Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '07

 
Kategori
Magazin
 

Gizli kameraların hukuksallığı

Gizli kameraların hukuksallığı
 

ÖZEL HAYAT HAKKI VE GİZLİ KAMERA KULLANIMI İLE KAMU YARARI ARASINDAKİ İLİŞKİ

GİRİŞ

Gizli kamera kullanımı ile kamu yayarı arasındaki ilişkinin açıklanabilmesi için, bunlar ile yakın ilişkisi olan özel hayat hakkı üzerinde kısaca durmak gerekmektedir.

"Kişinin toplum içimdeki saygınlığını ve kişiliğini geliştirmesini sağlayan değerlerin tümüne ilişkin hakkı" olarak tanımlanan ve hukuken korunan kişilik hakkını hakkı' nı oluşturan değerlerden basın-yayın yoluyla en fazla ihlal edenlerin “şeref ve haysiyet hakkı” ile “özel hayat hakkı” dır.

Teknolojik gelişmeler neticesinde, kişilik hakkını oluşturan değerlerin ihlalinin tür ve sayısında da değişme ve artma olmuştur. Kişinin özel hayatına sızmanın klasik (geleneksel) yöntemleri yanında, bir de modern sızma yolları ortaya çıkmıştır. Toplumu ilgilendiren konularda haber verme, olayları açıklama eleştiride bulunma haklarını kullanan ve kamuoyunu oluşturma ve oluşan kamuoyunu açıklama görevlerini kullanan basın-yayının kişilerin özel hayatlarına müdahale etmesi dünya çapında yaygın hale gelmiştir. Şayet özel hayatına sızılan kişiler politikacı, sanatçı gibi kamuya mal olmuş ve böylelikle de toplumun (dinleyicinin, izleyicinin) ilgisini çeken kişiler olursa, konu daha çok önem kazanmaktadır. Acaba topluma mal olmuş kişilerin özel hayatlarının her alanı basın yayına açık mıdır?

Denilebilir ki, teknolojik gelişmeler karşısında, kişilik hakkını oluşturan değerler ve bunların içinde özellikle “özel hayat hakkı” eskisinden daha çok hukuki korumaya muhtaçtır. Güçlü basın yayın kuruluşları ve özel hayata modern sızla yolları karşısında, mevcut hukuki düzenlemeler yetersiz kalmaktadır. Özel hayatın özellikle de mahremiyetin kutsallığı söz konusudur.

Kişinin kendi küçük dünyası içinde kalarak, bunu başkalarından saklayabilmesi oldukça eski ve eski olduğu kadarda insancıl bir duyguyu ifade eder. “Özel Hayat” kavramı bir burjuva kavramı olup, ayrıcalıkları üzerine titreyen sosyal bir sınıfın-burjuva sınıfı-bu ayrıcalıklardan dolayı komşularından uzak durmaya çalıştığı bir dönemde ortaya çıkmış ve giderek toplumun bütün kesimlerine ve de fertlerine münhasır bir hak haline gelmiştir. Her bireyde mevcut olan ölçülülük ve edep duygusu, özel hayatın gizliliğinin korunmasını gerektirmektedir. Ölçülülük ve edep duygusu, insanın maddi ve manevi varlığının korunması ve gelişmesi için bir zorunluluk olup, özel hayatın gizliliği olmaksızın kişinin özgünlüğünün varlığından da pek söz edilemez. Özel hayatın gizliliği, varlığımızın özgür olmasının görünümlerinden biridir.

Özel hayat kavramı önce Fransa ve Amerika’da ortaya atılmıştır. Özel hayat hakkı (riht of privacy) daha sonra uluslararası belgeler ile anayasa ve kanunlarla düzenlenip koruma altına alınmaya başlanmıştır.

Özel hayatın ve aile hayatının korunmasına yönelik uluslararası düzenlemelere 10.12.1948 tarihli BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (m.12), Avrupa Konseyinin 4.11.1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmesi ( m.8), 16.11.1966 tarihli Medeni ve Siyasal Haklarına ilişkin Milletlerarası Sözleşme (m.17),

BM' in 1989 tarihli Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi (m.11) Avrupa Konseyinin 1993 tarihli Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi (m. 7) örnek olarak verilebilir. Böylece “özel ve aile hayatının gizliliği” korunması gereken insan hak ve hürriyetlerinin kapsamına dahil edilmiştir. 7.11.1982 tarihli Türk Anayasasının Özel Hayatın Gizliliği kenar başlığını taşıyan 20. maddesinde, ”Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir” hükmü (1. fıkra) getirilerek, bu hakka saygıya davet edilenin sadece Devlet olmadığı Anayasanın 12. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder” hükmünden anlaşılmaktadır. Bunun dışında özel hayatın korunmasına ilişkin olarak, Anayasanın 21. maddesinde “konut dokunulmazlığı”, 22.maddesinde “haberleşme hürriyeti”, Türk Ceza Kanununun 193. maddesinde konut dokunulmazlığı, FSEK’ nun 85. maddesinde kişinin mektupları üzerindeki hakkı, TMK, m.24’ te kişilik hakkını koruyucu davalar, BK, m.49’ da manevi tazminat davası düzenlenmiştir.

