğrettiği birçok bağımlılığın tatmini için gerekli desteği sunmazsa veya en azından bu konuda elindeki imkânları doğu ile paylaşmazsa bir müddet içeriden kanayan toplumlar daha sonra iç kanamayı durdurduktan sonra dışa yönelecekler ve çetin bir bilek güreşi neticesinde batı yaşlı nüfusu ve yıllarca doğu toplumlarından devşirdiği en akıllılarla birlikte bilek gücüne sahip insanları bir zaman sonra finanse edemez duruma gelince ne olacaktır?

Buna en güzel cevabı veren şu anda Çin gözükmektedir ki arkasından Hindistan gelmektedir. Çinli ve Hindistanlı yetkililer gerekli askeri teknolojiye kavuştuklarında ve hedefin dışarısı olduğuna kanaat getirip, potansiyeli dışarıya doğru kullandıklarında batıda alarm zilleri imdat çığlıklarına bırakacaktır.

Batıdan kastedilen güç şu anda Amerika’dır ve bu gücün yükselişi bir yerde sona ermek zorundadır. Öyle ki Amerika gibi ülkeler, diğer az gelişmiş ülkelerden insan kaynakları transfer ederek, hem onların insan kaynaklarını hem de topraklarındaki zenginlikleri sömürmektedir. Amerikan ordusundaki askerler de 1. Dünya Savaşında bize karşı savaşan Anzakların başka bir türü olarak, Afrikalı göçmenler, Güney Amerikalı göçmenler ve bunun gibi az gelişmiş ülke vatandaşlarından sağladığı insan gücüne sahip olmasına rağmen hala yüksek maliyetli bir iştir.  Bunun yerine kendisi ile ortaklığa zorladığı ülkelerin askerleri ise nispeten az maliyetlidir ve bu durum bizlerin de içinde olduğu NATO barış gücü kapsamında Afganistan, Bosna gibi ülkelerde bizim ile doğrudan ilişkisi olmamakla beraber Amerikan çıkarlarına hizmet eden organizasyonlardır. Bugün dünya uyuşturucu ticaretinin önemli bir kısmını üreten Afganistan, Rusya’nın çevrelenmesi, İran’ın tehdit edilmesi, Çin’e karşı bir cephe açmak anlamında bir öneme sahiptir. Tamamen Amerikan kontrolünde olan Afganistan’da yerel dini grupların çatıştırılması ile kan gövdeyi götürmekte olup, doğudan batıya önemli bir insan göçünü de beraberinde getiren söz konusu organizasyonda Suudi Arabistan İslam anlayışının getirdiği akımlar, Suudi parası ile desteklenen gruplardan kaçan insanların sığınak merkezlerinden biri de bilindiği gibi Türkiye’dir. Son yıllarda sayıları oldukça artan Afgan göçmenlerin, çobanlıktan, kâğıt toplayıcılığa birçok kara para aklama ve kayıtsız ekonominin Suriyelilerle birlikte kim ya da kimleri zengin ettiği meçhul olmasa da zaman zaman basına yansıyan olaylarda bu grupların suç üretme, cinayet, tecavüz, gasp gibi olaylarla adından bahsettirir hale getirmiştir. Topraklarından koparılan ve Türkiye gibi ülkelerde kayıt dışı çalışarak birçok olumsuz olaya zemin hazırlasa da yine de bir şekilde ekonomiyi büyüttüğü düşünülebilir.

Amerika ve batı düşüncesini ise esas sıkıştıracak şey; Hindistan ve Çin gibi devlerin uyanması ve Amerikan çıkarlarına göz dikebilir, batı ile boy ölçüşebilir hale gelmeleridir ki; şu anda birçok alanda söz konusu devletler batıya müthiş bir darbe yapmaya hazırlanıyorlar. Bu durum bizim için de tehdit olarak algılanmalıdır; batı bizi yaklaşık iki asırdır sömürürken huyunu suyunu pek de bilmediğimiz yeni sömürgecilerin bizlere nasıl davranacaklarına karşı bir fikrimiz olmasa da nerdeyse tüm dünyanın üçte birinden fazlasını barındıran söz konusu iki ülkenin batıdan çok daha aç ve yıllarca bastırılmış duygular ve doğu şatafatı da eklenince karşılarında durmayacak devletler ve ekonomilere neler yapacaklarını yalnızca Allah bilir!

Batı bizleri kuş gibi elinde tutarken, uzunca bir zamandır yap dediğini yapar, yapma dediğini yapmaz haldeyken, patronun değişmesi, özellikle batı tarafından onlarca yıldır hem azdırılmış, hem de açlığın tatmini adına hayaller kurdurulmuş söz konusu iki ülke karşısında neler yapılabilir tahmin etmek güç. Malum bize batı ne dediyse onu yaptık, uçak fabrikanı kapat, ağır sanayiden vazgeç, tarım ülkesi ol, hayvancılık ülkesi ol derken, aynı batı tarımda verdiği fazlaları satmak için de bizi kullanıyor ve biz her ne kadar iç siyaset olayı gibi algılasak da onlarla mücadele etme yeteneğimiz, yeterliliğimiz, gücümüz olmadığından onların dediklerini yapmak zorunda kalıyoruz. Bu durum da bir nevi beka, var olma mücadelesinden başka bir şey değil aslında.

