Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '12

 
Kategori
Tarih
 

Gizli oturumdan öğrendiklerim!

kural bir

“-ne olur ki buncağızdan “

deyip geçme

bir kıvılcım bile çok değerlidir

zifiri karanlıkta.

 

                                    ( H. E. )

 

“Arayan bulur.” derler ya, doğruymuş. Hani, birkaç hafta önce: “19 Kasım 1951 günü, TBMM yaptığı gizli oturumda neler görüşülmüş, kimler neler söylemiş; çok merak ediyorum. Hele hele Köy Enstitülerinin yerden yere vurulduğunu öğrendiğim bu oturumda, İnönü’nün tavrı ne olmuştur? Bu soruları öğrenmem için o gizli oturumun tutanaklarını bulup okumaktan başka çare yok” diye yazmıştım ya…

Sağ olsun, değerli yazarımız sayın Mahmut Makal, bu yazımı okuyunca, beni arama lütfunda bulundular:

“-Sevgili Erkan, Önder’deki son yazını okudum. O gizli oturumun tutanağı Bursa’daki meslektaşım ve dostum Nadir Gezer’de var. Sana telefonunu vereyim.  İste,  gönderir.”dedi.

Ben, TBMM Başkanlığı’na bir dilekçe yazmayı düşünürken… Şans diye buna derler işte!..

Körün aradığı tek göz; Tanrı vermiş, iki göz… Daha ne isterim!

Hemen aradım; sevgili yazarımın verdiği numarayı.

Yumuşak,  saygılı,  sevgi dolu bir ses…

Anlattım merâmımı.

“-Elbette sevgili meslektaşım; dedi. Memnuniyetle… Zaten bana da değerli dostum Makal göndermişti bir örneğini.”

Birkaç gün sonra, yayınevine gittiğimde, masamın üzerindeydi; Bursa’dan gelen paket...

İyi de, 50-60, bilemedin; 100 küsur sayfa diye beklerken ben… Neden bu kadar büyüktü, bu paket?

Açınca anladım; tutanakla birlikte kendi yazdığı üç kitabı da adıma imzalayarak göndermiş; sayın Nadir Gezer.

“Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.”diyen, boşuna söylememiş ya.

Mahmut Makal’ın dostu da Mahmut Makal gibi olacaktı elbette.

Eğitimci yazar sayın Nadir Gezer ve eserlerinden daha sonra söz ederiz. Gelelim şimdi, “Gizli Oturum Tutanağı”ndan neler öğrendiğime:

Bu gizli oturum niçin mi yapılmış?

Elcevap: “Sorumlu makamların Adalet Komisyonunda yaptığı açıklamaların kapalı oturumda tekrar edilmesi” için…

Daha da açıkçası, “Komünizm nedir, irtica nedir, Bolşevizm nedir, hilafetçilik nedir? Ve bütün bunlar memlekete ne zararlar getirebilir?”

Bu soruların cevabı için, Askerî Yargıç Şevki Mutlugil çağrılır; yüksek huzûra.

Vatansever  bürokratımız: “ Görevim, komünizmin aziz yurdumuza yapmak istediği fenalıkları belirtmektir.” dedikten sonra;  “Bizde komünizm var mıdır?” diye sorup “Evet, memlekette komünizm vardır. Hatta elle tutulmaktadır.” cevabını verir:

İyi de kimdir ve necidir, bu komünistler?

“Aramızda teşkilatlanmaya çalışan bu yolun bedbaht yolcularını birer vatan haini olarak görmek mecburiyetindeyiz.”dedikten sonra, sözü Türkiye Gizli Komünist Partisi’ne (TKP)  getiriyor.

 

Bakın hele ne fena, ne hain hedefleri varmış bu partinin! (Bugünün diliyle.)

 

  1. TKP, işçinin en bilinçli bireylerinden oluşmuş devrimci, bilinçli bir partidir. (Vay namussuzlar!..)
  2. Amaç, işçi iktidarı ile sınıfsız, planlı ve kardeş bir toplum yaratmaktır. (Vay hainler!..)
  3. Toprak, yalnızca onu işleyenin malıdır. (“Toprak işleyenin, su kullanın” diyen Ecevit, o sözü buradan aşırmış demek!..)
  4. Haftada 44 saat iş, serbest sendika, serbest yayın, serbest örgütlenme ve grev hakkı… Yoksuldan vergi alınmaması… Askerlik süresinin kısaltılması… Askerlik hizmetinin demokratlaştırılması… (Ne kötü niyetliymiş bu TKP’liler!  Askerlikte demokrasi

olur mu hiç ?  Yoksuldan vergi almamak, yurttaşlar arasındaki eşitliği bozmaz  mı?)