Hukuk düzeni tarafından özel hayatın bu şekilde korunmasının amacı, kişiliğin gelişimine imkan tanımak, kişiye kendisi ve yakınları ile baş başa kalabileceği, başkaları ve devlet tarafından tedirgin edilmeyeceği bir özel dünya, bir hayat alanı, bir özerklik sağlamaktır.

Öte yandan, aralarında fark olmakla birlikte, özel hayat hakkı, şeref ve haysiyet hakkı ile de doğrudan bağlantılıdır. Zira basın, radyo, televizyon, film, internet gibi kitle iletişim araçları ile kişilerin özel hayat hakları ihlal edildiğinde, aslında onların şeref ve haysiyetleri de ihlal edilmektedir.

Şeref ve haysiyet bir kişiye, mensup olduğu toplum tarafından zorunlu sayılan ahlaki nitelikleri sahip olduğu veya sahip göründüğü için verilen, izafe edilen değerdir. Kişinin onuru, şerefi ve saygınlığı, onun toplum içindeki tüm manevi değerlerden oluşur. Herkesin içinde yaşadığı toplumda ve ilişkiler kurduğu çevrelerde kişisel bir onuru şerefi ve saygınlığı vardır. Toplumun bir kişi hakkında duyduğu bu değere herkes saygı göstermek zorundadır. Şeref ve haysiyet kavramı, sadece genel anlamdaki şeref ve haysiyeti değil, mesleki, ekonomik, ticari ve toplumsal şeref ve haysiyeti de kapsar. Şeref ve haysiyet göreceli bir kavram olup, herkesin şeref ve haysiyeti kendine göre çok değerlidir.

Basın-yayın mensuplarınca gizli kamera kullanılarak haber yapılırken en fazla ihlal edilen kişilik değeri “özel hayat hakkı” dır.

ÖZEL HAYAT HAKKI

Kişiler, kendilerini ilgilendiren olay veya bilgilerin başkaları tarafından duyulmasını, bilinmesini, öğrenilmesini istemezler. Kişi olması sebebiyle, herkes özel hayat hakkına sahiptir. Bu itibarla, kişilerin sadece ailesi, yakınları, arkadaşları ve kendisinin seçtiği çevrenin içinde yaşamak ve hayatının başkaları tarafından bilinmemesini isteme hakkı vardır. Herkes yaptığı, düşündüğü, söylediği şeylerin kendi özel ve gizli alanında kalmasını arzu eder. Bu bakımdan, herkes başkasının özel hayatına saygı duymak zorundadır. Özel hayat, zamana, mekana ve hatta kişiden kişiye değiştiğinden, özel hayatın kapsamını belirlemek güçtür. Hayatın çeşitli faaliyetleri için, kişiye verilen kart ve numaralar (kimlik kartı, ehliyet numarası, telefon numarası, emekli sandığı veya SSk veyahut BAĞKUR numarası, banka hesap numarası, vergi mükellef numarası gibi) da aslında kişilerin özel hayatlarına dahildir. Bu bilgilerin merkezileştirilerek bilgisayara yüklenmesi, kişilerin özel hayat alanına giren hususların, faaliyetlerinin ifşası anlamına gelmez mi? Öte yandan, kamu yönetiminde işlerin ve işlemlerin daha çabuk yürütülmesi için, zaman ve paradan tasarruf için bu bilgilerin merkezileştirilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Ayrıca buradan, özel hayatın kişinin sadece evinde, işyerinde ve sosyal faaliyetlerindeki davranışları ile sınırlı olmadığı yukarıdaki hususları da kapsadığı ortaya çıkmaktadır.

Doktrin ve mahkeme kararları, bir kimsenin özel hayatının başlıca üç alandan oluştuğunu göstermektedir.

1- Ortak alan (hayat): Ortak hayat alanı, başkalarınca bilinmesinde herhangi bir sakınca görülmeyen ve topluma açık olan olayları oluşturur. Diğer bir deyişle , ortak alan, bir kimsenin sinemaya veya tiyatroya gitmesi, parkta dolaşması, pazara gitmesi, yahut bir şirketin ticarete atılması ortak alana giren faaliyetlerdir. Diğer iki hayat alanının aksine, ortak hayat alanı ilke olarak bir hukuki koruma altında değildir.