Bizde istediği aktörleri anında devreye sokan ABD ve NATO şu anda PKK ve FETÖ’yü ülke dışından içeriye doğru kullanırken kendisine birtakım kutsiyet adları vermiş olan grupları da grupların para kaynaklarını açıkça ortaya koyunca görülecektir ki kullanmaktadır.  Bu bugüne mahsus bir olay olmamakla beraber, 12 Eylül öncesi hem sağ grupları hem de sol grupları finanse eden, silahlandıran ortamı hazırlayan ABD ve NATO olduğunu şu anda her aklıselim anlayabilir. Aynı durumun yüz yıl önce Maraş’ta, Adana’da, Yozgat’ta, Doğu ve Güneydoğu illerinde Ruslarla birlikte tezgâhladıkları, bin yıldan beri birbirleriyle barış ve huzur içinde yaşayan Ermenilerle nasıl bir kan davasına dönüştürüldüğünü anlamamak için gerçekten at gözlüğü takmış olmak lazım ki, aynı şey Ermenilerle Azeriler arasında dağlık Karabağ bölgesinde zuhur etti ve o zamana kadar birlikte yaşayan Ermenilerle Azerileri sonsuza kadar düşman hale getirdiği, savaşın arkasında ise kuşkusuz yine Amerika ve Rusya’nın hatta İran’da yaşayan çok sayıda Türk olmasından dolayı 1979 yılında Paris’ten! kalkıp İran’ın başına geçen Humeyni’nin İran’ın da katkı sağladığını unutmamak gerekir. Nedenleri farklı da olsa savaş bir topluma fayda sağladığı ve gelecekte sağlayacağı düşünüldüğünde söz konusu savaşı desteklememeleri anlamsız ve fazlasıyla insancıl olurdu ki, devletler ürettiği şiddet düşünüldüğünde; insanların en vahşi halinin binlerle, milyonlarla çarpılmış halini ifade eder…

 

*

Batı düşüncesi bir şekilde iflas etmiştir. Nüfus yaşlanmıştır. Yaşlanan nüfusa paralel olarak bilimsel gelişme ve sistemleri sayesinde yürüyen bir mekanizma hayatta kalabilmeyi başarmıştır. Halen bizim gibi ülkelerdeki insanların cazibe merkezi olarak gördüğü Batı dünyanın en zekilerini ülkesine en maliyetle transfer edebildiğinden yaşam süresini uzatmaktadır.

Az gelişmiş ülkelerde yaşanan mal ve can güvenliği ile ilgili endişeler imkânı olanları batıya doğru göç etmeye sevk etmektedir. Arap Baharı sonrasında yaşananlar; aslında olaylar başlamadan ülkesini terk ederek kaçan zenginler ve imkân sahipleri soluğu Amerika, İsveç, Norveç, İngiltere ve bu ülkelerde fink atarken, aynı zamanda ülkelerinden ciddi sermaye çıkışını da yapmışlardı. Suriye’nin nitelikli insan gücünü Batı ülkeleri alırken bizde kalanlar ve bize geri gönderilenler nispeten fakir ve nitelik bakımından diğerlerine göre az yeterliliği olanlardı.

Batı halen insan gücünü sağlama konusunda cazibe merkezidir. Bu özelliğini kaybettiği zaman ne ya da neler olacağını şimdiden kestirmek zor olsa da günün birinde bu olacaktır.

Bu durumun hâsıl olması için batıya tehdit olabilecek herhangi bir devlet, bu birliği sağlayabildiği takdirde, bu durum çok hızlı bir şekilde olacaktır.

İnsanlar bulundukları yerlerden birkaç nedenle göç ederler. Bunlardan birisi aç kalmamak için göç etmekse, diğeri ise umuttur. Batı şu ana kadar doğudaki insanlara, ülkemizdeki insanlar da dâhil, bu umudu vermiştir, vermektedir. Öyle ki ülkemizde elini herhangi bir işe vurmamış insanlar Amerika’da yaşama umudu ile bebek bakmaktan tutun da, sosyal hizmet alanlarında çalışmak hem de üstüne para vermeye gönüllü olmaktadır. Bunun adı umuttur.