 

TKP’nin bu kötü niyetli hedeflerini uzun uzun açıklayan askerî yargıcımız,  Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Nâzım Hikmet ve Hasan İzzettin Dinamo gibi yazar ve şairlerin mektup, makale ve şiirlerinden örnekler vererek onların “vatansız, hain ve kalpsiz” olduklarını özellikle belirtir.

Ayrıca Dr. Şefik Hüsnü, Hasan Âli Ediz, Süleyman Nuri,  Dr. Suat Sabit, Rıfat Ilgaz, Zeki Baştımar, Reşat Fuat, Suat Derviş, Mihri Belli, Esat Âdil, Abidin Nesimi, Ömer Faruk Toprak, Cami Baykurt, Zekeriya Sertel, Şehabettin Kıvılcım, Sabahattin Ali, Sabiha Sertel, Behice Boran, Adnan Cemgil, Öğret. Yzb. Abdülkadir ve Dr. Sevim Tarı’yı da “Vatansız, hain, komünistler”e dâhil eder.

Bu “hainlerin” faaliyetlerini uzun uzun anlatan “muhterem” ve “vatansever” askerî hâkimimiz, (ki dolu dolu 30 A/4 sayfası ) “Bizde ve komşu memleketlerde ilköğretim daima komünistlerin köy köy nüfuz ve istismar için müracaat ettikleri bir sahadır.” diyerek  “Köy Enstitüleri”ne getirir sözü.

Bu komünistlerin maymununki gibi kuyrukları, eşeğinki gibi uzun kulakları yoktur ama onları teşhis etmek gayet kolaydır!

Bir insan eğer köyden, köylüden, işçiden, yoksuldan ve dahi “ilköğretim”den söz ediyorsa durmadan, bilin ki, o yüzde yüz komünisttir!

Dolayısıyla, (1951’de TBMM’ni de tenvir eden büyük vatanseverden öğrendiğimize göre)  o komünist de “vatansız, hain ve kalpsiz”dir ki,  öyle bir insandan ne hayır gelir!

“Sol görüşlü İsmail Hakkı Tonguç’un bu müessenin başına getirilip Ferit Oğuz’un yardımı ile işleri çevirmeye başladığını” belirten “uzman”ımız:

“Bu müessesenin belkemiğini teşkil eden zatların koyu birer Marksist oldukları su götürmez bir hakikattir.”hükmünü verir.

Yine “Mâruf  Komünist Emin Türkelçin ve eşi Asiye”nin bu kurumlara verdiği zararı, ayrıca Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde Doç. Niyazi Berkes’in Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne gidip konferanslar  vererek öğrencileri zehirlediğini de anlatır.

Bütün bu gizli faaliyetleri deşifre eden “büyük vatansever”imizin Mahmut Makal’dan söz etmemesi ayıp olurdu elbette! Şöyle giriyor söze:

“Mahmut Makal’ın hal tercümesi bu masum manzara arkasında komünist hayaletini belirtmeye yarayacaktır.

“Mahmut Makal -ne suretle olursa olsun-  bir esercik hazırlamaya karar vermiştir. Fakat bu eser hazırlanırken, Aksaray’da kütüphane memurluğu yapmakta bulunan ve İzmir’de müteaddit defalar komünistlikten de takibata maruz kaldığı için Aksaray’a nakledilmiş olan Lütfiye Güçlü ile tanışmıştır. Eser bu kadının tesiri altında şeklini almıştır. Bilahare bütün komünistlerin yaptıkları gibi, Yaşar Nabi’ye götürülmüştür.”

 

Ben de sanırdım ki, Bizim Köy adlı ünlü eseri Mahmut Makal yazdı. Meğer Lütfiye Güçlü adlı bir komünist yazmış da haberim yokmuş!

Bildiğim kadarıyla Makal komünist değildi.

“Bizim Köy”ü okuyunca: “Hayret!.. Komünist olmayan biri böyle bir kitabı  nasıl yazabilmiş ki?..” diye şaşırıp kalmıştım!

Zeki ve cin fikirli bir insan olmadığım için de bu eseri gerçekte komünist bir kadının yazdığını düşünememiştim!

TBMM’nin gizli oturum tutanaklarını okudukça daha neler neler öğreneceğim, kim bilir!

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..