2- Özel alan: Bir kimsenin yalnız dostları, yakınları, tanıdıkları, ailesi ve arkadaşları gibi kişilerle paylaştığı olaylardan oluşan hayat alanına, özel alan denir. Herkes, özel hayat alanına giren olayların da gizli kalmasını. Başkaları tarafından bilinmemesini ister. Ancak, bu alan, gizli hayat alanına nazaran daha alenidir. Bu alenilik, herkes tarafından bilinme anlamında değil, sadece olayların meydana geliş şekliyle birlikte, belirli vasıf ve sayıda kişilerle paylaşımın söz konusu olması anlamındadır. Bu sebeple. Bu alana giren olayların üçüncü kişilere duyurulması halinde, özel hayat alanı ihlal edilmiş olur. Özel hayat , kişinin mesleki hayatı, aile hayatı gibi, yani kapısının arkasında yaşadığı “iç hayat” olarak algılanmalıdır. Oysa ortak hayat, kişinin sosyal hayatı, yani onun hemcinsleriyle ilişkiler kurmasına yarayan “dış hayat” olarak algılanmalıdır. Mesela, bir kimsenin kiminle nişanlandığı veya arkadaşlık yaptığı, sadece kendisini ve belirli kişileri ilgilendirdiğinden, kişinin bu faaliyeti özel hayat alanına girer.

3- Gizli alan: Gizli hayat alanı, kişinin başkaları tarafından bilinmesini, öğrenilmesini istemediği olay ve davranışlardan oluşan alandır. Kişi, gizli hayat alanına giren olayları, belki sadece özel olarak en fazla yakınlık hissettiği kimselere (anne, baba, eş, kardeş, sırdaş vb.) duyurur. Bu itibarla, gizli hayat alanı, bir kimsenin hayatının en özel ve gizli kısmını oluşturur. Kişinin sırları, en gizli duyguları, düşünceleri, ümitleri korkuları, dilekleri gibi hayat olayları bu alana girer. Kişilerin yalnız kalma hakları vardır. Gizli alan (sır alanı) dokunulmaz olduğu gibi, bir çekirdek alan olarak, her türlü müdahaleye karşı hukuki koruma altındadır. Bu alanda yer alan bilgiler basın-yayına yani gazetecilere kapalıdır. Özel alan gibi gizli alan da hem kamu hukuku hem de özel hukuk kuralları ile koruma altına alınmıştır.

Kişinin kendi hayat alanına giren olaylara örnek olarak, cinsel hayatı, düşünceleri, dini inançları, aile ilişkileri (eşinin kendisine ihanet ettiği, niçin nişanlısından ayrıldığı), planları ve hisleri gibi iç dünyasıyla (hayatıyla) ilgili olabileceği gibi, sağlık ilişkileri (AIDS ya da kanser yahut da bel soğukluğu hastalığına yakalanmış oluşu), mektup (aşk mektupları, telgraf, hatıra defteri) gibi dış hayatı ile de ilgili olabilir. (Serdar 1999:41). Bunun gibi, bir kimsenin evinde veya işyerinde veyahut otel odasında hangi tür filmleri izlediği, internette kimlerle sohbet (chat) yaptığı da onun sır alanına girer.

Bir olayın yahut davranışın gizil hayat alanına dahil olabilmesi için, onun herkes tarafından izlenebilir ve bilinir olmaması yeterli değildir; ayrıca kişide, bu olay, davranışı gizli tutma iradesinin de mevcut olması gerekir. Kişi bu iradesini açıkça ifade edebileceği gibi, kişinin bu iradesi olağan hayat tecrübelerinden, olayın akışına göre, kişinin davranışlarından zımnen de anlaşılabilir.

Ayrıca, kişi gizli hayat alanına giren olayları, belirli yakınlıkta ve sınırlı sayıda kişi ile başkalarına anlatılmaması şartı ile paylaşabilir. Bu paylaşım, kişinin bu tür olayları gizli tutma iradesinin ortadan kalktığına delil teşkil etmez. Gizlilik alanına giren bir hususu, kişi çok güvendiği bir kimseye açıklamışsa, arada akdi bir ilişki olmasa da, bu kimse öğrendiği yani kendisine sır olarak verilen bilgileri üçüncü kişilere açıklayamaz. Keza böyle bir yükümlülük kanundan da doğabilir. Mesela bir avukatın doktorun ebenin meslekleri dolayısıyla öğrendikleri bilgileri, kanun gereği, açıklamamakla yükümlüdürler (TCK m.198, 530 ve Avukatlık Kanunu m.36) Yine oteldeki resepsiyon memuru veya kat görevlisi gibi kimselerin otelde kalan bir kimsenin iç hayatına yani özel hayatına ilişkin olarak öğrendikleri bilgileri açıklamamaları gerekir. TCK m. 197 hükmünde, bir mektup veya telgrafı alan kimsenin, bunu gönderenin rızası olmadan açıklaması ve yayımlaması yasaklanmıştır.