Batı umuttur ve cazibe merkezidir. Kime göre; elbette kendi ülkesinde siyaseti bizzat batı tarafından dizayn edilmiş ülke vatandaşlarına göre batının cazibe merkezi olması sürpriz değildir. Diğer yandan son beş yüz yıldır Rönesans ve yüzlerce filozofuyla, hem düşünsel hem de doğu üzerinde kurduğu psikolojik etkiyle diğer toplumları tam bir kafa karışıklığına sürüklemişlerdir. Bizim ülkemizde de referans yapılırken mutlaka batıya, batılılara atıf yapılma ihtiyacı hissedilir. Batı yakasında bu üstünlüğü kabul etmeyenler, söz konusu standartlara uymak için ciddi bir mücadele ile geçen doğudaki hayat, özellikle ciddi bir düşünür üretmekte çaresiz kalır. Doğuda durum özellikle birçok ülke açısından batının kötü bir kopyası görüntü vermekte ve bunu her alanda yansıtmaktadır. Kıyafetten tüketim alışkanlıklarına hemen her şekilde onları yakalamak, onların üretimleri olanları kullanma hakkı elde edebilmek için her şeyini feda eden, hayatının gayesi haline gelen doğunun hemen hiçbir alanda alternatif fikir üretememesi sürpriz değildir.

Doğu özgün bir fikir üretmezken batıda neler oluyor da sıradan insana gerçekte ne veriyor?

Öncelikle kitap ve medya sektörünün sadece fikirlerin özgürce ifade edildiği yerler olduğunu iddia etmek, mevcut egemenleri tehdit edecek fikirlerin hayat bulması mümkün değildir. Örneğin Fransa’da yüzlerce filozofun hayat bulduğu bir ortamda Cezayir’de insani dram yaşanırken, söz konusu duruma karşı çıkmaktan ziyade oradaki durumu normalleştirme ve o durumu içselleştirme görevini ifa eden Fransız ekolünde Cezayir’deki olaylara karşı çıkan filozofların sesi kesilmediyse dahi pek de sesleri duyulmamıştır.

Bir aydın kendi emeğiyle geçinen kişi olmaktan ziyade yazdığı eserlerden aldığı telif ücretleri ve yazdığı eserleri normalde bastıracak gücü bile bulmakta zorlanacaktır. Eserleri yıkıcı ve bölücü olarak tanımlanan eserlerdeki fikirler okuyucularla buluşmayınca, buluşamayınca nasıl hayat bulacaktır. Günümüzde de çok eski zamanlarda da mevcut iktidar güçleriyle uyumlu çalışmayan düşünce akımları yaşama fırsatı bulamamıştır.

Günümüzdeki güç merkezlerinin ön tarafında devlet görüntüsü olsa da arkadaki görüntü gerçekte genellikle olduğundan farklı güç ya da güç gruplarıdır. Doğal olarak kendilerini deşifre etmek gibi bir huyları olmadığı gibi, hiçbir akıllı milyarlarca dolarlık parasını millete gösterme görgüsüzlüğünde bulunmayacağı gibi, güç merkezleri de kendini bangır bangır bağırarak sahnenin önünde kendilerini sergilemezler. Bu şekilde yaptıkları daima başka bir sorumluya havale edildiği gibi, daha önce bir kurumda müdür veya herhangi bir üst düzeyde görevli iken, sahnenin önüne geçen kişinin gerçekte güç merkezi veya gücün kendisi olduğunu düşünmek budalalıktır. Halk ise sahnedeki oyuncuyu görür. Kimi zaman çok gizli bilgileri verdiğini söyleyen yazarlar, zengin olmanın bin bir yolunu yazdığını söyleyen uyanık, ticari zekâya sahip yazarla aynı özelliklere sahiptir.

Fransa gibi bir ülkeyi ele alalım; Fransa Birleşmiş Milletlerin daimi üyesi beş devletten birisi, kara Avrupa’sında nükleer güç geliştirme kapasitesi olan bir ülkedir. Böyle bir ülkeyi, ülkemizde de faaliyetleri bulunan uluslararası şirketlerden bağımsız düşünmek fazla safdillik olur. Netice itibariyle Fransa’yı yöneten kişi söz konusu şirketlerdeki bir kısım sorumlusuyla belki de daha az niteliklere sahip bir perde önündeki aktördür ve işler yolunda gitmediğinde geridekileri gizlemek, sorumluluğu üzerine almak üzere cilalanıp, parlatılmış bir figürden başka bir şey değildir. İşler kötü gittiğinde günah keçisi olacak kişi de hizmetleri karşılığı bizzat kendisidir.

Primer ülkelerle ki bunlar Fransa gibi iki elin parmaklarından bir eksik bir fazla ülkenin ulusal firmaları o ülkelerdeki aktörleri sahaya sürerken sekonder ülkelerdeki aktörleri de kurdukları vakıfları aracılığıyla yapmaktadırlar. En azından yapmaya çalışmaktadırlar. En nihayetinde bu tip ülkeler arasında bir karşılıklı saldırmama anlaşması yapılması muhtemeldir. Böyle anlaşmaların yapılamadığı zamanlarda dünya iki tane dünya savaşı yaşadı ve bu savaşların bence nedeni kuralları kesin hükme bağlamak üzere yapılan bir mücadele idi ve içine din, milliyetçilik, özgürlük, demokrasi, insan hakları ne koyarsanız koyun kamuoyunu eğlendirme, oyalamaya yönelik halkla ilişkiler faaliyetlerinden başka bir şey değildir…

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..