Bir kimsenin mesleki ve ticari faaliyetleri, kural olarak, onun hukuki koruma gören gizli hayat alanına girmez. Ancak, yönetim işletme, planlama, sevk ve idare, ticari defterler vb. kişinin mesleki ve ticari sırlarını oluşturduğu kabul edilir.

Özel hayat hakkının ihlalleri, Prosser’e göre dört kategoriye ayrılır (Danışman 1991 : 10 Naklen)

a) Kişinin mahremiyetine müdahale;

Bireyi gözetlemek yahut izni olmaksızın evine girerek yalnızlığını ve geri plana çekilişini ihlal bunun tipik örnekleridir.

b) Özel hayatın olaylarına halka ifşa etmek;

Terbiye gerekleri ile görgü kurallarını hiçe sayarak, kişinin özel hayatına ilişkin olayları açığa vurmak bir kimsenin anormal çocuğunun fotoğrafını yayınlamak yahut otel odasında porno film seyrettiğini açıklamak.

c) Kişiyi doğru olmayan bir yönüyle halka tanıtmak;

Kişinin izni olmaksızın, kamusal bir göreve aday olduğunu bildirerek adını kullanmak gibi,

d) Kişinin kişiliğinin bazı unsurlarını ticari bir amaçla kendine mal etme;

Burada kastedilen unsurlar isim, görüntü, ses, vb. olabilir Mesela kişinin adının yahut görüntüsünün bir reklamda kullanılması.

Acaba kişilerin özel hayatına giren faaliyetlerini basın-YAYIN hiç öğrenmeyecek mi ? Bir kere özel alan ile gizli alanın sınırlarının birbirinden ayrılması her zaman, kolay olmaz. Bu bakımdan sanatçı, politikacı, sporcu, üst düzey yönetici (brokrat), iş adamı gibi kamuya mal olmuş kişilerle böyle olmayan, sıradan kimseler arasında bir ayrım yapılmalıdır. Kamuya mal olmuş kimselerin ortak hayat alanları oldukça geniş buna mukabil özel hayat ve sır alanları diğer kimselerinkilere göre daha dardır. Diğer bir deyişle burada ters orantılı bir korelasyon vardır. Bu itibarla toplumda tanınmış kişilerin özel hayatı, sosyal hayatı ve sağlık durumları hakkındaki bilgileri basın-yayın organlarınca daha geniş olarak sunulabilir. Yine de bir kimsenin sadece toplum tarafından tanınmış olması, onun özel hayatına girmek için her zaman yeterli bir sebep teşkil etmez.

Özellikle belirtmek gerekir ki, bir kimse kamuya ne kadar fazla mal olmuş olsa da, onun da mutlaka darda olsa bir sır alanı (gizli hayat alanı) vardır ve bu alana girilmez. Ayrıca, ortak alana ait bir olayın zamanla toplum tarafından unutulması ve bunun artık kişinin özel alanına dahil olması da mümkündür. Bu açıdan yıllar sonra bu olayın yeniden herkese açıklanmasına karşı kişinin kendisini koruma hakkının mevcut olduğu kabul edilmelidir.

GİZLİ KAMERA KULLANIMI
Gizli kamera kullanımının tarihi 1920’lere kadar gider. The new york Daily News Gazetesi bir fotoğrafçısını, bir idam olayınıı fotoğraflaması için topuğuna bağlanmış küçük bir kamera ile Sing Sing’e gönderir ve çekimi yapar.

Basın-yayın organlarının gazetecilerin haber toplarken olayın halka duyurulmasında kamu yararı olduğu gerekçesiyle başvurdukları yöntemlerden biri de GİZLİ KAMERA (HIDDEN CAMERA) kullanmak olmaktadır. Bunun yanında ses kaydedici cihaz olarak da GİZLİ MİKROFON kullanılmaktadır. Bu iki teknik cihaz sayesinde normal yollarla elde edilmesi güç bilgiler toplamak için kişilerin özel hayatlarına iradeleri dışında girilmekte, sızılmaktadır. Bu yöntemde Gazeteciler, roportaj yapma, telefon etme, alenen izleme ve gözleme, yetkili otoritelere başvurarak bilgi alma, belgelere başvurma veya verileri inceleme yollarını denemeden, suiistimalleri, yanlış hareketleri, suç teşkil eden davranışları ortaya çıkarmak için, doğrudan kişinin bürosuna, işyerine evine üzerlerinde gizledikleri ses ve/veya görüntü kaydedici cihazlarla girmekte ve kişilerin sır alanlarına, özel hayat alanlarına müdahale etmektedir.

Televizyonun hem göze ve hem kulağa hitap eden kitle aracı olması, televizyon yayınlarının ikna kabiliyetin artırmaktadır. Türkiye’de radyo-televizyon yayıncılığında çoğulcu sisteme geçilmesiyle, diğer ülkelerde olduğu gibi radyo-televizyon istasyonlarının sayısında ani bir artma olmuştur. Öte yandan radyo-televizyonlar haber bulma, hatta haber yaratma yarışına girmiştir. Tekelci sistem döneminde halkın öğrenme fırsatı bulamadığı pek çok olay, çoğulcu sistemde özel radyo-televizyonlar sayesinde halka duyurulmaya başlamıştır. Özellikle televizyonlar, bir olayı haber olarak ilk veren kaynak olmak için verilmesinde, yayınlanmasında kamu yararı olup olmadığına bakmaksızın, bir haberde bulunması gereken unsurların (kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik, doğruluk gibi) bulunup bulunmadığına aldırmaksızın her olayı haber olarak verme gayret ve telaşı içindedirler.

Televizyon yayıncılığının pahalı bir işletme ve faaliyet alanı olması da, televizyonlar haber bulma, böylelikle izlenirlik oranı artırma gayreti içine girmektedirler. Diğer bir deyişle, reyting’i (rating) artırmak istemektedirler.

Yayıncılar, yayınlarında aslında halkın “nabzına göre şerbet” vermektedirler Yayıncılar vatandaşın kültür seviyesine uygun yayın yapma yoluna gitmektedirler Sansasyonel haber ermek için her türlü gayreti sarf etmektedirler.

Bunun gibi, yayıncılar, ülkenin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik sıkıntılar dolayısıyla yaşanan olayları, dramaları, kamu yönetimindeki suiistimalleri ve aksaklıkları izleyiciye, halka haber olarak vererek reyting’i artırmak istemektedirler. Türk toplumunun da bu tür haberleri izlemekten hoşlandığı da bir gerçektir. Hangi sanatçının kiminle birlikte yaşadığı, flört ettiği, hangi işadamının hangi üst düzey kamu yöneticisiyle yemek yediği hangi futbolcunun hangi sanatçıya arkadaşlık teklifi ettiği veya bunların tersi, kim kimin babası yahut annesi, ağaçta mahsur kalan kediyi kurtarma operasyonu, falanca soyundu (flaş haber) vb. olaylar televizyonların haber programlarını oluşturduğu görülmektedir. Konuya öbür yönüyle bakıldığında, bu tür olayların halka dayatma haber olarak verildiği de söylenebilir. Bütün bu haber programlarının yahut güncel programların yayınlanmasında reklam alabilme, böylece para kazanma amacı yatmaktadır. Yukarıda sayılan ilişkileri tespit etmek için basın-yayın mensuplarının gizil kamera kullanma yoluna çok sık olarak başvurdukları görülmektedir. Sanat dünyasındaki yakın ilişkileri izleyen Paparazi gazetecilerin de gizli kamera kullanarak sanatçı, futbolcu gibi aktüel kişilerin özel hayatlarına sık sık tecavüz ettikleri görülmektedir. Burada herhalde özel hayat hakkı ve kamu yararı kavramları basın-yayın hürriyetinin verdiği haklar ile karşılaştırılmaktadır.


TELEVİZYON YAYINCILIĞINDA GİZLİ KAMERAKULLANILMASI

İLE KAMU YARARI AARSINDAKİ İLİŞKİ

Kamu yararı (amme menfaati) kamunun gereksinmeleriyle veya ulusal birliğin devletin gereksinimleriyle ilgili olar ve bunları karşılayan, topluma, halka devlete istifadeler sağlayan yarar anlamına gelir. Televizyon yayıncılığında, hangi olayın haber olarak verilmesinde kamu yararı vardır, hangisinde yoktur ayrımını yapmak her zaman kolay olmamaktadır.

2954 Sayılı TRT Kanunu yayın esaslarını düzenleyen 5’nci maddesinin “a” bendinde “kamu Yararını Korumak ve Kollamak” hükmü mevcuttur.

3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun yayın ilkelerini düzenleyen 4’ncü maddesinde “radyo ve televizyon yayınlarının kamu hizmeti anlayışı içinde” yapılacağı öngörülmüştür. Kamu hizmeti; Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri veya bunların gözetim ve denetimi altında diğer kişilerce, kamunun genel ve ortak gereksinimlerini sağlamak için yapılan faaliyettir.

İster kamu yayın kuruluşu olsun, isterse ticari yayın kuruluşu olsun, bütün televizyon yayınlarında kamu yararı ön planda tutulmalıdır. TRT’nin kamu yararı ilkesine sadık bir şekilde yayın yaptığını söylemek mümkündür. Ancak özel televizyon kanallarının “ticari amacı” ön planda tuttukları, buna mukabil “kamu yararı” gibi bir kaygılarının olmadığı söylenebilir.

Kamu yararı amacıyla yapılan yayıncılıkta önemli olan, yayınların toplumun ihtiyaçlarına yönelik olup olmadığı, toplumsal meselelerle ilgilii olup olmadığı, kamudaki suiistimaller ve aksaklıklarla ilgili olup olmadığı gibi kriterlerin dikkate alınmasıdır.

Yazılı basında olduğu gibi, bir olayın haber olarak verilmesinde onun haber değerini taşıması gerekir. Bir haberin kişilik hakkının ihlali nedeniyle hukuki sorumluluk doğurmaması için, şu hukuka uygunluk sebeplerinden birinin bulunması gerekir.

a) Rıza

b) Daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar. Aksi halde, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.

Kişilik hakkını ihlal eden fiilin basın-YAYIN yoluyla gerçekleşmesi halinde hukuka aykırılığın ortadan kalkması için haberde aşağıdaki hukuka uygunluk unsurlarının bulunması gerekir.
A) Haberin özüne ilişkin unsurlar,

1) Haberin verilmesinde kamu yararı olmalıdır.

2) Haber güncel olmalıdır.

3) Haber gerçek olmalıdır.

B) Haberin şekline ilişkin unsur: Kullanılan ifade amaca uygun olmalıdır.

Televizyon gazetecilerinin, yayınlanmasında kamu yararı olduğunu düşündükleri haberin kaynağına ulaşmakta güçlük olduğu gerekçesiyle yahut haber üretmek amacıyla gizli kamera kullanmalarının hukuki yönü özel hayat hakkı ile bağlantılı şekilde aşağıdaki şekilde açıklanabilir.

Kişilerin gizli hayatına, mahremiyetine hem hukuken hem de ahlaki (etik) açıdan saygı duyulmalıdır. Ancak bazı durumlarda (üstün nitelikte kamu yararının bulunması gibi) ve belirli ölçülerde özel hayat alanına girmenin mümkün olabileceği kabul edilmelidir. Fakat kanun dışı davranış ve konular olmadıkça kişilerin mahremiyetine girilmemelidir. Bir olayın haber olarak verilmesinde, kamu yararının olup olmadığı iyice tartışıldıktan sonra karar verilmelidir. Bu konuda uzman hukukçulardan yararlanılması gerekir.

Gizli kamera ile haber yapmak ve vermek mutlak surette hukuka aykırı değildir. Gizli kamera ile haber yapıldıktan sonra, habere konu olan kişi yayından evvel yayına sarih olarak veya zımnen RIZA göstermişse hukuki sorumluluk doğmaz. RTÜK tarafından çıkarılan “Radyo ve Televizyon Yayınları Yayın Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmeliğin Gizli Çekim ve kayıtı düzenleyen 15’nci maddesinde “Gizli kamera gizli mikrofon veya benzeri yöntemlerle yapılan çekimler ve tespit edilen ses kayıtları, ilgillerin İZNİ olmadan yayınlanamaz” hükmü mevcuttur. Aynı Yönetmeliğin genel yayın ilkelerini düzenleyen 5’nci maddesinin “d” bendinde “Yayınlarda özel hayatın gizliliği ve konu dokunulmazlığı ilkeleri ihlal edilemez” hükmü mevcuttur. Bunun gibi, Basın Konseyi’nin 1988 yılında çıkardığı Basın Meslek İlkelerinin 5’nci maddesinde “Kişilerin özel yaşamı kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında yayın konusu olamaz” hükmü mevcuttur.

Kişi ister topluma mal olmuş isterse sıradan bir kimse olsun, sır alanı mutlak surette hukuki koruma altında olduğundan, gizli kamera kullanılarak “gizil hayat’ına” (sır alanına) girilerek haber yapılması hukuka aykırıdır. Sır alanı dışındaki hallerde, mesela özel alana giren konularda gizli kamera kullanılmasında ise ÜSTÜN KAMU YARARI kriterleri uygulanmalıdır. Ortak alana giren bir olayda gizli kamera kullanılması yoluyla yapılıp yayınlanmasında, ilke olarak, hukuka aykırılıktan bahsedilemez.

Burada, 3984 sayılı Kanunun yayın ilkelerini düzenleyen 4’ncü maddesinin “j” bendinde yer alan “Kişi yad kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü aşağılayıcı veya iftira niteliği taşıyan yayın yasaklarına”, “k” bendinde yer alan “özel amaç ve çıkarlara hizmet eden ve haksız rekabete yol açıcı yayın yapılmaması” ve “n” bendinde yer alan “Aksi yargı kararlarıyla kesinleşmedikçe hiç kimsenin suçlu olarak ilan edilemeyeceği ilkesine” uygun yayın yapmak ilkeleri de dikkate alınmalıdır.

Bu itibarla, gizli kamera kullanılarak, kişilerin özel hayatına giren olayların, kamu yararı olduğu gerekçesiyle haber olarak verilmesinde ve bunlar hakkında eleştiri yapılmasında, haber verme hakkının icrasının sınırları içinde kalınmalı, eleştiri sınırları aşılmamalı, hakaret edilmemeli, sövülmemeli, iftira edilmemeli, özel amaç ve çıkarlara hizmet edilmemeli, aksi yargı kararıyla kesinleşmedikçe habere konu olan kişiler suçlu olarak ilan edilmemelidir. Anayasamızın 38’nci maddesinde, “suçsuzluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü sevk edilmiştir. Buna, “suçsuzluk karnesi”denir.

Haberler içerik ve şekil bakımından “kurgu haber” yani mizansell olmamalıdır. Haber yaratılmaz üretilmez yapılır. Türkiye’de bazı özel televizyonlarda yayınlanan haber programlarında verilen olaylarda KONU MANKEN (subject maneguin) kullanıldığı görülmektedir. Burada gazeteciler, yayıncılar, toplumda kamu yönetiminde cereyan eden suiistimalleri, kanuna aykırı işler konu manken veya kişiyi kullanarak ortaya çıkaralım, yönetimin ve halkın bilgisine sunalım derken, aslında “YANLIŞI YANLIŞLA” (hileli yolla) ortaya çıkarmaktadırlar. Bunu hukuken kabul etmek mümkün değildir. Bu haber yapma yöntemi, gazetecilik etik kurallarına da aykırıdır Basın Konseyi’nin yayınladığı Basın Meslek İlkeleri’nin 3’ncü maddesinde “Kamusal görev olan gazetecilik ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez” hükmü mevcuttur. Bunun gibi 6’ncı maddede, “Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olunmaksızın yayınlanamaz” kuralı vardır. Bunlar, gazetecilik etik kurallarıdır.

Netice olarak, basın hürriyetinden faydalanan gazetecilerin, gizli kamera kullanırken kamu yararı, özel hayat hakkı, gizli kamera kullanımı arasındaki hassas dengeyi iyi (kanuni sınırlar ve etik kurallar çerçevesinde) belirlemeleri gerekir.

ÖNERİLER ;

Kanaatimizce, gizil kamera kullanılarak haber yapılırken aşağıdakii hususlara uyulmalıdır.

- Gizli kayıt, rutin bir haber yapım aracı ya da yöntemi olarak görülmemeli, dolayısıyla da gizil kamera kullanmaya çok sık başvurulmamalı.

- -Gizli kamera kullanılarak haber yapmak amacıyla, kişilerin gizli hayatına Kamu yararı da olsa girilmemeli.

- Özel hayata giren olaylarda üstün bir kamu yararı (vital public interes) varsa gizli kamera kullanımı mümkün olabilir. Zira, gizli kamera her zaman meşru bir gazetecilik aleti değildir.

- Gizli kamera kullanılarak haber yapılmasında yani olayın öğrenilmesinde, çok önemli sebep olmalı (a good reason) olayda haber değeri olmalı (newsworthy)

- Gizli kamera, gazetecilik mesleğinde yetmiş deneyimli uzman gazeteciler tarafından kullanılmalı. Bu itibarla gizli kameralar şeytanın aleti olarak görülmemeli. Gizli kameralar, beceriksiz ve ilkesiz gazetecilerden uzak tutulmalıdır.

- Olayı gizli kamera ile tespit etmeden evvel, olayın başka yollardan (haber kaynaklarına ulaşma yolları) öğrenilip öğrenilmeyeceği araştırılmalı, sorgulanmalı

-Gizli kamera kullanmada, sır alanına ve özel hayat alanına saldırının olup olmayacağı düşünülmeli,

-Gizli kamera ile yapılan tespitin haber olarak verilmesinin kamuyu etkileyip etkilemeyeceği dikkate alınmalı,

-Gizli kamera kullanmanın amaca elverişli olup olmadığı haber personeli (news staff) arasında tartışılmalı,

-Olayın belgelenmesinde, gizli kamera kullanılması tek ve son çare olmalı ki, gizli kamera kullanılsın,

-Gizli kamera ile birlikte ayrıca, gizli ses kaydının da yapılıp yapılmayacağı tartışılmalı,

-Habere konu kişilerin yüzlerinin gösterilip gösterilmeyeceği tartışılmalı,

-Haber müdürleri, gizli kamera kullanan ve böylelikle gizli yapılan işleri ortaya çıkarıp rapor eden gazetecilerin risklerini en aza indirmek için gerekli tedbirleri almalı,

-Gizli kamera kullanımını haklı göstermek için, gazetecinin olağandışı önemli bir bilgiyi arıyor olması gerekir,

-Gizli kamera kullandığı zaman, gazeteci en yüksek derecede ispat yükünü ve dürüstlük derecesini karşılayacağını garanti etmelidir,

-Gazeteci bir olay dolayısıyla gizli kamera kullanmaya karar verdiği zaman, şayet gizli kamera kullanmazsa, bu olayın bir daha bulunmaz, ele geçmez bir fırsat olduğundan emin olmalıdır,

-Gizli kamera kullanarak haber yapımında, karşıdakilere mümkün olduğunca az zarar verilmelidir. Yani, gazetecilerin güvenlikleri sağlanmalıdır,

-Başkaları tarafından gizli kamera ile yapılmış kayıtlar kullanılmamalıdır,

-Gizli kamera kullanımında mutlak surette hile olduğu gerçeğini, gazeteci, son derece önemli bir gerçeği (kamu yararı taşıyan) ortaya çıkarmaya çalıştığını ispatlayabilmeli,

-Salt komedi, mizah veya eğlence amacıyla yapılan kayıtlarda bile, gizli olarak kaydedilen kişinin, daha sonra rızası alınmalı, kayıtta yer alan kimseler gülünç duruma düşürülmemeli, durumları sömürülmemeli,

-Kaydın farkına varan ve kaydın durdurulmasını isteyen kişinin isteğine saygı duyulmalı, istendiği taktirde kaydın yok edilebileceği güvencesi verilmelidir,

-Gizli kamera kullanılarak yapılan tespite, kayda dikkatsizlik sonucu veya tesadüfen girebilecek masum kişilerin şeref ve haysiyetleri, saygınlıkları korunmalıdır. Gösterim (yayın) anında bunların kimlikleri belirsizleştirilmeli veya bu kişilerin “masum”, “ilgisiz” kişiler oldukları açıkça belirtilmelidir.

-İnsanların günlük hayatta sıradan davranışlarını izlemek, gözlemek yoluyla yapılan (gizli) kayıtlarda, kayıt konusunda yer alan kişilerden izin alınması etik kurallara uygun olur.

-Gazeteci ya da yapımcı, gizli kayıt yöntemine başvurmadan önce, konunun hukuki boyutunu iyice araştırmalı, danışmalı ve yöneticilerinin kayıt ve yayın onayını almalıdır.

-Şayet, bir kimse gizli çekim yapıldığı taktirde konu hakkında isminin açıklanmaması şartıyla bilgi verebileceğini belirtmişse, gazeteci, bu kişinin ismini haberde kaynak olarak belirtmemelidir. Böylelikle kendisi tehlikeden korunmalıdır. Eğer olayın konusu bir suça ya da suçun planlanmasına ilişkin ise, gazeteci polisi bilgilendirmelidir.


Bu durumda, aşağıdaki örnek konularda herhalde gizli kamera kullanılabilir:

-Sistematik ırk ayrımı yapılması,

-Havaalanı güvenliğindeki ciddi zayıflık,

-Hukuku uygulayan memurların büyük, bilgi yetersizliği,

-Hasta bakımevi ve hastanelerdeki nefret ettirici muameleler,

-Bir kamu aracının özel işlerde kullanılması gibi,

Av. Sedat Vargılı

 
Toplam blog
: 12
: 7778
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

Futbol ve hukuk yetenek ve kural birleşimi dev kurumlar. Alınan cezalar, kazanılan dava ve maçlar, k..